- 225 Okunma
- 0 Yorum
- 5 Beğeni
SIZI-YORUM...
Eksik etekli bir şiirdim öncemden firar etmekle kalmadığım, aymazlığında duyguların rötarlı bir zaman tamlaması yetmedi zamansız mekânsız ruhumun hem güncesi hem rüyası asılı kaldığım parmaklıkların ruhumu parçalayıp kan revan içerisinde pes ettiğim ne ki pas ettiğim sözcüklerin neminde bazen t/aşkın kıyısında gezindiğim bazen şaşkın yüreğime söz geçiremediğim…
Melun makamında çalan o şarkı huzurun yoldaşı iç sesin kapıştığı rüzgâr misali, derdest edilmiş notalardan tut da tutamak bildiğin duyguların ihbarında saklı iken hüzün ve umudun zaman aşımına uğramayan tutulan nutkundan firar eden yalan gibi doğru gibi diyezinde saklı farkındalık önemsiz bir kâğıt parçasında karalanmış aşkların intiharında başrolde ve işte nakkaşın kumaşından dökülen iplik parçacıkları gibi b/öldüğüm b/ölündüğüm her gün her hece her şiirde ararken kendimi.
Heyhat!
Yolluk bildiğim yolumdan sapmasam bile sapanımın kırdığı her cam her pencere oysaki ben çocukken hiç mi hiç sokakta oynamadım.
Bir ayrıntı misali geçiştirdiğim hüznün yüz ölçümünde saklıdır benim çocukluğum.
Yeltendiğim yeltenmediğim ne varsa tavus kuşu gibi kabarmadı ruhumda pişirdiğim her yemek her tat her duygu.
Randıman almadığım bir fiil:
Sev, emrinde saklı iken.
Sözcüklerin teninde dans eden dalgalar.
Ve sevip de hiçliğime konan o vakur gülüş.
Beti benzi atmış gecede saklı o duruş en çok da durağanlığın bir adım sonrası ve işte ansızın yüreğimden sökün eden her kurşun ve yastık altımda saklı her kuruş.
Ziynetim zinhar sevgi.
Zil zurna sarhoş gölgemin yok iken ederi.
Zar tutan kaderde saklı ölü nefsimin son nefesi ve edimlerde saklı ruhumun kopan kopçası ve işte nice zihniyet ve işte nice firari imge ve duygu sözlükten değil ruhumdan taşan bir nehir misali ardı ardına eklediğim zincirlerden bir bileklik oysaki ben çocukluğumu hiç yitirmedim yiten olsam da ve de oyuna yeltenen ve işte mağdur yüreğin kıblesinde bir körebe; sözcüklerin hanesinde sobelendiğim belli belirsiz içimde saklı nice gölge.
Feryadım dinmese de.
Fal açtığım söylemlerin ve kahvenin kırk yıllık hatırında kırkladığım gözümün şehla duruşunda ve kardığım nice duygu ve harladığım ve hemhal olduğum dipsiz uyku ve ruhumda saklı o kuyu.
Dibini gördüm ya da hayatın bir kere.
Rahmetini içime çektim ya umudun ve inancın…
Huzuruna çıktığımda Huda’mın ve hüznün katedrali ve işte sözcüklerin akıbeti saklı içimde kaç baytsa artık benden arda kalan ve nicedir beni benden alan gözüm açık gördüğüm her rüya.
Solgun göğün savruk hayallerin ve sere serpe duyguların kâh ikbali kâh ihmali kâh deştikleri.
