Emma’nın Malikânesinde Huzursuzluğun Yankısı
Ölmeye gidiyorum joshua. Emma’nın malikânesinde verilen o veda yemeğinde nedenini bilmediğim bir şekilde bileklerimdeki ejderha dövmesi kayboldu. Benim için sıkıcı günler başladı. Bir süre yemek yemedim. Uyumadım ve hep düşündüm.
Dolunay gecesi ekinoks tarihiydi. Gece ile gündüz süreleri eşitlenmiş olmasına rağmen bizim kalplerimiz arasındaki mesafe hiçbir zaman eşitlenemedi. O gece ve her gece Emma’nın kalbinde sen vardın. Fakat seni ölümüne seven birisi daha vardı. O bendim. O gece sırf kendi yatağında uymadın diye seni karanlığın emirlerine şikâyet etmişti aşçıbaşı ve bahçıvan senin odanın penceresinin hemen yanındaki küçük ahşap masaya zakkum ağacından kopardığı pembe Ağu Çiçeklerini mavi bir vazonun içerisine koyarak yerleştirmişti.
Veda yemeğinde, ölmüş annesinden kalma gelin tacını başına takan Emma ile bozuştuk. Geceye doğru ayaklarımı yerden kesen sevinçli haber ise senin malikâneye döneceğin haberini getiren gizemli mektup oldu. Fakat sen kendin için en doğrusunu yaparak kasvetli hayatımıza -evimize- dönmedin.
Ölmeye gidiyorum joshua. Bir daha asla eskisi gibi olmayacak hiçbir şey. Seninle dolup taşan sevgimi Emma’nın benliğine emanet ederek ve koşarak uzaklaşıyorum evimizden. Sen yoksan ben de yokum.
Yan yana konumlanmış odalarımızda geceleri uyurken zaman saati uyuyanlara zalimce davrandı. Düş perisi masumluğundan vazgeçerek sonunda dişlerini gösterdi. Bir gece, iki çarpık rüya arasında sol gözümden yaş geldi. Huzursuzluğun adımlarını etrafımızda dolanıyor hissediyordum. Sonra seni hatırladım. Yatağımdan güçlükle doğruldum ve odana yöneldim. Odanın kapısı aralık bırakılmıştı. Uyuyordun. Her şey yolunda gibi gözüküyordu. Birden odadaki pencerenin açık olduğunu fark ettim. Gaz lambasını yakarak alnına öpücük kondurdum. Pencereyi kapatmayı unutarak kendi odama gittim ve uyumaya devam ettim.
Sabah uyandığımda gitmiştin. Yokluğunla kavga ettim bir süre. Her kavgada yara aldım. Uzun altın sarısı saçlarım artık kısacıktı. Emma her zamanki gibi bahçede ateş yaktı. Bu sefer okuduğu aşk romanlarını değil senin eskimiş kıyafetlerini ataşe verdi. Sanırım gitmen çoğu şeyi değiştirdi ve Emma’nın kalbindeki acı bunu ona yaptırmaya zorladı.
Ah Joshua bahçıvanın odana Ağu Çiçeklerini bıraktığı gün malikanede berbat günler geçirmeye başladık ve benim için hayat anlamını yitirdi.
Ölmeye gidiyorum ve aslında malikâneye gelmeden önceki yetimhane günlerimi yâd ediyorum. Annem beni doğurduğu gece ölmeseydi belki mutlu bir çocukluk yaşamış olurdum. Fakat şimdi bunları düşünmek fayda etmeyecek. Daha çok seni sensizliği düşünüyorum. Adım Aliza ve ben sensiz asla mutlu değilim.
Hayat hikayem annemin ölümüyle başladı. Ve benim hikayemi bitiren asıl şey sevgisizlik zehri ve ahşap masayı süsleyen Ağu Çiçekleridir.
-Mahvash-
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.