- 94 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MUTLULUK
MUTLULUK YOLUNDA...
Geçen zamanlar mı, yoksa bizler miyiz? Yaşamak, bir tren penceresinden bir manzara seyretmek gibi birşey. Sanki gelip geçen o manzara, yani o manzaranın içindeki evler, tarlalar, insanlar, hayvanlar v.b. gibidir. Halbuki, onlar yerli yerinde durmaktadırlar. Gelip geçen bizler ve içinde bulunduğumuz trendir; bir menzile, bir hedefe varacak olan bizler ve trenler..
Yalnız, asrımız sürat asrıdır. Tıpkı bizler, bizlerin yaşantıları gibi trenler de hızlıdır artık.
Niçin mutlu değiliz? Çünkü mutlu olmak için çaba harcamıyoruz. Günlük hayatta başımıza gelen olayları at gözlüğüyle değil de, çok yönlü ve kader dairesinden seyredip yorumlayabilseydik, bu kadar üzülmez, hayal kırıklığına uğramaz ve nihayet mutsuz olmazdık.
Sözgelimi, bir yolculuktasınız. Bir otobüste veya bir otomobilde dağ, tepe, bayır, orman, dere-tepe dümdüz gidiyorsunuz. Birdenbire aracınız veya otobüsünüz arıza yaptı. Arıza giderilene kadar, yaklaşık bir saat boyunca orada duraklamak, mola vermek mecburiyetindesiniz. Ne yaparsınız? Keyifsizlenir, huzursuzlanır, bu kadar zaman boyunca orada kalmak zorunda kalacağınız için isyan bayraklarını açar, kederlenir, mutsuz mu olursunuz? Yoksa o sürede arabadan dışarı çıkar, bir daha gelme ve görme imkanı bulamayacağınız o muhteşem tabiatı seyre, temaşaya dalar, derin nefesler alıp verir ve Rabbinize şükür mü edersiniz? Haa, eğer siz o boşluğu hemen fırsat bilip arka arkaya, emzik emer gibi sigara tüttürenlerdenseniz, zaten söylenecek tek söz vardır:
Hem sağlığınıza, hem bütçenize, hem diğer insanlara ve en hemi doğaya müthiş zararları olan bu meretle derhal vedalaşmalısınız.
Mutluluk yolculuğunda hemen herşey, herkes bizim öğretmenimiz olabilir. Bu hayatta yaptığımız en vahim hatalardan biri de başımıza gelen en ufak olumsuz ve kötü hadiseyi bile hemen protesto etmemiz veya protesto etme eğiliminde bulunmamızdır. ’Mevla’m ne’yler, ne’ylerse güzel eyler’ düsturunca, her işin sonunun bir hayra, bir feraha çıkacağını idrak edebilmek, gündelik yaşamın engelli, labirentli, çıkmaz sokaklarında yolunu şaşırmış modern insan için, öylesine zordur ki.
Mesela, geçenlerde bir seyahatte, başka bir vilayetimizdeydim. Sabah saat 9, 9:30 gibi şehir merkezindeki otellerden birine girdim. Resepsiyon görevlisi, otelde boş, daha doğrusu boşalacak oda olduğunu ama saat 12:00’a doğru gelmem gerektiğini söyledi. Otelin fiyatı makuldü. Otelciye saat 12’ye değin bir köşede oturup oturamayacağımı sorduğumda, bunun mümkün olmadığını söyledi. Canım sıkılarak ve adama da gönül koyarak çaresiz tekrar dışarı çıktım. Çok geçmeden yolumun üzerinde başka bir otel buldum. İlginçtir, bunun da fiyatı öncekiyle aynıydı. Oldukça hesaplıydı.
Sonra ne oldu bilir misiniz? Saat öğlen 12’yi falan beklemeksizin hemen bana bir oda açtılar. Belki de bir önceki oteldekilerle kıyaslanamayacak büyüklükteki odaya yerleştim. Ve az önce beni hemen kabul etmeyen otelden farklı olarak burada sabah kahvaltısı da veriliyordu.
Kader ağlarını örer, adeta hep bizim iyiliğimiz, esenliğimiz için çalışır. Ne var ki, bizler çoğunlukla bunu göremez, anlayamaz ve hep mutsuz oluruz.
Düşünsenize; ya bir önceki otel görevlisi bana ’buyur otur, 12’ye kadar içeride bekle’ demiş bulunsaydı. Ben orada kalacaktım. Hem onikiye kadar koltukta oturup hemen odaya geçip yatma, dinlenme imkanı bulamayacak, hem de bir sonraki otelin o fazladan olanaklarından mahrum kalmış olacaktım.
Mutlu olabilmek hiç de kolay değil. Emek, gayret, sağduyu, sağgörü, tek boyutlu değil çok boyutlu düşünme, usta bir satranç oyuncusu misali doğru zaman ve zeminde doğru hamle yapma becerisi gerektirir. Ve bunlara mühim bir ek olarak, yaratıcılık, daha çok yaratıcılık...
Önümüzdeki yazılarda yine bu ve buna benzer konulara değinmek, hem kendime, hem de başkalarına karınca kararınca da olsa faydalı olmak isterim.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.