- 144 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
YÂZMAK SİHİRDİR
Zaman zaman (yaklaşık elli yıllık bir zaman) denemeler yazıyorum. Bu denememin başlığı da YAZMAK SİHİRDİR olsun.
Bu sabah ailecek ve komşularla yapacağımız orman yürüyüşü ve balık tutma faaliyetleri için yeme-içme hazırlığı olarak bal kabağını temizleme ve kabuklarını soyma işini üstlendim. Bu işe istekli olmuştum, olmaz olaydım. Daha ilk kabak parçasının sert dış kabuğunu kesmeye başladığım esnada aynı gün içerisinde bıçakların ağzını kılağlayan(1), Nesimi Arslan(90)’ın, bıçakları kullanırken dikkat etmem hususundaki espirilerini taklit ederken bıçağın ucu sağ el başparmağımın ucunu kesti. Kesilen galiba atardamardı. Çok kanım aktı. Bir önceki gün de eşim kendi bıçağı ile aynı parmağını kestiğinden evde yara bandı kalmamıştı. Gün içerisinde de Nesimi ağabeyin yara bandı tedariği(2) konusundaki uyarılarına olumlu yanıt verdiği için "evde yara bandı var mı?" sorum olumsuz yanıtlanınca biraz sesimin tonu ’öğretmen ayarları’ma dönüştü. Aynı gün içerisinde eski iç fanilamdan terimi alması için fular yaptığım bazi eşimin yardımıyla kesip, kanayan parmağıma sargı yaptık. Çok sıkı sarmamıza karşın akacak kan damarda durmadı. Bir sargı daha yapıp sağ kolumu kalp seviyemin üstüne çıkararak o esnada eşimin yaptığı telefon görüşmesinden anladığım üzere üçüncü kattan aşağı inip Nesimi ağabeyin eşi Fikriye Arslan(85)’ın balkondan iple en hafif poşetin içine koyduğu bir adet yara bandını poşetten çıkarabilme mücadelesi veririrken hafiften başım döndü. Bu kafaya erişmek için Sayın Bay Rock Yıldızı"nın 46 yaşında kilolarca votka ve viski tükettiğini anımsayıp, halimden hoşnut olmaya çalışıyordum ki; Nesimi ağabeyin "bizde de yara bandı az kalmış, Fikriye’nin de parmağı kesilir diye kalsın arda kalanı" espirisini de "bu ne uzak görüşlülük", bu ne tasarruf ehli olmak, bu ne eş sevgisi ilh ve ilh duygularım eşliğinde duvarlara ve merdiven korkuluklarına tutunarak üçüncü kattaki adına Barselona(3) dediğimiz yuvamıza geldim. Eşim de balkondan Nesimi&Fikriye Arslan ile olan konuşmaları duymuş olacak ki, birinci katta bizimle aynı yaşlarda olduğunu tahmin ettiğim komşumuzdan yara bandı almaya gitti. Bu komşumuz Zülbiye hanım; önce yaralanmamı duyduğu telaştan iki, daha sonra da kafam yerime şimdi geldi diyerek bulduğu üç yara bandını yani toplam beş yara bandını vermekten hiç çekinmedi. Oradan da elli metre bizden uzakta olan dostum Erol Aslan’ın yanına gidip, toparladığı on kadar yara bandı ile geri geldi.
Gelen bantlardan dördünü, yaramın üzerine sarmak için hazırlayan eşimin yanında, sargı bezlerini parmağımdan kendim çıkarmaya çalıştım. Sıkılmaktan kan gitmeyen yaranın üzerini işaret parmağımla bastırarak kapatıp bantlaması için eşime uzattığım. İlk bandı kapatması üzerine gülmeye başlayan eşimin attığı kahkahalara sinir olarak diğer bantları üst üste yaramın üzerine sardım. Eşim beklediği ve korktuğunun tersine yaranın çok küçük olduğunu ve yarın komşuların benimle dalga geçeceğini söyleyerek kahkaha atmaya devam ediyordu. Bu esnada bal kabak böreği için hazırlık çalışmalarına hiç ara vermeksizin devam eden koleşgam(4) Reyhan Kartal(50), Benim acımı hapife almaması ve yaranın nasıl oluşuğunu gördüğünü söyleyerek başından geçen bir olayı aktardı. Olay başlı başına bir başka öykü. (Belki olayın diğer taraflarını da dinleyip sonra bunu da yazarım.) Şimdi ıısaca aktarayım.
Reyhan ve Tuncay Kartal(50) çifti BG 1989 göçmeni. Tatillerini TR bizlerin de çocukluk ve gençliğimizde yaşadığımız gibi Bulgaristan Kırcali Kirkova’ya bağlı Gulaglar (Vırben)köylerinde geçirmeye gidiyorlar. Köyde gezek(5) sırası kendi anne babalarına geldiğinde tüm köyüm büyükbaş hayvanlarını önlerine katıp Rodop Dağlarının yaylalarına sürüyorlar. Gün boyunca üstsüz dolaşıp güneşleyen Tuncay, akşam eve gelince çeşmede vücudunu yıkamaya başlarken yerlere yatıp acısından kıvranmaya başlıyor. Yaptığı hareketlere kahkahalarla gülen eşine ve annesine çok içerliyor. Daha sonra eşine " benim canım o denli yanmış, sıcak derimin üzerine Balkan’ın buz gibi suyu bedenimi tırmalayıp, çimdiklerken, sen de annem de gülüyorsunuz, ağlayacağım geldi Reni..." diye üzüntüsünü belirtiyor...
Kendimdem beklediğim ise ’alan el olmak yerine veren el’ olabilmek, içimdeki köylülüğümü öldürmek ve daha sağlıklı bir şekilde, yüz 100 yaşımı görebilmek oldu.
Köylüleri Niçin Öldürmeliyiz? Şükrü Erbaş youtu.be/eDU3jCeN22k?si=HXLZbEF_rly0Hx11
Yazı bu kadar.
Açıklamalar
1 - kılağı = bileği, bileyleme edimi
2 - tedarik = temin etme
3 - Barselona, İspanya’da bir kent. 2014 yılında turistik gezi yapacakken gezi için yatırdığımız uçak biletleri ve rezervasyonların Ödemelerini yakıp, birikimlerimizle Karacabey Yeniköy’de edindiğimiz ikinci evimiz. İlkinin adıda Küba’dı.
4 - koleşga = Bulgarca meşlektaş (dişi)
5 - gezek = Sığırtmaç tutamayan köylülerin hayvan sayısına göre sırasıyla sığırtmaçlık yapması.
Görsel aynı gün tarafımdan,
Karacabey Dalyan Gölünde çekilmiştir.Ana Karakterler:Nesimi Aslan, Fikriye Arslan, Erol Aslan, Reyhan Kartal, Tuncay Kartal ,
YÂZMAK SİHİRDİR Yazısına Yorum Yap
"YÂZMAK SİHİRDİR" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.