- 189 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
KERBELA’DAN GELİYORUM…. GÖNÜLLERDEKİ AŞKIN ADI; HZ. HÜSEYİN…
Emir ŞIKTAŞ
Gönül evim hicran şimdi
Veda etmek yaman şimdi
Emircan dağ duman şimdi
Kerbela’dan geliyorum
Muharrem ayı başlaması ile insanlar camilere, cadde ve sokaklara doluşmaktaydı, yas duygusu sinezen okuyan meddahların sesleriyle daha bir tesirli olmakta ve kuru gözler yaşarmaktaydı.
İmam Hüseyin ve 72 yakını Mateminin 40. Günü, yani Aşura matem gününden itibaren kırkıncı gün olan Arapça adıyla Erbain günü, Kerbela ziyaretine niyet edenlerce tabir yerindeyse iple çekilmekteydi. Böyle bir niyet bizde de hasıl olmuştu. Irak’a gidip ziyaretimizi gerçekleştirmek isteği aylar öncesinden niyet ettiğimiz Kerbela erbain ziyaretinden bölgesel savaşa rağmen vazgeçmedik. Nihayet tercih ettiğimiz organize tur kafilesine dahil olmuş ve neye mal olursa olsun hanımla birlikte Kerbela’ya Erbain yürüyüşüne gitmeye kesin karar verdik. Zaten bu amaçla bu yıl ki dinlenme gezilerimizi iptal etmiştik. Hanım önceki yıllarda rahmetli Annemle birlikte Kerbela’ya ziyaret gerçekleştirdiği için benden tecrübeli idi, ama Hz Hüseyin aşkı her gidişte yeniden alevlenerek ilk günkü gibi heyecanlı olduğuna şahit olmaktaydım.
Acente işlemleri yaptırdıktan sonra telefonla arayarak “15 Ağustos günü saat 13.00 de yola çıkacağız” dedi. Kısa sürede hazırlıkları bitirmiştik, zaten ilaçlarım sırt çantamın yarısını doldurmuştu.
Irak ziyaret kafilesi belirtilen yerde toplanmaya başlamıştı, bavulların yerleştirilmesi, vedalaşmak derken otobüslere yerleşmeye başladık.
Elbette öncelikle Ehlibeyt turizm sahibi Şh. Recep Sarıhan hocanın kısa uğurlama konuşmasının akabinde elbette. Beheşti Zehra Heyyeti gençlerin sinezen okuyacakları belirtildi. Çok geçmeden iki otobüsten oluşan kafileyle yola koyulmuştuk.
Iğdır yavaş yavaş gerilerde kalmaktaydı, engel olsak da içimizde hüzün, yüreğimizde anılar, arkamızda el sallayan gözü yaşlı gönüller, uğurlayan dost-akrabalar, iltiması dualar, gözümüzde kaybolmaya başlayan çocukluğumuzun bazen tatlı, bazen acı veren şehri Iğdır güle güle derken, gönüllerdeki aşkın adı Hz Hüseyin’in Kerbela’sına doğru yüzümüzü dönmüştük.
Mesut ve Vahap isimli genç kaptanların kullandığı otobüsler son hızla Türkiye-İran sınırı Gürbulak-Bazargan sınır kapısına doğru ilerliyorlardı.
Kafile olarak yürüyerek sınır kapısına yönelmiş ve geçiş işlemlerini yaptırmaya başlamıştık.
Azerbaycan’dan, İstanbul’dan, Iğdır’dan başka kafilelerde varmıştı kapıya, baya bir kalabalık oluşmuştu. Güneş batmak üzereyken İran tarafına geçişimizi tamamladık. Erbain niyetiyle gelenlere kapıda hoş geldiniz ikramları yapılmaktaydı. Bizler Bezirgan gümrüğüne geçtik ama otobüslerimizden geçişinden bir gelişme yoktu. Asıl sıkıntılı yanı geceyi kapıda geçirmek zorundaydık fakat tüm malzemelerimizi otobüslerde bırakıp geçmiştik.
