SORGU
~1~
Oktay işten çıkıp eve dönerken kafasındaki düşünceler, metronun gürültüsü ve kalabalığın arasında yankılanıyordu. Kırklı yaşlarının başlarındaydı ve hayatını bu yaşına kadar muhasebeci olarak geçirmişti. İşini seviyor ve isteyerek yapıyordu. Ancak içinde bir arayış vardı, farklı bir dünya arıyordu. Oktay için gün; aynı rakamlar aynı gözler biçiminde ilerliyordu. Ofiste bilgisayarının başında oturmak, önündeki ekranın solgun ışığına bakmak, bitmek bilmeyen raporlar ve faturalarda boğulma döngüsü günlük rutininin ana taşlarıydı. Oktay bu monotonluk içerisinde kaybolduğunu hissediyordu. İçinde bir eksiklik hissiyatı büyüyordu. Evinin durağına yaklaştığını gördüğünde elindeki kitabı çantasına koydu. Kitap okumak ona az da olsa kaçış imkanı sunuyordu. Edebiyatın o uçsuz bucaksız dünyası, onu günlük hayatın rutininden soyutluyordu.
Fakat kitabı kapattığı an gerçeklik tekrar tekrar etrafını sarıyordu. Eve vardığında kendini koltuğa attı ve derin bir nefes aldı. Hafif perdeyi araçları sokağı seyretmeye koyuldu. Telefonu ısrarlı bir biçimde çaldı ancak zihnindeki huzuru bozmak istemedi. Çağrılan cevap vermedi. Dışarda acele eden insanları izledi uzun bir süre . Hepsi gidecekleri yere bir an önce varmak istercesine koşar adım gidiyorlardı. İç çekti.Yorgun ve mutsuz insanlar… Hayallerini düşündü. Bir şeyler yazıyordu ve yazarak düşüncelerini aktarmak onun hayaliydi. Bu hayalini gerçekleştirmek istiyordu. Kitaplarla büyümüştü. Babasının kütüphanesinde önünde kitaplarla haşır neşir olarak saatlerini geçirirdi. Öğrencilik yıllarında okul defterlerinin arka sayfalarını kısa öyküleriyle donatmıştı. Hayatın kaygıları içerisinde maalesef yazmak Oktay için ikinci plana düşmüştü.
Güzel bir üniversiteye gitmek, üniversite bitince iyi maaşlı bir iş bulmak , sabah sekiz akşam beş bir işe girmek,ev almak için para biriktirmek… Gelecek kaygısı yıllarca bu biçimde zihnini tutsak etmişti. Dışarıya bakarken bu esaretten nasıl kurtulacağını düşünüyordu. “YAZMAK”... Yazmayı ne kadar sevdiğini fark etti. Son yıllarda işinin yoğunluğu nedeniyle yazmayı çok kez ertelemişti. Yorgunluktan zaman bulamıyordu. Oturduğu koltuktan kalkıp çalışma masasına oturdu. Bilgisayarını heyecan içerisinde açtı. Bilgisayarını uzun zaman sonra işinin dışında açıyordu. Yeni bir yazı sayfası oluşturdu. Yazmaya başladı. İlk kelime ilk cümleyi, ilk cümle ilk paragrafı doğurdu. Bu kısmı yazmak onu zorladı fakat daha sonra ünlü bir piyanistin parmaklarını piyano tuşları üstünde gezdirmesi gibi klavye üstünde dolaştı elleri.
Kendi işini, hayatını ve hayallerini sorgulayan adamı anlatıyordu hikayesinde. Yazarken içinde hissettiği ağırlığı hissetmiyor , canının sıkıntısı azalıyor hatta yok oluyordu. Onun yeni terapisi yazmaktı. Saatler ilerledikçe yazının sularına kapıldı. Kafasındaki kurgu kelimelerle can buluyor, cümlelere dönüşüyordu. Göz kapakları uykunun esaretiyle kıvranırken saat gece yarısını gösteriyordu. Uzun zaman sonra hayatın monotonluğu dışında kalmanın zevki vardı içinde. Sabah uyandığında kozasını yeni terk etmiş bir kelebekten farkı yoktu. Farklı bakıyordu hayata. Artık sadece bir muhasebeci değil yazar olmanın kıvancı ile çarpıyordu yüreği. İçindeki kıvılcım artık . Her akşam işten gelip yazmaya devam etti. Hayatındaki amacını bulduğunun farkındaydı. Yeni bir umut içindeydi. Yazmak Oktay için kendini bulma imkanını yeniden yarattı.
YORUMLAR
Her yolculuk ve yeni bir eylem insan için bir dönüşümün habercisidir. Yazma eylemine başlamanız aslında kendi içinizdeki miraça yapmış olduğunuz bir yolculuktur. Bu yolculukta unutmamanızı iletmek istediğim nokta ise “insanın karakteri onun kaderidir” Ne güzel yazmayı sevmiş olmanız...
Daha iyilerini yazmanız temennimle.