Sözcükler birer ceset gibi yığılı iken gözümün önünde karartma gecelerinin misilleme yaptığı aydınlık kalbimde…
Değil kabıma değil bedenime kabrime sığamadığım ve Araf’taki sarkacın tik tak sesinde saklı saatli bir bomba gibi içimde saklı Pişekâr hüzün gibi ve işte fırından yeni çıkan hayallerin uzamında önce saydığım sonra eksildiğim, beşik kertmem olsa bile vazgeçmenin çok yakınında belki de bir dudağı yerde bir dudağı gökte o Lala gibi, lal sözcüklerin ansızın ete kemiğe bürünmesini beklediğim kadar da bekletilmeye tahammülüm yok iken ve işte bakaya kalan sivri dilli bir imgenin tahayyül edebildiğinden de öte kanamalı bir şiirin doğuşuna tanıklık ederken Rabbim ve kıblem ve tüm evren.
Bir peyzaj belki de sair duygu sair imge.
Kanımın son damlası değil sadece tetiklenen buhranın sonlanmayan mesaisi içimdeki t/aşkına meyyal ve sınır tanımadığım kadar bentleri yıkıp geçecekmişçesine dinmek bilmeyen bu Araf’ta saklı rüya ve her dua.
Tetiklenen ne ise.
Tertip ettiğim bir organizasyon filan da değil asla.
Fedaisi olduğum duyguların kaç beden büyük geliyorsa ruhumun esvabından dökülen taşların isyanında değil taçlanmak taşlanmanın vicdansız bekleyişinde yüz görümü birkaç şiir diliyorum ilham kaynakçamdan idam fermanı olduğunu bildiğim her şiirin aslında küçük ölçekli bir şirket misali gider-gelir tablosunda saklı tuttuğum kazancı da kimselere hissettirmeden için için dolup için için boşalıyorum adeta ruhuma atanan bir kayyum gibi ve aralıksız kum döken yüreğimde saklı o firari kum saati.
Muhalif olduğum kadar da ömre ve her ne kadar muadili olsam da kesif ve tezat bir yürekten firar ediyorum tüm hüznün bekasında tüm gölgelerin vedasında terasta saklı bir koltuk gibi hümayunum iken Rabbin meşakkatli merhametinde sadece ve sadece sızı-yorum ruhumun çatlağından sadece seziyor filan da değilim ve seken her kurşundan bir nebze de olsa nemalanıp aslında kalemimin şakağından vuruluyorum ve çorap söküğü gibi geliyor cümleler ve şiirler.
Serkeş bir tınısı var bozguna uğratılmış hayatımın.
Sarhoş nidaların değil sefil naraların hiç değil saydam yüreklerin nazarında bir değer bulmalıyım ve de değmeyeceğini bilsem bile sevgimden feragat etmeme çabası içerisindeyim hem kendime uzak hem kendime tutsak bir firarinin de güncesi iken ve işte son kurşunu kendime sakladığım kadar da var en çok da heveslenip arşı alaya çıkan iç sesim en çok da vazgeçip nihayetinden kendimden geçtiğim öncemde kendimi tek geçtiğim kadar kurşungeçirmez yeleğinde kurşun kalemimin de kursağında kalan son imge gibi son şiir gibi…
Sonlanmakla iştigal diğer yandan bastıran iç sesim:
İhbar ettiğimden de öte vurgun yediğim dış sesin asla tahayyül edemeyeceği bir minvaldeyim:
Kimsesiz değil kılıksız hiç değil belki kifayetsiz belki reddi güç kabulü güç ve geceyi çeyrek geçe ve ruhuma takılı iken o ç/engelli iğne en çok da etime batırdığım dikenlerimle hemhal diken üstü yaşadığım hayat kadar da manidar olmasa bile iç sesimden ve işte dış cephesini şiir içini nesir bildiğim bir hayatın yolcusu ve duyguların duayeni bir nebze de olsa kendimi bulup kendimden geçtiğim zor zamanların hem yolcusu hem türküsü kaç baytsa artık benden arda kalan kaç mil uzaklığında olsam da çalıntı olmayan imgelerin beni yanlarına çağırdığı kadar yazılası her şiirin hem anlatıcısı hem yaratısı hem de öznesi olmakla iştigal…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.