Ertesi gün yoğun bir telefon trafiği neticesi gayri resmi ulaşılarak sorunun çözüldüğü, arabaların birkaç saat içinde geçiş sağlayacağı bilgisini aktardılar. Akşam yola çıkmak nasip olmuştu.
Yolumuz güzergahı olan Urmiye – Sanandaj bölgesi Tamarçin ve Pervezhan Süleymaniye İran/Irak sınırına, birkaç saatlik mola verdikten sonra varmıştık.
Molada, Azerbaycan Türkü gençlerle bol bol Türkçe sohbet ettik. İran- Irak Sınır kapısına vardığımızda sabah karanlığı idi, kapı saat 08.00 de açılacaktı.
Irak sınırına geçiş fazla sürmemişti, fakat kafileler geldikçe geçiş ağırlaşıyordu. Çok geçmeden Irak topraklarındaydık. Artık en büyük sorun telefonların çekmemekte olduğuydu. Herkes Irak telefon hattı alarak memleketle irtibat sağlamaya çalışıyordu.
Irak topraklarında idik. Buradan sonra Erbil üzeri gidecek ve geceyi geçireceğimiz ilk durak yerimiz Kerkük idi. Hoyratını, yanık türküsünü dinlediğimiz Türkmen elimiz Kerkük.
Kerkük yol kontrol noktasında otobüslerimiz durdurulduğunda şiddetli tartışma olduğunu görünce bizleri merak sarmıştı. tartışmalar neydi acaba diye?
Bu arada Türkmen rehber Hasan da ekibimize katılmış, Arapça, Farsça ve Türkçesi ile her sıkıntıda çözmeye çalışmaktaydı.
Otobüslerin kapısı açılmış ve bizde aşağı inmiştik. Tartışmaya sebep bizleri misafir etmek istemeleri olduğunu Kerkük’lü asker söyledi. Geleceğimizi haber almış olan Kerkük Hüseyniyesi elemanını göndermiş ve misafir etmek için bizi gözlemekteydiler.
Türkmen bayrağı ile hatıra fotoğraf çektirmeyi ihmal etmedik.
Yol da “Zehranın cenneti” demek olan Beheşti Zehra Heyyeti sinezen okudu. Meddah Veli’nin okuduğu sinezen şöyle idi;
Ekber’im gelse eğer ağlar gözüm
Diyerem pünhanıma pare sözüm
……
Nece menim üzüm gülsün
Gör ne ezalı Zeynebem
Ben de imkanlar ölçüsünde şiirlerimden okumaya çalışmaktaydım
Allah’a tek kurban İsmail değil,
Hüseyin kurbanın önünde eğil,
……..
Göz yaşlarım hiç durmayın,
Sel olup Hüseyne gidin.
Kerkük’te çevreyi tanıma fırsatımız olmadı ama çok düzenli, saygılı, güler yüzlü, misafirperver olduklarından adeta evimizdeydik. İyi bir sabah kahvaltısından sonra teşekkür edip, vedalaşıp ayrılmıştık. Ben Kerkük’ün öksüz topraklarına bakınca hüzün dolmuş ve o anda Kerkük şiirimi yazmaya başlamıştım;
Ezizim aman Kerkük
Göyleri duman Kerkük
Ertesi gün Kerkük’ten ayrılmış olduk. Hedef Samerra, Kazımey, Necef, Kerbela, Necef’den başlayan Erbain yürüyüşü ile noktalanacak Kerbela idi.
Recep hoca, ziyarete gidilen yer hakkında bilgiler verdikten sonra kılınacak namazları belirtiyordu.
İlk vardığımız harem denilen bazı İmamların mezarlarının da olduğu, ziyaret edilecek ve ibadet edilecek yerlerden ilki Samerra şehrindeki İmam Hasan Askeri, A.S, İmam Aliyennaki A.S, Nergiz Hatun, Hekime Hatun, İmamı Zaman A.F nin Kaybete Çekildiği Yerdi.
