- 117 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BOŞ/ANMA
BOŞ/ANMA
21.08.2024 Çarşamba günü sabah ve öğleyin karşılaştığım ve bizzat içine beni de alan olayların içinde sebebi olarak gördüğüm olay boşanma…
Zaten boş anmıyorum, onun için yazıyorum bu yazıyı, dolu dolu anmak için yazıyorum.
Evliliğini oyun sanan yeğenimi uyarmak için düştüm yola, onunla konuşmaya ve hatalı davranışlarını düzeltmesi, eşine karşı daha yardımsever, müşfik, daha anlayışlı, daha düşünceli olması konusunda uyarmak için gidiyorum. Evliliği isteyen erkek te kadında, artık bireysel davranışlarını terk eder, yaptıkları her işi, aldıkları her kararı birlikte almak için yola çıkarlar. Evlilikte bireysel olarak özel hayatım, özel zevklerim kavramları olmaz. Ailenin özel hayatı, ailenin zevkleri olur. Ya da eşlerin birbirlerinden haberi olarak izin olursa bireysel zevkler yapılabilir. Ben hiç duymadım, evde sıcakta, klimasız bir ortamda eş çocuğuyla bekliyor, beyefendi o sıcakta evde mi oturacağım diye arkadaşları ile özel olarak aldığı dağ motoru ile dağlara gezmeye gidiyor. Normal günler işyerinde kliması var, eve klima almıyor, özek zevki için dağ motoru alıyor. Kızgın olan eş, boşanacağını söylüyor ve üç yaşında güzel bir kız çocuğu kalacak ortada. Boşanmalar sonucu, çocukların nasıl ortada kaldığı, ne travmalar yaşayacaklarını mesleğim olan sınıf öğretmenliğinden biliyorum. Boşanmış aile çocukları, derse odaklanamadıkları gibi, sınıf ve okul ortamında uyumsuz, arkadaşları ile sürekli itişip kakışan, kavgacı, inat ve aksi bir ruh yapısına bürünüyorlar. İleri ki yıllarda da her türlü kötü alışkanlığı ediniyorlar. İşte bunun için dağ motoru olan, keyfince dağlara giden beyefendiyle görüşmeye gidiyorum. Sabah 09.30 gibi, aracıma bindim, gidiyorum. Eski mahallemden kestirim yollardan geçeceğim. Kafam dolu ama yine de ara sokaklardan her hangi bir insan, araba falan çıkar diye düşünmeye kalmadan, bir tane getir motoru kullanan on dokuz yaşlarında, adının daha sonra Sami olduğunu öğrendiğim genç, aniden çıkarak, arabamın ön teker ile kaportası arasına giriyor. Hızla frene basıyorum. Öfkeyle bağırıyorum.” Sen dikkat etsene, ara sokaktasın, neden yavaş gelmiyorsun? Arabanın altına girsen ne olacak? Ben ne yapacağım o zaman” diye sürekli azarlıyorum çocuğu. Genç delikanlı ise mahcup bir şekide:
“Haklısın abi. Özür dilerim. Suç benim. Cezam ne ise, arabanı tamir için ödeyeceğim. Şu an hesabımda bin üç yüz lira var. Iban’ dan hemen atayım “ diyor. “Geri kalanını, bir arkadaşımdan yedi bin liram var onu ister, ıban’dan atarım “ diyordu.
Ben se, oto kaporta ustası, eski bir öğrenci velim olan Erol Usta’yı aradım ve olayı anlattım. Erol Usta, değişik yönlerden çarpılan yerin fotosunu istedi, çektim gönderdim. “Tahmini yedi bin lira tutar” dedi. Fotolardan tam anlaşılmadığını, aracı yanına götürmemi istedi. Bu arda Sami sürekli özür diliyordu. O boşlukta aklıma geldi. Üniversite öğrencilerinin, part-time çalıştıkları. “Sen öğrenci misin?” dedim.
“hayır, değilim “ dedi.
“Sen nerelisin? “ dedim.
“Babam, Ankaralı, annem Fethiye’de yaşıyor.” Dedi.
“Nasıl?” dedim.
“Boşandılar” dedi.
Zaten bu konuda hassas olan ben, çözüldüm.
“Oğlum, lütfen dikkat et. Başına bir şey gelseydi, ben ne yapardım” dedim.
Tekrar sordum:
“Babanda mı kalıyorsun? diye.
“Yok” dedi.
“Halamda kalıyorum”.
Aklıma neler geldi, neler. Bu çocuk, en güvendiği anne ve babası birbirine güvenmeyip, üstelik çocuklarını da düşünmemiş, ayrılmışlar.
Bu çocuk ileride sevdiği biri olacak, nasıl kendini hazırlayıp evlenecek.
Karşısındakine nasıl güvenip yuva kuracak. Aklımda deli sorular çoğaldı da çoğaldı.
“Sami” dedim.
“Ben kaporta ustasına gidiyorum, bakalım ne tutacak” dedi.
