- 200 Okunma
- 2 Yorum
- 3 Beğeni
hiçlik
tanrı insanı yarattı, insan şeytanı; şeytan ise hepimizin en büyük aynası oldu. ve sonunda, o aynada gördüğümüz tek şey, koca bir hiçliktir….
denedim, ama sanki kelimeler bir duvara çarptı, geri döndü. hani bazen sesini ne kadar yükseltsen de, kimse seni duymuyormuş gibi olur ya, işte öyle bir şeydi bu. ama yine de, bir deneme daha... çünkü bazen, kelimeler hep aynı yöne baksalar da, arka plandaki hiçliği kırmanın başka yolu yoktur.
bir adım atıyorsun, sanki her şey doğal akışında gidiyor, ama aslında hiçbir şey değişmiyor. zamanı çalmaya çalışıyorsun, ama zaman senden çalıyor. bazen bir parça umutla, bazen de koca bir hiçlikle doluyorsun. fakat her defasında, kendinle aranda bir duvar hissediyorsun. görünmeyen, ama hep orada duran bir duvar. yol uzun mu? belki. ama o duvarın ötesine geçip geçemeyeceğini bilmiyorsun. belki de asıl mesele yolun sonu değil, yolun kendisi. her şey o duvarın ardında kalmış gibi. ama kimse fark etmiyor.
zaten hep böyle değil mi? birileri konuşuyor, yazıyor, haykırıyor belki de, ama bu sesler hiçbir yere ulaşmıyor. aslında, kimse kimseye seslenmiyor. çünkü herkes kendine konuşuyor, kendi hiçliğine. bir suç varsa, o da belki de sadece sessizlikle boğulup gitmek. ama suçsuz bir suç bu. insan olduğumuz için hepimiz aynı döngüdeyiz. hepimiz, anlam vermeye çalıştığımız bir karmaşanın, bir hiçliğin içindeyiz. ne kadar çabalasak da, hiçbir yere varamıyoruz.
herkesin payına düşen aynı oluyor. geride ne kalacak, diye soruyorsun. belki hiçbir şey. çünkü geriye kalması gereken hiçbir şey yok. sadece sessizce kaybolan hiçliğimiz...
yokluğun, varlığı sinsice nasıl alt ettiğini görmek ürpertici. sanki var olan her şey, önce yavaşça silinmeye başlıyor, sonra bir anda yokluğun kollarında kayboluyor. ama ne gariptir ki, hiçbir şey tamamen kaybolmuyor. o yokluk, aslında bir gölge gibi; her şeyin üzerine çöküyor ama asla tam anlamıyla yutmuyor. insan, bu döngüde bir kayboluşu izlerken bile fark ediyor ki, yokluk bir son değil, sadece bir başka yüz. belki de bu yüzden hiçbir şeyin tam anlamıyla kaybolmadığını anlıyoruz. varlık ve yokluk, birbirlerine sarılmış iki eski dost gibi, sonsuz bir kavgayı sürdürürken, biz sadece izleyiciyiz. o izleyiş bile hiçlikten kaçmanın başka bir yolu değil mi?
izlemek... belki de en zor kısmı bu. insan, her şeyin bir parça daha yokluğa doğru kayışını izlerken, kendi varlığıyla da yüzleşiyor. kendisi de bu döngünün bir parçası. bir parça daha silindiğini, bir adım daha kaybolduğunu görmek çok acı verici. ama durduramazsın. kendi hayatının sahnesinde sadece bir figüransın belki de, kendi varlığının izlerini yokluğa teslim eden bir izleyici. ve bu döngünün içinde sıkışıp kalmış olmak, en derin trajedi. hiçbir şeyi değiştirememenin verdiği o çaresizlik... insan, kendi acizliğini izlerken bir yandan da varlıkla yokluğun, varlıkla hiçliğin arasındaki bu amansız savaşı izliyor. ama belki de en kötüsü, her şeyin sonunda kimse kazanamıyor. çünkü bu döngüde ne varlık galip geliyor ne de yokluk tam anlamıyla kazanan oluyor. sadece sonsuz bir denge, bir kısır döngü. hiçliğe saplanmış bir denge...