- 242 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Adaletin Çöküşü- Yasa Var mı, yok mu?
George Orwell’in sözü, “Aslında hiçbir şey yasadışı değildi, çünkü artık yasa diye bir şey yoktu,” totaliter rejimlerin hukuku ve adaleti manipüle ederek toplumsal denetimi nasıl sağladığını çarpıcı bir şekilde özetler. Bu cümle, hukukun üstünlüğünün yok sayıldığı, yasaların gücünü kaybettiği ya da tamamen iktidarın kontrolüne girdiği bir toplumun karanlık portresini çizer. Orwell’in, hukukun adaletin ve bireysel özgürlüklerin güvencesi olmaktan çıkarıldığı bu durum, sadece bir distopya değil, aynı zamanda modern dünyada da yankı bulan bir gerçekliğe işaret eder.
Yasa Var mı, yok mu?
Bir toplumda yasaların var olup olmadığını, sadece yasa kitaplarındaki yazılarla değerlendirmek yeterli değildir. Gerçek yasa, toplumsal hayatta ne kadar uygulanıyor, bireyler bu yasalar karşısında ne kadar eşit muamele görüyor, esas mesele budur. Eğer bir ülkede yasa sadece belirli bir gruba ya da iktidara hizmet ediyorsa, halkın geri kalanı üzerinde baskı ve denetim aracı olarak kullanılıyorsa, o ülkede yasalar gerçek anlamını yitirmiştir. Orwell’in bu sözü, bir rejimin yasaları kendi çıkarına göre esnetebildiği, halkın üzerindeki hukuki denetimi kaybettiği bir durumu ifade eder. Yasaların varlığı ile adaletin varlığı aynı şey değildir.
Yasa ve Adalet Arasındaki Çatışma
Günümüzde, birçok ülke bu bağlamda çeşitli sorunlarla karşı karşıya. Hukukun siyasallaştırılması, yasaların keyfi uygulanması, adaletin yalnızca güçlünün lehine şekillendirilmesi gibi durumlar, Orwell’in çizdiği distopik tabloyu gerçeğe dönüştürüyor. Birçok ülkede, özellikle otoriter liderlerin kontrol ettiği sistemlerde yasaların varlığı bir tür maskeden ibaret hale geliyor. Yasalar hala var, fakat artık toplumsal adaleti değil, iktidarın çıkarlarını koruyor. Hukukun bağımsızlığı ortadan kalktığında, toplumdaki bireyler için yasa diye bir şey kalmamıştır, çünkü o yasa artık herkes için eşit bir güvence sağlamamaktadır.
Totaliter Rejimler ve Hukuksuzluk
Orwell’in en ünlü eseri 1984, totaliter rejimlerin insanları kontrol etmek için nasıl bir yalan dünyası inşa ettiklerini, gerçeği nasıl çarpıttıklarını ve yasaları nasıl manipüle ettiklerini anlatır. Yasa, bu tür rejimlerde bir baskı aracına dönüşür. Yasalar, iktidarın hizmetinde olduğunda, toplum için değil, gücü elinde bulunduranların koruyucusu haline gelir. Hukukun evrensel ilkeleri olan eşitlik, adalet, tarafsızlık ve insan hakları bir kenara itilmiş, yerine keyfi uygulamalar geçmiştir. Bu nedenle, Orwell’in ifadesi sadece geçmişteki totaliter rejimlerin değil, günümüzde de benzer eğilimler gösteren yönetimlerin yapısına bir ayna tutmaktadır.
Ülkemiz Gerçekliği-Yasalar Kimin İçin Var?
Türkiye’nin son yıllardaki siyasi ve hukuki gelişmeleri de bu tartışmayı önemli kılmaktadır. Hukukun üstünlüğü ilkesi, demokrasinin temel taşıdır; ancak ülkemizde, özellikle belirli dönemlerde, yargı bağımsızlığının sorgulanması, siyasetin yargı üzerindeki etkisi ve yasaların uygulamadaki tutarsızlıkları gibi sorunlar, halk arasında yasaların tarafsızlığına dair ciddi kuşkular uyandırmıştır. Bir yandan iktidar lehine kararlar verilirken, diğer yandan muhalifler üzerinde baskı aracı olarak kullanılan yasalar, hukukun ne kadar esnek hale getirildiğinin bir göstergesidir. Bu noktada, Orwell’in sözü, günümüz Türkiye’sinin de belli dönemlerde içine düştüğü toplumsal ve siyasal açmazlara dair derin bir sorgulama gerektirir.