Sami:
“Abi borcum neyse göndereceğim, telefon numaramı vereyim “ dedi. Hatta orada hesabındaki bin üç yüz lirayı benim hesabıma aktardı. Telefon numaralarımızı, aldık verdik.
Hiç vakit kaybetmeden, Erol Usta’ya gittim. Baktı bükülen yerlere, doğrulttular, düzelttiler. Bu arada ben çocuğun durumunu da özetledim Erol Usta’ya.
“Hocam, biz gerekli düzeltmeleri yapalım, boyaya gerek yok, nasıl olsa birkaç yıla satarsın bunu” dedi.
Sami’yi telefonla aradım.
“ Bana para göndermene gerek yok, tutar yeterli, bana gönderdiğin paradan tamir parasını çıkarır artanı sana ıban’dan gönderirim “dedim. Tekrar üsteledim:
“Başka para gönderme” diye.
“lütfen dikkat et, biraz para biriktir, evlenirken sana lazım olacak” diye ekledim.
Sami bana öyle bir cevap verdi ki:
“Evlenmek kim, ben kim”
Erol Usta’dan gelirken, fotoğrafçıda bir işim vardı, o iş için ona uğradım.
Bu yıl birinci sınıfları okuturken, babası ve annesi umreye gitmek için havaalanına varıyorlar. Anneanne çocukları alıp, evine götürmek için yolun karşısına geçiyor, anahtarı unuttuklarını farkediyorlar. Benim öğrencim olan Zeynep Hacer araçların içinden yola aniden çıkınca, gelmekte olan araç farkedemiyor, çocuğu çarpıyor ve çocuğu kaybediyoruz.
Eylül ayı gibi çocukların tek tek ve toplu olarak fotoları çekilmişti, albüm için. Zeynep Hacer, bu albümü almak istemediğini söyleyip, geri vermişti. Ölümünden sonra babası o fotoyu istedi. Bunun için fotoğrafçıya gittim. Orada daha önceden okulda çekimlerde de gördüğüm genç ama saçları yer yer beyazlamış çalışanla karşılaştım. Durumu anlattım.
“Haberim var. Patron söylemişti” dedi.
“Bunun ücretini almayalım, bu bizden olsun” dedi.
Telefonunu kaydetmek için adını sordum. “seçkin” dedi.
“Seçkin, çoluk çocuk var mı?” dedim.
“Abi ben bekarım” dedi.
“Hiç evlenmedin mi?” dedim.
“Nasıl evleneyim, ekonomik koşullar bir yandan, ortalık yanıyor” dedi.
“Nerelisin?” dedim.
“Kayseri-Tomarza” dedi.
“Anne, baba burada mı yaşıyor?” dedim.
“Anne, baba ayrı hocam dedi”.
Ve başladı anlatmaya:
“Babam, annemden dört çocuktan sonra ayrıldı. Başka biriyle evlendi. Babamda, kumar, kadın, alkol hepsi vardı. İki kardeş te diğer kadından var, altı çocuk. Geleceğe güvenle bakamıyorum. Bu durumda nasıl evlenirsin? Ancak, kendi başımızın çaresine bakabiliyoruz. Böyle bir durumda hangi kız bizi tercih eder. Bu çok önemli hocam “ diye konuşmasını sürdürdü.
İçim eridi, bittim. Parçalanan bu ailelerde tüm yük, tüm acı, kendi ağırlığının yüz katı çocukların üzerine biniyor. Anne ve babalar bir müddet sonra toparlanıp, yeni arayışlar içine girip hayatlarına devam edebiliyorlar. Ya geride bir posa gibi bırakılan çocuklar, ya anne, ya baba, ya da aile büyüklerinin birinin yanında, hala, büyükanne, büyükbaba gibi aile büyüklerinin yanında yarım bir şekilde, tüm ruhsal ve psikolojik dünyası yıkılmış, altüst olmuş, düzeni değişmiş bir şekilde ayakta durmaya çalışıyorlar. Kendilerine fiziksel ve ruhsal bağlılıkları olan iki kişi birbirine düşman veya güvensiz bir şekilde ayrılmışlar, ikisi de yeni hayatlarını kurmuşlar , bu ailelerden kopuk yaşayan çocuklar, yaşadığı yerlerden sökülmüş, kurak topraklara dikilmiş fidanlar gibi ya çarçabuk kuruyor, ya da büyümede sıkıntı yaşayıp bodur bir şekilde yaşamına devam ediyorlar. Karşısındaki kişiye güvenle ve sevgiyle bakamıyorlar. Çünkü ayrılan anne ve babalar çocukların güven ve sevgi odacıklarını zehirli gazlarla doldurup, onların yaşamlarını köreltiyorlar. Üvey anne ve üvey baba elinde büyüyen çocuklar çok nadir kişiliğini buluyor, er geç dışlanmalarla yaşamı sekteye uğruyor, kişilikleri gelişirken mutlaka yara alıyor.
Nasıf ACAR
25.08.2024
Barbaros Mahallesi
DENİZLİ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.