Kazımey şehri ise İran Meşhet’te haremi olan Hz İmam Rıza’nın babası İmam Musa Kazım A.S’ın makamı idi. İmam Muhammed Tegi A.S, Tiflanı Muslim, Hz. Muslüm A.S ın Çocukları Muhammed ile İbrahim burada yatmaktaydılar.
İmamların makamlarını ziyaret ettikten sonra namaz için yer bulmaya çalışmaktaydım. Cuma olduğu için ve ziyaretçi yoğunluğundan haremlerde yer bulmak çok zordu. Bende içerinin halini görünce avluda yer bulmaya çalıştım, bu nedenle bölünmüş olduk. İmama uymadan vakit ve ziyaret namazlarını kıldım. Sonra namazları tamamlayıp gölge yerlere doğru gitmeye başladım.
Ancak gidenlerin bildikleri bir ayakkabı teslim etme ve alma işlemi bulunmakta. Bende kapağı verip ayakkabımı aldım ve bahçede ilerlemeye başladım. Sırtımda Türk bayraklı, tanıtıcı bez bağlıydı ve bayrağımızı görenlerin sevgiyle, selamla karşılamalarından mutlu oluyordum. Avluda yakınımdan geçip giden bir genç bayrağımızı görür görmez ani dönüş yaparak sorular sormaya başladı. “sen Türk müsün” “evet” dedim “sen nerelisin?” “ben Pakistanlıyım, Türküm” deyince bende çok duygulandım, tokalaştık, ya töreleri gereği yada Türklük sevdasından olmalı ısrarla elime eğildi ve öptü, genç Türk kardeşimi engelleyemedim ve kucaklaşıp, vedalaşarak ayrıldık.
Gölgeye çekilip ekipteki arkadaşları beklerken Güney Azerbaycan gençleri bayrağımızı görünce yanıma gelerek Türkiye’yi, İstanbul’u sordular.
Kerbela şehrine gelmiştik, İmam Huseyn A.S ın Haremi, Hz Ebelfez A.S ın Haremi, Telli Zeynebiye, Heymegah ( Çadırlar), İmam Mehdi A.F Makamı (Mescid) Olan Yer, Fırat Nehri ( Nehri Elgeme), Ali Esğerin Şehid Olduğu Yer, Ali Ekber’in Şehid Olduğu Yer, Ebelfez A.S ın Sağ Ve Sol Kolların Kesildiği Yerleri ziyaret ettik.
Kerbela şehrine vardığımızda çok kalabalıktı. Geldiğimiz yer Hacı Musa adlı yaşlı bir amcanın hüseyniyesi idi. Hanımı ölmeden vasiyet etmiş ve zengin birisi olan hacı Musa da eşinin hayrına hüseyniye kurmuştu. Kaldığımız yere bir km kadar uzaklıktaydı İmam Hüseyin haremi.
Erbain’den önce bile el sürmenin insan selinden ve aşkla coşan yüreklerden dolayı mümkün olmadığı Peygamber torununun haremi, dualarla, dileklerle, onun yüzü suyu hürmetine talep edilen niyetler, iltiması dualar, dertlilerin deva, çaresizlerin umut bağladığı makamdı Hz Hüseyin kapısı,
İlk Kerbela’ya vardığımız da biran evvel ziyaretlerine koştuğumuz ve Erbain günü milyonların sadece yakından geçerek dua okuyabileceği makamlar olduğu için öncesinden ziyaret etmek, iltiması duaları iletmek ve baba ve annelerimiz de dahil namaz kılmak isteği ile yer bulmaya çalışmaktaydık. Her taraf Erbain grupları gelmeye başlamadan insan seli olmuştu.
Hz Hüseyin’in bayraktarı, alemdarı, kardeşi, 72 kişilik yürekli ordusunun en yiğitlerinden, kollarından oklandıktan sonra şehit edilebilen Ebülfezil Abbas haremi hakeza ziyaretçi izdihamına uğramaktaydı. Görevlilerin müdahalesi ile tıkanıklık önlenebilmekte ve hareme sıkı sıkı sarılıp ziyaret edenler uyarılıp ayrılmaları sağlanabilmekteydi.
