- 280 Okunma
- 4 Yorum
- 4 Beğeni
ne leylâya ne mecnûna
………..,
her şeyin başladığı o an, şeb-i yeldânın karanlığında, mehtap göğün laciverdi üzerine serpilirken, yıldızlar birer billur damlası gibi dökülüyordu semaya. deniz, nâzenin bir sevgili gibi kıyıya vururken, sükûtun ve hasretin o derin sancısı içime işliyordu. sanki gönül bahçemin en nadide gülleri birer birer soluyor, aşk denilen mecnunluk beni yavaş yavaş ele geçiriyordu.
aşk, bahtıma yazılmış bir kader misali, canevimin her köşesine işlenmişti. kalbim, yüzyıllardır özlemini çektiği vuslatı beklerken, o nur yüzlü mâşukun hayali, âfâk-ı âlemi kaplamış, âh u zarla dolu bu âlemi, bir mâtemhâneye çevirmişti. hicran geceleri birer musîbet gibi üzerime çöküyor, her nefesimde gönlümdeki hicran daha da derinleşiyordu.
bu âlem-i fenada, aşkın hakikati bir serap gibi gözlerimin önünde belirdiğinde, onun vuslatına ermek bir nevruz hayaline dönüşmüştü. sevgili, âdeta bir peri gibi hayalden hayale giriyor, her defasında bana nâsip olmayan o ilahî cilveyi gösteriyordu. aşk, bir beyaz inci gibi gönlümün derinliklerinde saklıydı, ama o inciye ulaşmak için çıkılan yol, belki de sonsuz bir firkat çölünden geçiyordu.
gönlümdeki bu derin yarayı sarmak için, dertlerimi gam yüklü bir kervan gibi taşıyordum. her adımımda, aşk ateşiyle yanan gönlüm bir çöl gibi kavruluyor, o susuzluğun verdiği ıstırapla her defasında yeniden doğuyordu. âlemde bulamadığım huzuru, kalbimdeki hüzün sarayında arıyordum. çünkü bu dünya, bir gurbet diyarıydı; her adımda, biraz daha uzaklaşıyordum vuslatın cennetinden.
zaman gelir, sevdanın ne kadar zahirî, ne kadar nâkıs olduğunu anlarsın. o zaman görürsün ki, aşk denilen o efsanevi iksir, aslında bir zülf-i ânı, bir pervane misali seni ateşe çeken bir tuzakmış. o ateş ki, dokunduğunda yakan, sevdiğinde ise yakıp kül eden bir cehennemdi. ve sen, âşık-ı sadık, bu ateşin içinde kavrulurken, her şeyin aslında bir hûlyâ, bir masal olduğunun farkına varırsın.
sevme beni, diyor wilbye, çünkü aşkın cilvesi sadece dış görünüşte kalır. o cemâl ki, zamanla solacak, o kalp ki, bir gün yorulacak. sevginin saflığı, derinliklerinde saklıdır, tıpkı bir madenin içinde gizlenen cevher gibi. ama unutma, o cevhere ulaşmak için, karanlık dehlizlerde kaybolman gerekecek, ve o karanlıklar, seni yutabilir. nedensiz bir sevgiyle sev ki, seni bu dünyanın vefasızlığından korusun.
kendini, aşk denizinde bir damla olarak hayal et; sonsuz bir denizde, her dalga seni alıp savurur, ama hiçbir yere götürmez. çünkü bu dünya, bir hikâye-i hayâl, bir serap âlemidir. hangi yöne dönersen dön, hep aynı sona varırsın; bir gurbet diyarında, bir başına kalmak. hicranlı gecelerde, bir yıldızın sönüşünü izlerken, kalbinin derinliklerinde bir hüzün sarayı inşa edersin. o saray ki, her taşında birer hatıra, her duvarında birer acı saklıdır.
ve bir gün, yolun sonuna geldiğinde, kendini bir çölde bulursun. o çöl ki, vuslatın imkânsız olduğu bir diyardır. ne kadar ileri gidersen git, o sevgiliye asla ulaşamazsın. çünkü aşk, bir nur-u ilahîdir, ama bir o kadar da gizli ve ulaşılmazdır. ve sen, aşkın yolunda bir fânî olarak, bu dünyadan göçüp giderken, geriye sadece kırık bir aynada yansıyan bir hatıra kalır.
bu hatıra, senin hikâyendir; her nefeste yaşadığın, ama sonunda sadece bir serap olarak kalan bir masaldan ibaret. çünkü bu dünya, bir âlem-i hayâl, ve biz de o hayâlin içinde kaybolan birer damlayız. her şey, birer hayâl-i sûzân, birer hâtıra-i ferîkâttır. ve sonunda, geriye kalan sadece sükûtun derinliğinde kaybolan bir hayâl olur.
her şeyin son bulduğu o an, kalbinde taşıdığın o âşkın geride bıraktığı iz, seni bu fâni dünyanın ötesine taşır. ve sen, bir âh u zar, bir figân olarak kalırsın. çünkü aşk, fânî bedenin ötesinde, ebedî bir yalandır. ve bu dünyadan göçüp giderken, geriye kalan sadece bir hayâl, bir rüyâdır…
ve işte bu, senin ve benim ve herkesin hikâyendir; her adımda bıraktığımız, her nefeste yaşadığımız ama sonunda sadece birer anıdan ibaret olan bir masalızzz….
…….,,,,,,,
YORUMLAR
Mehtap, göğün laciverdi üzerine serpilirken, aşk, bahtıma yazılmış bir kader misali, can evimin her köşesine işlenmişti. Ve hicran geceleri birer musibet gibi üzerime çökmüştü. Artık dertlerimi gam yüklü bir kervan gibi taşıyordum. Âlemde bulamadığım huzuru, kalbimdeki hüzün sarayında arıyordum. Kendimi, aşk denizinde bir damla olarak hayal ediyordum. Sonsuz bir denizde, her dalga beni alıp savuruyor, ama hiçbir yere götürmüyordu. Ve bir gün, yolun sonuna geleceğim. Kendimi bir çölde bulacağım. Geriye baktığımda sadece kırık bir aynada yansıyan geçmişin hatıraları kalacak. İşte bu benim masalım biliyorum ki hepimiz bir masalız bir gün bitecek. Düşen üç elma kimisinin karnını doyuracak kimisinin başını yaracak.
Yazının anlamından çok estetiği etkiledi beni ve böyle yorumladım bağışla.
Muhteşem bir teşbihle girizgâh,fani aşkı ilâ-nihaye irdeleme.aşkın bekâya uzantısı.Âşk'a yolu düşenler nura doğru koşarlar ve nar dan nasiplenirler.Her güzel şeyin ceremesi vardır.Yazı Leyla ile Mecnun olunca yorum kelimeler de çölden yeşerdi ister istemez.Oysa aşk ne Leyla ne Mecnun.Aşk yaşamın ta kendisi.Yaşamın bu dünyadaki izi.Masal olup öbür dünyada açılmak üzere kapanıyor gizi.
Oldukça kapsamlı sorgulayıcı ve aydınlatıcı muhteşem bir yazı.Kaleminiz daim olsun.Sağlıcakla.Saygıyla.