- 246 Okunma
- 1 Yorum
- 6 Beğeni
ŞİİR YAZACAĞIM DİYE ÇIKTIĞIM YOL...
‘’Benim en güzel mesleğimdir seni sevmek.
Balkonda
Kendiliğinden sönmüş bir sigaranın yanında buldular beni
Seni huzuru arayan yağmalanmış bir hayatı ararken sevdim
Öptüğü her şeye az önce kırılmış bir çocuk gibi
Eşyasız bir odada çıkan o ses gibi
Çekingen ve cesur’’(Alıntı)
Düşlerim diyorum düşlerim hani tekil bir coğrafyada saklı iken ölümcül güdünün telaşesinde, saf kan yalnızlığıma kandığım kadar da bakir coğrafyaların çağrısına bazense bilinmeze gark ettiğim ve ses etmeden seni sevdiğimden de fazlası tutuşan eteklerinde şehirli kadınların ve işkence mahiyetinde dünümde masa başında geçirdiğim zamanların falını tutuyorum: bitimsiz gece mesailerim belli ki ben kurtaracaktım dünyayı hem kesif bir sessizlik ile muhatap iç âlemimde hem de delişmen ve gıybet dolu kahkahalar uçuşurken tepemde…
Her düş kendi bacağından asılırmış meğer.
Miadı dolmuş düşlerim ve çekincelerim ve çekik gözlerinde imgelerin ve işte alt yazı geçen haber bültenlerinin neresinde saklıyım söyle neresinde bu aymaz şehrin hangi yakasıdır yakamdan düşmeyen ve ziynetim ve emanetim ve işte bir saray soylusu gibi içime çektiğim naftalin kokusu dün mizaçlı sandıklarımdan sökün eden çeyizlik matemlerim ve mahremim ve mabedim ve mizacım ve de sen, sevgili…
Söyle sevgili, neredesin nerede?
Çekincelerimi uyutup da şiir yazacağım diye baş koyduğum bu yolda hep mi ben olacağım anıların sisli buhranında ve anı çekmecem ve soluk fotoğraflar mezarlığı oysaki ben öncemde asla bir düş sakini değildim olsa olsa şehir sakini semtin ahvali: ya, şimdi söyle neresindeyim hayatın?
Delişmen bir rüzgârsa içimi eşeleyen.
Şeşi beş bir telaffuzsa ruhumu damgalayan.
Ruhumun arazisinde kaç kat daha çıkacaksam artık bu hasrete bu aşka ve işte bir yıkım iken öncem bir işte bir yılgı iken ruhumdaki matem ve işte bir yergi daha top yekûn firar edecekken ruh ve yürek bileşkem vücudumda teşrif eden ağrılar toplamında çıktığım Ağrı dağı mıdır yoksa burnu Kaf dağında olanların mezarı yoksa bir yitim miydi yazmadığım yılların hıncını ve kindarların öfkesini görmezden gelemeyip ben mi sadece en çok seveceğim?
Bir melodi ruhumun taş plağından firar eden notalar.
Bir metafor belki de istimlak edilmiş yüreğimin şarlatanı.
Bir imge ise ayak sesine kulak kabarttığım ve işte şiir yazacağım diye çıktığım yol sahi düşer mi yolum saf aşka saf sevgiye?
Zinhar asiyim.
Bir o kadar asil.
Bazen öfkeliyim ve yazarak sakinleştiğim.
Hem kuruyum hem yaş ve hangi akla hizmetse kurunun yanında yandığım…
Aşklar coğrafyası ve sırtlarında özlemin seken hecelerden ördüğüm cümleler bazense sakar mizacımla kırıp geçtiğim imgeler belki de semt pazarında unutulmuş bir küfeyim: hayli ağır hayli sağır hayli de kayıp ayıp addedilse de kimi zaman şiirler tek ziynetimdir şair kimliğimden firar eden imgeler.
‘’işte ben
bütün bu gereksiz sebeplerden sıkılırken yaşamaktan
sabah kalkınca intihar etmeyi unutacak kadar dalgın
kötü yola düşen şiire düştüğü için
ne cesaret eden
ne giden’’(Alıntı)
Bir imlecin pazarlığını yaparken rastladım kendime geç vaktinde günün geceye sarkan hüznümle el sıkışıp harala gürele yaşarken kaderimle kederimle ve tüm çekincelerim ruhumun öbek öbek sardığı kadar ben de pamuklar içerisinde yaşayıp giderken üstelik canlı canlı mezarıma girmişken ve işte edimlerim sönük ve işte ruhumda devasa bir delik elimde tıkaç aşkın amberinde sözcüklerin servetinde pür telaş sıvışacakmışçasına bedenimden ruhumla kavgalı yüreğim iken de tek sırdaş...
Kanamalı bir imgeye rast gelip de.
Kancası bana takılmış bir ahkâmla çarpışıp yere düşünce.
Çiziklerle dolu iken güncem ve sevmek iken asla haiz olmadığım çekincem ve bulutlar serpilmişken tepemde sırdaş bir masal kahramanı evimin de rahat koltuğundda seyyah duygularımın da yolluğunda ansızın bir gece çaldı kapımı şiir ve ahvali ve peşinde bir yığın dolusu imge kalemse çat kapı aşkın hicvinde bilmeden kendime rastlayacağımın ansiklopedisinde saklı tutulası sırların ve bilginin gücüme güç katacağı bilinmeziiin revnak tınısında sözcüklerse binmişken gaipten gelen ilhama ve yılkı atına.
Bir düş.
Bir seremoni.
Bir yengi.
Bir yergi.
Bir karartı.
Bir kımıltı.
Belki de mazide toplu iken onca kalıntı…
Mimarisi şiirlerin şehir ise adeta uzaktan beni çağırırken sesiyle duymaz mıyım dalgaların çırpınışını dolmaz mıyım hüzünle ve merakla ve tepe taklak düşmüşken şiir dolu dünyama ve de baş koymuşken şiir yazmaya…
Benim de hikâyem işte bir gece böyle ansızın başladı gerisini zaten siz biliyorsunuz ve ruhumdaki tınıyı bahşeden Rabbime duyduğum aşkın her zerresinde günbegün de büyüyen kâh hüzün kâh kendime hasret kâh umut ve de umut iken aşkın katsayısı ve inancın gölgesinde değil tam da merkezinde en derininde bilip bilmeden şiir b/ellemişken hayatı ve bilindik tek mefhum iken aşkın da sonlanmayan mesaisi ve vardiyası…
Yarı-zamanlı bir umuttan sektiğim…
Yâdında ne varsa dünün şiirimin de ana malzemesi…
Çata pata konuştuğum bir dil de değil hani ne de olsa aşk iken umut iken şiirin haresi ve hanesi…