Normal zamanda bile güçlü olan kişilerin yanına kadar yaklaşabildiği el sürebilme ziyaretine sıradan, fiziki ve zor kullanabilmesi mümkün olmayan bizler için ziyarete el sürmek pek mümkün değildi elbette ve çoğu zaman dua okumak ve selam vererek yakınında olduğumuzu duyurmak için selam ve dua okumaktaydık.
Şunu belirtmeliyim ki aşka gelen, heyecan dolu insanların şevkini, sevgisini anlıyorum lakin başkasının ziyaretini engelledikleri için doğru bulmadım.
Ayrıca, Hz Hüseyin ve Hz Ebülfez haremlerinin gölgesinde Şair Fuzuli’nin mezarının olduğunu bilmiyordum, hayatını, şiirlerinden bazılarını okumuş olabilirim fakat hatırlayamadım, sonradan sohbet ortamında bilen hocalarımızdan birisi belirtti. Bilindiği üzere rahmetli Azerbaycan Türkü Şair Fuzuli (asıl adı Mehmed bin Süleyman’dır) Hadikatü’s-Süeda adlı eseriyle Kerbela vahşetini günümüze yazılı nakledenlerin başında gelmektedir.
Kendisi de dahil tüm ailesini islam dini yolunda şehit veren baba, Hz Fatıma’nın eşi, İlmin kapısı, konuşan Kur’an, ilk Müslüman, Hz Muhammed’in damadı, amcası oğlu, İslam’ın yenilmez kahramanı, bayraktarı, Allah’ın arslanı ünvanlarının sahibi Haydar-ı Kerrar Hz Ali’nin yattığı Necef’teki ziyaret yerleri
Hz Ali A.S Haremi, Orada Hz. Adem İle Hz. Nuh A.S, Hz.Ali A.S ‘ın Kabri,
İmam Ali A.S ın Haremine Yakın Olan Vadiyusselam Mezarlığı, Kufe Mescidi Ve Amelleri, Hz. Muslimin Kabri, Muhtar Segafi’nin Kabri, Haniyebni Urvenin Kabri, Hz. Ali A.S ın Evi, Meysemi Tammarın Kabri
Necef’teki ziyaretleri ve Kerbela ziyaretlerini tamamlayarak Erbain yürüyüşüne katılmak için tekrar Necef’e döndük.
Burada direklerdeki sayılar ölçü yerine geçmekteydi. Her direk arası 50 metre idi. Kafileler hesaplarını direk sayısına göre yapmakta ve 3’üncü gün Kerbela’da olacak şekilde yürüyüş planını yapmaktaydılar. Elbette gençler ve yürümeyi Hüseyin aşkı ile daha çok sevenler hariç. Bu kategoride değerlendirebileceğimiz insanlar 80-90 km yolu iki güne ya da 3’üncü günün gecesine sığdırabilmişlerdi.
Biz vardığımızda 135. Direkte indik ve yürümeye başladık. 10 km gittikten sonra toplanma yeri olan 650. Hüseyniye de geceyi geçirecektik. Ben yorulunca yürümeyi bıraktık ve yol polisinin yardımıyla bir dolmuşa bindik ve 650. Direği geçtiğimizi fark edince indik ve yürüyerek geri geldik.
Hüseyniye’ye vardığımızda Türk bayrağımızın asılı olduğunu ve Yücehan ve Doğukan gençlerimizin karşılamaları ile mutlu olmuştuk. Dört katlı yeni yapılmakta olan hüseyniye de yatmaya yer bulunca memnun olmuştum. Gençlerin yardımıyla ihtiyaçlarımızı temin edip, uyudum.
Iğdır’dan ve başka yerlerden Kerbela’ya gelip buralarda gönüllü çalışanlar sayesinde temiz, düzenli, güzel yemekler ikram eden bir mekan olmaktaydı. Hatta yürüyüş dönemine yetişsin, hizmet sunsun diye yoğun bir çalışma yapıldığı ve misafirlere açıldığı belirtildi.
