- 211 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Manevi Çöküş ve Toplumsal Kaos-Modern Dünyanın Sessiz Tehdidi
“Şayet insanların hepsi verdiğimiz nimetlerden dolayı şımarıp azarak küfürde birleşen topluluk haline gelmeseydiler; onların hepsini servete boğar, evlerinin tavanlarını, çıktıkları merdivenleri gümüşten yapardık!” Zuhruf/33
Bu ayetlerde, dünya nimetlerine olan aşırı bağlılık ve bu bağlamda oluşan toplumsal eşitsizlikler derin bir şekilde ele alınmaktadır. Özellikle, "Rahman’a inanmayanların evlerinin tavanlarına çıktıkları merdivenleri gümüş ile donatırdık" ifadesi, insanların dünyevi zevklere olan aşırı ilgisi ve bu zevklerin geçici doğası üzerine önemli bir uyarı niteliği taşır.
Ayette, inanmayanların dünyadaki zenginliklere olan düşkünlükleri ve bu düşkünlüğün onları yücelten bir yanılsama yaratabileceği vurgulanıyor. Ancak, bu zenginliklerin ve dünya nimetlerinin geçici olduğu, asıl önemli olanın manevi zenginlikler olduğu mesajı veriliyor. İslam, dünya malını tamamen reddetmez, ancak bu malın insanın hayatındaki yerini doğru bir şekilde belirlemesi gerektiğini savunur. Dünya hayatında sahip olunan her şey geçicidir; bu yüzden, insanın asıl gayesi Allah’a yönelmek olmalıdır.
Günümüzde bu ayetlerin ışığında baktığımızda, modern toplumun dünya nimetlerine olan aşırı bağlılığı açıkça görülebilir. Zenginlik, lüks yaşam tarzları ve maddi başarı, birçok insan için hayatın nihai amacı haline gelmiştir. Ancak bu durum, insanlar arasında derin bir huzursuzluğa ve manevi boşluğa yol açmaktadır. Zenginliğin peşinde koşan toplumlar, manevi değerlerden uzaklaştıkça, sosyal adaletin zayıfladığı, toplumsal bağların koptuğu ve nihayetinde hüsrana uğrayan bir yaşam sürecine girerler.
Ayetlerde vurgulanan diğer bir husus ise, dünyevi arzuların toplumsal eşitsizliği nasıl artırabileceğidir. Dünya malına olan bağlılık, bireyler arasındaki uçurumu derinleştirir ve toplumu sınıflara böler. Zenginliğin bir güç ve statü göstergesi olarak görülmesi, toplumsal adaletsizliği pekiştirir. Modern toplumlarda da sıkça gözlemlenen bu durum, zenginlerin daha zengin, fakirlerin ise daha fakir olmasına neden olur.
Bu sosyal eşitsizlik, bireyler arasında kıskançlık ve rekabeti körükler, bu da toplumun manevi değerlerden daha da uzaklaşmasına yol açar. İnsanlar, sadece maddi kazançlarına odaklanarak, manevi ihtiyaçlarını ihmal eder ve bu da onları içsel bir boşluğa sürükler.
Günümüzde, birçok insanın dünya malına olan aşırı bağlılığı, inananlar ve inanmayanlar arasında bu konuda bir fark kalmadığı izlenimi yaratıyor. Bu durum, inançlı bireylerin bile dünya hayatına aşırı derecede önem vermeleri ve ahiret hayatını ikinci plana atmaları ile kendini gösteriyor. Oysa İslam, dünya hayatını bir araç olarak görür ve asıl hedefin ahiret olduğunu vurgular.
İnanan bireylerin dünya malına olan bağlılığı, inançlarının zayıfladığına ya da manevi değerlerin göz ardı edildiğine işaret eder. Bu durum, modern toplumlarda sıkça karşılaşılan bir olgudur. İnananlar arasında bile dünyevi arzuların, manevi değerlerin önüne geçtiği gözlemlenmektedir.