Sosyolojik Boyut-Yasa İhlalleri ve Toplumsal Güven
Yasaların adaletsiz bir biçimde uygulanması, toplumun güvenini sarsan en büyük etkenlerden biridir. İnsanlar, yasaların sadece belirli bir kesimi koruduğuna inandığında, devlete ve onun temsil ettiği hukuki düzenin meşruiyetine olan inançlarını kaybederler. Bu güven kaybı, toplumsal çözülmenin temel dinamiklerinden biridir. Eğer yasalar halkın gözünde sadece iktidarın çıkarlarını koruyan araçlar haline gelirse, toplumun büyük bir kesimi için yasa diye bir şey kalmamış demektir.
Türkiye’de özellikle son yıllarda bu tür tartışmaların artması, toplumsal bölünmeleri derinleştirmiştir. Hukuk sistemine olan güvenin zayıflaması, insanlar arasında adalet beklentisinin azalması ve "güçlü olanın haklı olduğu" algısının yaygınlaşması, Orwell’in distopik dünyasının bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor. Bu durum, toplumda hem bireysel hem de kurumsal güvenin zayıflamasına yol açmaktadır. İnsanlar, yasaların kendilerini korumadığına inandıklarında, kendi adaletlerini sağlamaya çalışabilirler ki bu, toplumsal bir kaosa yol açabilir.
Siyasi Boyut- Yasalara Uymayan İktidarlar
Siyasi iktidarların, yasal düzenlemeleri kendi lehlerine esnetmeleri, yasaların varlığını fiilen ortadan kaldırabilir. Yasaların amacının adalet dağıtmak olduğunu unutan iktidarlar, kendi iktidarlarını sürdürmek için yasaları keyfi olarak değiştirebilirler. Özellikle seçim dönemlerinde yasaların sıkça değiştirilmesi, yargının siyasallaşması gibi durumlar, toplumun geniş kesimlerinde adalet duygusunun zedelenmesine yol açar.
Bu bağlamda, Türkiye’de son dönemde yaşanan bazı gelişmeler dikkat çekicidir. Özellikle adalet mekanizmasının siyasallaşması, yargı bağımsızlığı tartışmaları ve seçim süreçlerindeki hukuki değişiklikler, yasaların herkes için eşit şekilde uygulanmadığına dair yaygın bir inancı pekiştirmiştir. Orwell’in işaret ettiği gibi, yasaların varlığı, onların adil ve tarafsız bir biçimde uygulanmadığı durumda anlamsız hale gelir. Yasa varmış gibi gözükse de toplum için artık bir hükmü kalmamıştır.
Hukuki Gerçeklik-Yasaların İçini Boşaltmak
Bir hukuk devletinde, yasaların varlığı bir güvence olduğu kadar, onların uygulanması da toplum için yaşamsal bir öneme sahiptir. Ancak yasaların keyfi bir şekilde uygulanması ya da çıkar çevrelerine göre yeniden düzenlenmesi, toplumun genelinde hukukun üstünlüğüne dair inancı zayıflatır. Bir yasayı çiğnemek, onu var olmayan bir şeye dönüştürmek demektir. Yasa varsa bile, onun ihlali ve hukukun üstünlüğünün çiğnenmesi, yasa diye bir şey kalmamış anlamına gelir.
Türkiye’de, örneğin bazı yolsuzluk iddialarının soruşturulması ya da hukukun bağımsız bir şekilde işletilmemesi gibi sorunlar, toplumsal adalet anlayışının büyük bir darbe aldığını göstermektedir. Hukuk, sadece kâğıt üzerinde değil, gerçek hayatta da geçerli olmalıdır. Aksi takdirde, yasa diye bir şey yoktur.
Toplumsal Sessizlik-Yasaların Yokluğunda Umursamazlık
Orwell’in sözünde bahsedilen en tehlikeli durum, yasaların içi boşaltıldığında ve toplumsal adalet ortadan kalktığında, toplumun bu duruma sessiz kalmasıdır. Hukukun ve adaletin yok edildiği bir yerde, toplumsal direnişin ya da itirazın olmaması, bu durumu daha da kalıcı hale getirir. İnsanlar, yasaların bir baskı aracına dönüştüğüne inandıklarında ya pasif bir boyun eğiş içine girerler ya da mevcut sisteme karşı alternatif yollar ararlar. Bu da ya totaliter rejimlerin güçlenmesine ya da toplumsal kaosa yol açabilir.
Türkiye’de de özellikle adalet mekanizmasına olan güvenin zayıfladığı anlarda, halkın büyük bir kesiminin bu duruma sessiz kalması dikkat çekicidir. Hukukun üstünlüğü ilkesi, toplumsal katılım olmadan tek başına ayakta duramaz. Yasaların varlığını hissettirebilmesi için toplumun aktif bir şekilde bu yasaların takipçisi olması gerekir. Yasaların keyfi bir biçimde uygulanması, hukukun üstünlüğünün çiğnenmesi ve adaletin sadece belirli bir kesime hizmet eder hale gelmesi, toplumların çöküşünün başlangıcıdır.
Erol Kekeç/08.09.2024/23.30/Sancaktepe/İST
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.