- 224 Okunma
- 2 Yorum
- 4 Beğeni
mevlana
mevlana’nın hayattayken kendisini üç kez öldüğünü biliyor musunuz?
biri aşk için,
biri meşk için,
biri de nefs için.
bütün dertlerini ilahi bir kılıfa sokup kendisini bunların dışına çekip, kendisini üç kez öldürmüştü.
ilk ölüm aşk için .içine nakış nakış işlenen, gönül tahtında taht kuran, ruhunu gül bahçesine çeviren o ilahi muhabbet. aşk, onu sarıp sarmalayan bir ejderha gibi, her dem o ince beline dolanıyor, soluk soluğa bırakıyordu. her yudumda sanki canı çekiliyordu, onu dünya zehrinden arındırıyor, kendisini vuslat sahrasında yanmaya bırakıyordu. bu ölüm, onun kaleminden dökülen her mısrayı, âlemi titreten bir nağmeye dönüştürdü; her bir kelime, dilin hudutlarını aşarak, insanlığın müşterek mirasına sirayet eden bir nefes oldu. aşk, onu ilk kez öldürdü; fakat o ölüm, âleme şairin yeniden doğuşu olarak tezahür etti. mevlana, aşkın cenderesinden çıkarken, aslında gönlünün menbaını keşfediyor, orada kendi asıl varlığını buluyordu. aşk zehri, onu eritti fakat aynı zamanda ebediyet şerbetiyle canlandırdı; bu ölüm, onun irfan deryasında kulaç atmasının vesilesi oldu.
ikinci ölüm meşk için.meşk, onun gönül sazının telli, kalbinin bestesi, yüreğinin derinliklerinde bağrıyanık o manevi nağme idi. mevlana, bu nağmenin ezgisiyle mest olup, kendini o musikinin kollarına bırakıyordu. meşk, onun kaleminde feryat eden sözlerdi; her biri, evrensel bir armoniye dönüşen ilahilerdi. bu ölüm, onun bedenini ateşle pişiriyor, ruhunu semaya uçuruyordu. mevlana, bu ölümün tesiriyle, kendi varlığını aşarak, tüm insanlığın ortak gönül terazisini tartar hale geldi. meşk, onun ikinci ölümüydü; ama bu ölüm, onun dilinin, kelamının âlemi aşarak, tüm dünyaya yayılmasını sağladı. meşk zehri, onu öldürdü fakat aynı zamanda evrensel bir derviş, bir bilge, bir arif olarak yeniden dünyaya teşrif etmesine vesile oldu.
üçüncü ölüm nefs için.bu, onun en derin, en kara ölümüdür. mevlana, bu ölümü yaşarken, beşer olmanın en asli, en çıplak hakikatiyle yüzleşti. nefs, onun varoluşunun özündeki çekişme, nefes nefese bir teslimiyet ve derin bir ihtirasın kaynağıydı. bu ölüm, onu içten içe kemiriyor, her zerresini ateş gibi eritiyordu. ama mevlana, bu ölümü de ilahi bir tasavvurla saflaştırdı; onu arı duru hale getirdi, gülistanın en saf gülü kıldı. nefs, onun üçüncü ve son ölümüdür; fakat bu ölüm, onun insanlığın en derin, en gizli köşelerine inmesine izin verdi. bu ölüm, onun dilinin evrenselleşmesini, kelamının coğrafyasını aşmasını sağladı. nefs ölümü, onu öldürdü fakat aynı zamanda onu insanlığın en asli hakikatlerine, en saf mahiyetine ulaştırdı.
beş çocuğu vardı…çocukları tüm dünyaya yayıldı; ne olduğu belirsiz ellerde, büyüdükçe büyüdüler, çoğaldıkça çoğaldılar… mevlana’nın çocukları, onun kelamının evlatlarıydı. her biri, farklı topraklarda, farklı lisanlarda yeniden doğdu. bu çocuklar, onun dilini, hikmetini, irfanını taşıdı. onlar, mevlana’nın evrensel mirasının taşıyıcıları oldular; onun sözleri, insanlığın müşterek dili, müşterek vicdanı haline geldi. bu çocuklar, âlemi dolaşarak, mevlana’nın ölümünü ve yeniden doğuşunu âleme müjdelediler. mevlana, her ölümde öldü fakat her ölüm, onun evrenselleşmesinin, dilinin ve kelamının sınırları aşmasının bir vesilesi oldu. ve bu ölümler, onu insanlığın en asli hakikatlerine, en derin hakikatlerine ulaştırd
YORUMLAR
Konyalı biri olarak bend3e mesafeliyim Meylana'ya.
Bir gün türbesini ziyaretine gitmişitim. Orada bir yazı gördüm. Yazı şöyleydi:
'' Yücelerin yücesi Mevlana'ya''
Yücelerin yücesi Allah'tır.