İkinci günü yürüyüşü takriben 35-40 km olacaktı. Yani 650-1051 arası. Biz 9-10 km yürüyebilmiş ve araç kiralayarak diğer bir Türk hüseyniyesine gelmiştik. Burada limonlu bir çay kendimize getirmişti. Son gün için yürüyebileceğimi gözüm kesmediği için biz Kerbela’ya otobüsle dönelim dedik. Böylece yolu araçla tamamladık.
Akşam dinlenip ertesi gün (yani 25 temmuzda) veda ziyareti edip Kerbela’dan ayrılıp, Kerkük’te de yemek ve dinlenip yola çıkmayı hedeflemiştik. Bir süre beklemiş ve gece saat 02.00 sularında uyumuştum. Recep hoca beni uyandırarak diğer odada rahat yer var geç orada uyu demekteydi, bende uyku haliyle kalktım çantamı sağ elime aldım ve yatan insanları rahatsız etmemeye özen göstererek üzerlerinden geçerken ayağım takıldı ve sol kolum üzerine düştüm. Kolun eğik oluşundan kırık olduğu belli oluyordu. Yakın bir sağlık ocağı hastaneye gitmemiz gerektiğini söyledi. Gece saat 03.00 de benimle birlikte gelen Hasan ve Muhammed ile hastaneye doğru gitmeye başlamıştık. Gecenin 04.00 ünde dolu olan cadde ve sokakları bir saat kadar yürüyüp hastane aciline vardık. Röntgen filmi çektiler. Uyandığımda alçıya almışlardı. Öncesinde ve sonrasında hiç acı hissetmemiştim. Hasan’la birlikte sokağa inip hüseyniyeye geldiğimizde saat 06.00 olmuştu.
Bu süreçte yaşlısından gencine tüm grup arkadaşlarım yardım ve desteklerini esirgemediler, Allah hepsinden razı olsun.
Dönüş tekrar Kerkük’e idi, Erbil’i geçip sınıra doğru otobüslerimiz hızla ilerliyordu. Kapı kapanmadan varmaya çalışırken kafilelere açık olacağı haberi ile rahatladık ve kontrollerden sonra İran’a dönmüş olduk. Bir mola yerinde yakıt temini ve ikramdan sonra Maku ve Bazargan’a doğru hareket ettik. Akşam sınır kapısına dayanmıştık. Kapı baya bir doluydu ve İran tarafı tek kişi görevli ile çalışıyordu. Ben ise yarın doktora gitmem gerektiği belirtildiği için gümrük kapısında İranlı görevlilere durumumuzu iletince anlayış gösterdiler, sağ olsunlar yardım ederek, öncelik tanıdılar. Kafileden ayrılarak ilk geçişi biz yapmış olduk. Sağ olsun Bayram komşumun aracı ile saat 11.00 gibi Iğdır’a vardık. Ailemiz fertleri ve kurbanımız bizi bekliyordu. Allah kabul etsin.
Kerbela ve civarında 60 dereceye varan sıcaklık vardı, Bu sıcakta esir edilen çocuk, kadın, yaşlıların çektiği zulümün tarifi bence mümkün değildir.
Resmi kayıtlarda 21.500.000 kişi ülkeye giriş yapmış ve Erbain günü ülke içinden gelenler ve kayıtsız geçişler diye yorumladığımızda 30.000.000 (0tuzmilyon) kişi Kerbela’da olmakta, bu nüfusu doyuracak, ihtiyaçlarını karşılayacak alt yapıya sahip bir şehir düşünemiyorum. Su ihtiyacını gidermek bile maharet iken, barınma yeri, doyurma, sabredip gönül kırmama büyük bir anlayış ve özveri istemekte.
Bu sıcakta bu bölgeyi terk etmeyip yaşamak ayrıca bir sevgi, istek, özveri göstermektir.
Irak Devleti, göç edip gitmesinler diye bölge halkını maaşa bağlamalı bence.
Halkın gösterdiği tevazu, paylaşma, ikram etme, yardımcı olma, temizlik çalışması takdire şayandı.
Dünyanın değişik yerlerinden gelerek sevap etmek için halka hizmet veren insanların olduğu bilinmekte.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.