- 88 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
NELERE ALIŞMADIK Kİ
NELERE ALIŞMADIK Kİ?
’’Ben Türk ordusunun şerefli bir subayıyım. Sen kimsin ki bana emir veriyorsun?’’
12 Eylül ülkenin üzerinden silindir gibi geçip ülkeyi emperyalizmin istediği ’’kıvama’’ getirip sonra biraz mengeneyi gevşetince insanlar birer ikişer bir araya gelmeye başlamıştı.
Ben 12 Eylülde yurtdışında olduğum için silindirin altında kalmaktan kurtulmuştum ama ülke de faşizm önüne geleni sağcı solcu demeden işkenceden geçirip ezmişti. Ezmek şöyle dursun, ’’asmayalım da besleyelim mi?’’ ’’Bir sağdan bir soldan asıp eşitliyoruz!’’ diye bir de faşizmin iğrençliğine not düşmüşlerdi.
Silindirin altında ezilmeyen yalnız bu günün devleti ve ülkeyi dönüştürmek isteyen Ilımlı İslamcıları kurtuldu. Meğer on iki eylülün bir nedeni de onların gelecek yönetiminin önündeki kumları çakılları temizlemekmiş. Meğer amaçları bunlara dikensiz gül bahçesi teslim etmekmiş.
O günün ülkesini karşılıksız seven sağ ve sol liderler faşizmin mahpus damlarında kafa kafaya verip bu sonucu gördüklerinde artık her şey çok geçti.
Yıl bin dokuz yüz seksen dört. Ülkeye döndüm.
12 Eylül faşizminin cenderesinden geçmiş eski dostları ziyaret etmesek olmaz.
O dostlardan biri Mustafa Gazalcı. 12 eylül öncesi 16. Dönem CHP milletvekili ve başkanlık divanı üyesi Mustafa Gazalcı öğretmen kökenli bir arkadaşımızdı. Çok okur çok yazar. Hala özellikle eğitim konusunda birikimlerini deneyimlerini yazarak konuşarak paylaşır. Çelebi adamdır. Efendidir. 12 Eylül sonrası Kızılay’ın arka sokaklarındaki bir pasajda Buldan el dokumalarının satıldığı küçük dükkanı eski tüfeklerin buluşma yeri.
Ona uğradım. Ordan burdan sohbet ederken birer birer o günün siyasetinin ağır topları dökülmeye başladı. Küçük dükkan yükünü aldı, sohbet muhabbet koyulaştı. O sıra da kapıda kısa boylu, hafif tıknaz yaşlıca biri belirdi. Bir göz kapağına hakim değil. Refleksleri kaybolmuş.
Tüm ağır toplar yerinden fırladı.
-Ahmet Abi hoş geldin.
-Ahmet Abi şöyle buyur.
-Ne içersin Ahmet Abi?
Oturttular baş köşeye.
Gelen 27Mayısın genç binbaşısı,(sonradan albaylığa terfi) (Daha sonra Halk Evleri genel başkanı.) MBK üyesi Ahmet Yıldız mış. Odada bulunanlar özel bir saygı gösteriyorlardı.
Kahkahaların dozu artmaya başladı. Sohbetin konusu 12 eylül faşizminde yaşananlar.
Ben orada tanık oldum, insanlar işkenceyi tiyatro sahnesinde oynadıkları rol gibi görüyorlardı. Belki öyle olmasını istiyorlardı. Yoksa işkence izi kalmaz mı insanın içinde? Silinir mi işkence yarasının izleri? Çıkar mı insan olanın içinden insanın insana yaptığı. Yaşadıklarını en komik Temel fıkrasına döndürerek anlatanları orada tanıdım. Anlattıkları 12 eylülün işkencesiydi ve insanlar kahkahalarla anlatıp gülüyorlardı. Sanırım faşistleri en çok gıcık eden şey budur.
Derken, Ahmet Yıldız’a takılmalar başladı. Benim muhabbetin tadına varamadığımı anlayan Gazalcı açıklayınca anladım.
Meğer,
12 Eylül gecesi(Dünya da ’’gerçek’’ ihtilaller gece yapılır.!) faşizmin önceden belirlediği ne kadar siyasi, gençlik lideri, Sendikacı, kalbur üstü kişi varsa bir saatte toplamışlar. CHP li Adalet Partili milletvekili senatör demeden siyasileri de askeri cemselere(GMC) doldurup haydi Mamak askeri cezaevine. Bir salona toplamışlar. Ali okulundan (Okuma yazmayı bilmeyen askerlerin okuma yazma öğrendikleri okul) gelmiş bir onbaşı basmış bunlara komutu;
-Tek sıra olll!
-Sağa dönnn!
-Sağdan say!
Herkes boy sırasına girmiş yaşlı başlı siyasiler. Boyu kısa olduğu için Ahmet Yıldız sıranın en sonunda.
Bir, iki, üç...sıranın sonundakinin askeri usule göre kendi sıra numara sırasını söyleyip,
-Sondur Komutanım! Demesi gerek.
Fakat o ne? Sıra Ahmet Yıldız’a geldiğinde,
-Hastir lan! Ben Türk ordusunun şerefli bir subayıyım. Sen kim oluyorsun da bana emir veriyorsun?
Amanın! At kaçmış torba düşmüş. Adam Ali Okulundan gelmiş onbaşı. Boru mu bu? Köyde ’’hacı’’ sanından sonra en çok değer bulan san. Onbaşı dedin mi bir durup düşüneceksin! Hem Komutanı emir vermiş.
Çağırmış onun gibi Ali onbaşıları. Az mı yersin çok mu? Ahmet Yıldız da ağız burun haşat. Onunla gelen arkadaşları Ahmet Yıldız’a yalvar yakar.
-Ahmet Abi yapma etme, Ayağının türabı olalım, ... sondur komutanım de. De de, bitsin. Bak şakaları yok sakat bırakacaklar, öldürecekler. Yapma, çoluğuna çocuğuna acı.
Yok, sabaha kadar söyletememişler Ahmet Yıldız’a O söylemedikçe Ali onbaşılar daha bir hırslanmış. Onbaşılar bırakıp çavuşlar. Yok! Ahmet Yıldız olmuş bir heykel. Faşizmin karşısında bir heykel olmuş Ahmet Yıldız. Sabaha kadar üstüne su döküp döküp devam tabi. Ama Ahmet Yıldız’ın direnişini kıramamışlar. Pes etmişler. Göz kapağı refleksine hakim olamama o günün bir anısıymış meğer.
Tüm bunlar nerden aklıma geldi?
Geçen gün Erzurum da bir siyasinin mahdumu bir dükkanın depo kısmında kendisi elinde tesbih yayılmış ’’kösülmüş’’ karşısına almış devlet erkanını. Devlet erkanı ezik büzük. İşte o devlet erkanından biri Erzurum İl Jandarma Alay Komutanı ALBAY. Tam ÜÇ BİN askerin komutanı. Albay Mehmet Emin Öz!
Hani şu fotoğraftaki sıranın ucuna mabadını iliştirmiş sığıntı gibi oturan. Üstünde kamuflaj üniforma.
Nereden nereye!
Atatürk’e söz verdiği saatte tepeyi alamadığı için intihar eden Albay Reşat Çiğiltepe’den,
12 Eylül faşizmine direnen Albay Ahmet Yıldız’dan,
Albay Mehmet Emin Öz’e
SADRETTİN ŞENEL 23.01.2023
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.