Akşehirli olarak da, Nasrettin hocamızı ve oğlunu moğallara katlettiren Mevlanadır. Şems ilişkileri ayyuka çıkmıştır araştırmacıların sayesinde.
Türk düşmanı, Selçuklu devletini yıkmak için görevlendirildiğni söylüyor araştırmacılar.
Ayrıca; Yanındaki hizmetlisi Kimya hatun oğluna aşıktı. Onu Şems'e ikram etti. Aradaki yaş farkına rağmen. Ve sonunda da şems Kimya hanımı katletti mevlna'nın oğlunu sevmesinden dolayı. mevlana da Nasrettin hocamıza sığınan oğlunu ve hocamızı Moğallara katlettirdi. Eserini Türk dilinde değil İran dilinde kaleme almıştır. Bu ülkenin nimetlerinden faydalanmış ama nankörlük yaparak Türk dilini yok saymıştır.
Nasrettin hocanın ilmi onun ilminden çok daha afzla olduğu söylenir.
Yazınız için, verdiğiniz emek için teşekkürler kardeşim.
Can hocam, bu insanlar ufuk açan insanlar olarak kabul edilir ancak Mevlana hakkında ciddi tereddütler vardır. Mevlana-Şems ilişkisi gibi. Ne kadar doğru, ne kadar yanlış bilemem ama Mevlana'nın Moğollara casusluk yaptığı bazı çalışmalarla ortaya çıkarıldı. Nasreddin Hoca/Hoca Ahmet Yesevi ile olan mücadelesini konu alan çalışmaları okumuştum. O sebepten dolayı, Mevlana'ya mesafeliyim. Bana Yunus, Ahmet Yesevi, Pir Sultan Abdal ve diğer tasavvuf alimleri yeter. Saygılarımla
CaNMaYBuL
mevlana'nın adını duyanlar, onun öğretilerinde derinleşenler, bazen şems ile olan ilişkisini farklı yorumlar. kimisi bu ilişkiyi bir dostluk bağı olarak görür, kimisi ise şüphelerle dolu bir yolda yürür. bu yolda ilerleyenler için mevlana'nın moğollara casusluk ettiği iddiaları, onun adını lekelemek isteyenlerin elinde birer silah gibi durur. tarih, karanlık ve belirsizliklerle dolu bir aynadır; her yansıma, her zaman hakikati göstermez.
ancak şunu da unutmamak gerekir; gönüllerin aynasında yansıyanlar, yüreklerin derinliklerinden gelir. yunus'un sadeliği, ahmet yesevi'nin bilgece sözleri, pir sultan abdal'ın isyanı... her biri birer rehberdir, her biri birer ışık. bu ışıklar, karanlıkları delip geçer, gönüllerde huzur bulur. mevlana'ya mesafeli duranlar, onun öğretilerinde bulamadıklarını başka aynalarda ararlar. her yolcu, kendi yolunu bulur, kendi hakikatine ulaşır.
belki de tüm bu arayışlar, bizlere bir şeyi hatırlatır: her insan, kendi gönlündeki aynayı temizlemeli, orada neyin yansıdığına bakmalı. yolumuz, hangi alimden geçerse geçsin, hangi öğretiye sarılırsa sarılsın, sonunda varacağımız yer aynı. hakikat, yüreğimizin derinliklerinde, bize en yakın olan ışığın altında saklıdır. ne mevlana'nın şems'i, ne ahmet yesevi'nin hikmetleri, ne de yunus'un sevgisi bu hakikati değiştirebilir. her biri, kendi yansımasında, kendi hakikatini sunar.
mevlana'nın gölgeli yüzüne, yunus'un sade aynasına, pir sultan abdal'ın isyanına... hakikatin ışığında yürüyoruz, her birimiz kendi yolumuzda, kendi ışığımızla.
öyle olsa bile, her insanın zaafları, hataları, ve hatta düşmanlıkları olabilir. ancak, bu düşmanlıklar bile bir yana konulup, ortaya koyulan eserin edebiyat, sanat, ya da bilime katkısı göz ardı edilmemeli. düşünün, edison bir gavurdu, ama bugün onun icat ettiği ampülü kullanıyoruz. sanat ve bilim, bireylerin kişisel hatalarından bağımsız olarak, insanlığa sunduklarıyla değerlendirilmelidir. mevlana, şems, ya da başka bir alim hakkında ne düşünürsek düşünelim, onların ortaya koyduğu eserler, insanlığın ortak mirasıdır. belki de, tam da bu yüzden, onları ele alırken, kişisel zaafları bir yana bırakıp, verdikleri ilhama, sundukları ışığa odaklanmalıyız. sonuçta, sanat ve bilim, sınır tanımayan, insanlığın ortak değerleridir.
Selamlar