Tuhaf gece ve tutanak
1/2
TUHAF GECE VE TUTANAK Ayfer KARAKAŞ
Çok tuhaf bir geceydi, günü ise çözüm bulamadığım bağırışlarla, ağlamalarla daha beterdi. Küfürleri, gözyaşları, içini sırtıma yığmalarıyla ve beni suçlamalarıyla kafam kafa değildi artık, olamazdı, nasıl olacaktı ki... Dağılıyordu beynimde bir arada bulunan bütünsel bilgi, anı, kendime dair acı kırpıkları; tam bir yumağa benziyordu.
Kurtulamıyordum bir türlü, durduramıyordum bir türlü... Durmuyordu, susmuyordu, offffffff... Uyumak istiyorum, bu iyi gelecek, çünkü hiçbir şeyi düşünmeden uyuyacaktım, hiçbir şey duymayacaktım; kurtulacaktım bir süreliğine de olsa.
Bedenimi yorgun bir ağaç gibi atıyorum yatağa, yorganın içine bir rulo malzemesi gibi sarıp yatıyorum. Kirpiklerim ağırlaşıyor, kalp atışlarım yavaşlıyor, sesler uzağa, uzağa, daha uzağa gidiyor ve kesiliyorlar. REM halinde gözlerim. İçinde yuvalarını şaşırmışçasına gözbebeklerim sağ-sol, sağ-sol gidip geliyor, rüya görüyor olmalıyım… Nedense hiç hatırlayamadıklarımdan, hatırlamak istiyorum oysa…
Kapı yumuşak tık tıklarla vuruyor; merhametli el, anneciğim. Ellerin de kalbin gibi, gözlerin gibi. Duymuyorum söylediklerini, bir fısıltı sadece. Gidiyor.
Kapı daha sert tak taklanıyor bu kez. Sesimi çıkarmadıkça ya da çıkaramadıkça şiddeti artıyor tak takların. Gözüm aralanıyor, kapanıyor tekrar. Gözkapaklarımı kaldırmaya çalışıyorum, ne ağır; ben uyur uyanıkken kim ne döktü gözkapaklarıma, alçı sıvanmış sanki. Zorla yumruğumdan ayırabildiğim parmağımla gözümün tekini açıyorum. Kulağımı nereye koymuştum, bulamıyorum, bu yüzden duyamıyorum yüksek megahertzli sesi…Karışıyor sesler. “Senin yüzündennnnnnnnnnnn." Hı! Benim yüzümden mi? Ne oldu yüzüme? Kulağımı arıyordum ben. Yarı mekanik koltuk halinde vücudumun üst tarafını doğrultmayı başarınca duymaya başlıyorum evet. Ne diyor?
"Banyoya gir, hazırlan, seni almaya gelecekmiş; çabuk ol, çabuk ol..."
"Çabuk öl" mü dedi?
Banyoya girmeliyim, hazırlanmalıyım... Vahiy gibi bunlar, yapmam lazım. Bana bağırdı, ağladı, durmadı, susmadı... Fakat uyuyacaktım ben, ne oldu? Şimdi hoplamaya zıplamaya gidecekmişim.
Bu, gün içinde katlanmak ve akşamına gülücük doğurmaktı, çok sancıyordu ruhum.
Vücudumu yataktan yere, kendimi sıyırarak düşürdüm. Gözümün teki açık diğeri yarı kapalıydı. Giyecek bir şeyler arıyorum, bir kaç parça bularak yatağın üzerine attım. Ayağa kalkmam gerekiyordu ama bu çok zordu, iskelet taşımayan bir yumuşakçayım sanki ama ayağa kalkmam gerekiyor.
Sandalyeye, masaya, oraya buraya tutunarak doğruldum; kemiklerimi hissettim. Bir kaç adım mesafeli koridordan duvara dokunarak yürüdüm...
Soğuk ile ılık arası su vücudumu az da olsa canlandırabilmişti, bu hacmimi algılamamı sağlıyordu. Yaşadığım anın ve mekânın gerçek-rüya bulamacı hali sona ermişti; gün geçmemişti daha uyumamıştım; hayattaydım ve farkındaydım... Gözümün teki neden yarı kapalı?
Giyindim, saçlarımı şekillendirdim, boyandım.
Asansörde 0, kırmızı bir ışıktı.
Teki yarı kapalı gözüm ve tutunma ihtiyacıyla yana açılan elimle sokağa inebilmiştim. Orada bekliyordu beni. Gözümün önünü görebilmek için kocaman açılmış ve yuvasının içindeki gözbebeklerimi yere düşürmekten korkarak yavaş adımlarla kapıyı açtım, oturdum.