Bu ayetlerin ışığında, modern toplumun dünyevi arzulara olan bağlılığını yeniden değerlendirmesi gerekmektedir. Dünya malına olan aşırı bağlılık, bireyleri manevi değerlerden uzaklaştırır ve toplumsal huzursuzluğa yol açar. Bu yüzden, manevi temizlenmeye ve Allah’a olan bağlılığın güçlendirilmesine ihtiyaç vardır.
Manevi bir dönüşüm olmadan, toplumsal huzurun ve adaletin sağlanması mümkün değildir. Bu dönüşüm, bireylerin dünyaya bakış açısını değiştirerek, maddi kazançları ikinci plana atmalarını ve manevi değerlere yönelmelerini gerektirir. Bu dönüşüm hem bireysel hem de toplumsal düzeyde gerçekleştirildiğinde, dünya hayatının yanıltıcı parıltısından kurtulup, gerçek anlamda huzurlu ve adil bir toplum inşa edilebilir.
Bu kapsamda, manevi değerlere yeniden yönelmek ve toplumsal adaleti sağlamak hem bireylerin içsel huzurunu hem de toplumsal barışı sağlayacaktır. Bu süreçte, dünya malına olan bağlılığın yerini, manevi zenginliklere olan bağlılık almalıdır. Bu da ancak Allah’a olan samimi bir inanç ve bağlılık ile mümkündür.
Bahadır Hataylı/28.08.2024/05.30/Sancaktepe/İST
YORUMLAR
dünya nimetlerine bağlanmak, insanın gönlündeki derin uçurumları dolduramayan, yalnızca sahte bir teselli sunan fânî bir iksir gibidir. bu, geçici bir safâhât verir, lâkin asla kalıcı bir sükûn ve huzur bahşetmez. mâlik olduğumuz zenginlikler ve lüks hayat, çoğu kez bir mutluluk maskesi takar; fakat bu maske, ferdin yüzündeki hakiki ifadeyi gizlemekten âcizdir. işte bu sebeptendir ki, toplumlar arasında vücut bulan ekonomik uçurumlar, insanları birbirinden daha da gâlibâne uzaklaştırır. bir yanda câm-ı cem gibi parlayan zenginlerin ziyafet sofraları, diğer yanda dilfigâr ve melûl yoksulların yokluk içinde verdikleri hayat mücadelesi, sosyal adaletin nasıl bir illüzyon olduğunu gözler önüne serer.
gerçek zenginlik, insanın maddî kazanımlarıyla değil, ruhunun derinlikleriyle ölçülür. maddî dünyaya olan aşırı meyl, insanın rûhânî inkişafını engeller, onu manevi körlüğün karanlık dehlizlerine sürükler. bu körlük, yalnızca bireylerin değil, aynı zamanda toplumların da yozlaşmasına sebep olur. zira bir toplum, ferdîlerin manevî ve ahlaki değerleriyle şekillenir. eğer bu değerler, maddî menfaatler tarafından gölgelenirse, toplumun temelleri sarsılır ve çöker.
dünya malına duyulan bu aşırı meyl, bireyleri içsel bir boşlukla baş başa bırakır. insanlar, ne kadar zengin olurlarsa olsunlar, eğer manevî tatminlerini göz ardı ederlerse, bu zenginlik onları asla behr etmez, tam anlamıyla doyuramaz. bu hâl, çölde dilhun su yerine kum içmek gibidir; ne kadar çok içsen de susuzluğun bir türlü dinmez. behişt hayâlleriyle koşulan bu dünyada, ruhun doyumsuzluğu yalnızca firâr ve feryâd ile nihayet bulur.
Yani…
Tanrılar sustuğunda, şeytanlar konuşur; ve insan, sessiz tanrıların hüzünlü göz yaşlarına dönüşür…
tanrılar, insanın yüreğinde saklı birer ateş; şeytanlar ise o ateşi söndürmeye çalışan kahpeler
kimileri tanrıların ışığında yanar, kül olur. kimileri ise şeytanların kollarında kaybolur
tanrılar sustuğunda, şeytanlar konuşur; ve insan, sessiz tanrıların hüzünlü göz yaşlarına dönüşür