Arabada hiç konuşmadım. O ise beni güldürmek için elinden geleni yapıyordu. Unuttuğum bir şey vardı sanki. İçimden taşan yırtıklar hatırlamama engel oluyordu. Arabada neşeli bir müzik
2/2
çalıyordu. Ben notaların kulaklarımın içinde birbirine çarpmasından başka bir şey duymuyordum. Nereye gideceğimizi bilmiyorum. İlerlediğimiz istikamet hiç tanıdık değil.
Geniş yapraklı ağaçlarla örülmüş uzun bir yolu geride bıraktık. Sayısı fazla olmasa da insanlar ve dükkânlar belirmeye başladı. Çiçekleri sokağa bakan bir bahçe duvarının önünde durduk. Durmak eylemi ile inmek eyleminin arka arkaya yapılması gerektiğini unutmuşum. Hem ayaklarım evde kaldı. Gözümü henüz yerine koyabildim. Neden geldim ki buraya.
Neonlu tabelası yanıp sönen bir aile bahçesi... İçeriye girdiğimde bomboştu. Sadece bir kaç kişi sandalyeleri oradan oraya çekiştiriyordu.
Ben yıllardır görme yetisi olmayan biri gibiyim. Renkleri ayırt etmekte zorlanıyorum. Ben, hep tekerlekli sandalyede yaşayan biri gibiyim. Tenhayım. Uğranılmayan oda boşluğuyum. Sadece kapıdan uzanan gözlerin " her şey yolunda mı kontrolü " bakışıyım. Yolunda, insan; yolunda. Sen rahatça uyuyabilirsin. Ben uğranılmayan oda boşluğumun terasında, aklımdaki misafirleri ağırlıyorum her gece. Ama sen kafanı kapımdan uzattığında, sana " her şey yolunda " gülümsemesi yapıyorum; rahat uyu diye!
Buraya neden getirildiğimi bilmiyorum. Memura gitseydik ya. Beni dinliyormuş gibi yapan memura… Ona misafirlerimle yaptığım konuşmaları anlatsaydım, içimden çıkarsaydım biriktirdiğim bana ait olmayışı. Bilinçli deliliğimi gözüne baka baka anlatsaydım memura. İmpulslarım arasında bir o yana bir bu yana dörtnala koşuşumu... Memurun da umurunda değil impulslarım... Bir sır vereyim mi, güleceğim geliyor. "Haydi, ver ver ver!" çığlıklarıyla kendime bir sır veriyorum: İmpulslar, benim de umurumda değil. Öleceğim güne ayarlı bu saat. Bekliyorum. Öyle bilinçliyim ki, tanrısal vetoyu bile umursamıyorum. Mesela ölüm planları yapmıyorum. İntihar lehçesi sürmüyorum dilime. Nasıl bir deliysem ben…Offf! Salvador Dali aşkına, hu!
Yanımdaki birden ellerimi tuttu. Sıyrıldım iç gerçekliğimden. Dışarıda bir hayat var, her halimle beni kabullenen. Yanımdakinin ağzında anlamını bilmediğim kelimeler. Arada omzuma dokunuyor, yüzümü avuçluyor; yaklaşıyor yaklaşıyor ve gözlerini kısarak gülümsüyor. Kendimi uzaydan düşmüş bir meteor parçası gibi hissediyorum; kendimi bir kambriyen patlaması sonrası ortaya çıkan ilk tür zannediyorum. Ama öyle bilinçliyim, hiçbir şey değilim, biliyorum.
Bahçedeki renkler gözlerimi yoruyor, bir uyku hali kalkıp oturdu kirpiğime. Yanımdakine dönüp, yüzümü yıkamak istediğimi söylüyorum. Yine yaklaşıp gözlerini kısıp gülümseyerek, benimle gelmek istediğini söylüyor. Birlikte bahçeden korunaklı bölüme geçip lavaboya giriyoruz. O ellerini yıkıyor, ben yüzümü suya gömüyorum.
Çıkıyoruz. Yine elimi sımsıkı tutuyor. Kaybolmak bu kadar kolay olmasa gerek. Korunaklı bölümden el ele çıkıyoruz. Tam bahçeye adım atacakken hava birden değişiyor. O bomboş bahçe yerini kalabalık bir insan huzmesine bırakmış. Adımımı bahçeye atttttım... " Happy birthday to youuuu... " Ailem beni seviyor. "İyi ki doğdun deli" diyerek elimi bırakıp sarılıyor kardeşim.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.