- 225 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Toplumsal Çöküşün Ayak Sesleri
Helak ve İfsadın Kur’an’daki Uyarıları
Toplumların yükselişi ve çöküşü tarih boyunca birçok faktöre bağlı olmuştur. Bu faktörler arasında en önemlilerinden biri, toplumun ahlaki değerleri koruyup korumadığıdır. Kur’an-ı Kerim, pek çok yerde ahlaki yozlaşma, adaletsizlik, haksızlık ve liderlerin zulmü sonucu helak edilen toplumları anlatır. Bu anlatılar, sadece tarihsel olaylar olarak kalmaz; aynı zamanda insanlık için evrensel dersler içerir. Bugün, bu derslere ne kadar kulak veriyoruz? İçinde bulunduğumuz dünyada, Müslüman toplumlar bu uyarılara ne kadar dikkat ediyor? Bu sorular, özellikle İslam dünyasının içinde bulunduğu krizler bağlamında büyük önem taşıyor.
Kur’an-ı Kerim’de birçok toplumun helak edilmesi, ahlaki çöküş ve Allah’ın yasalarını ihlal etmeleri sebebiyle gerçekleşmiştir. Bu toplumların liderleri, halklarını yanlış yollara sürüklemiş, onları adaletten, merhametten ve doğruluktan uzaklaştırmışlardır. Aşağıda, Kur’an’da yer alan bazı helak örneklerini ele alalım:
Ad Kavmi:
Ad kavmi, Hud peygamberin uyarılarına kulak asmayan bir toplumdur. Güçlü yapıları ve teknolojik üstünlükleri ile övünen bu kavim, ahlaki yozlaşma ve kibir sebebiyle Allah’ın gazabına uğramış ve helak edilmiştir. Ad kavmi, Allah’ın gönderdiği kasırga ile yerle bir olmuş, büyük bir imparatorluk kurdukları halde ahlaksızlıkları nedeniyle tarihe karışmıştır.
Semud Kavmi:
Semud kavmi, Salih peygambere karşı gelmiş, ona mucizeler gösterilmesine rağmen inanmamış ve azgınlıkta ısrar etmiştir. Bu kavmin liderleri, zenginlikleriyle övünmüş, fakirleri ezmiş ve adaletsiz bir toplum kurmuşlardır. Neticede, bir depremle helak edilmişlerdir. Bu, Allah’ın adaletini küçümseyen toplumlara karşı bir uyarıdır.
Lut Kavmi:
Lut kavmi, ahlaki çöküşün en çarpıcı örneklerinden biridir. Toplum, cinsel sapkınlıklarla bozulmuş, Lut peygamberin uyarılarına kulak asmamıştır. Bu kavmin helaki, Allah’ın belirlediği ahlaki sınırları çiğnemenin sonuçlarını gösterir. Gökten yağan taşlar ile yerle bir edilmişlerdir.
Firavun ’un Mısırı:
Firavun, kibirli ve zalim bir lider olarak, Allah’ın peygamberi Musa’ya karşı gelmiş, onu ve İsrail oğullarını ezmek için her türlü zulmü yapmıştır. Firavun, gücüne güvenerek Allah’ın emirlerine karşı çıktığı için Kızıldeniz’de ordusuyla birlikte boğulmuş, tüm ihtişamına rağmen aciz bir sonla helak olmuştur.
Bu örnekler, Allah’ın adaletinin şaşmaz olduğunu ve ahlaki yozlaşmanın, adaletsizliğin ve zulmün er ya da geç helakle sonuçlanacağını açıkça ortaya koymaktadır. Her bir örnek, insanlığa önemli dersler sunar ve İslam dünyası için de kritik uyarılar içerir.
İslam Dünyasının Çelişkileri
Gazze ve Müslümanların Sessizliği
Bugün İslam dünyasında yaşanan olaylara baktığımızda, Kur’an’daki bu uyarıların ne kadar dikkate alındığını sorgulamak zorundayız. Özellikle Filistin, Yemen, Suriye gibi Müslüman coğrafyalarda yaşanan zulümler, Müslümanların bu uyarılara ne kadar duyarlı olduğunu ortaya koyar. Gazze’de çocuklar katledilirken, masum insanlar evsiz bırakılırken ve tüm bunlar gözlerimizin önünde gerçekleşirken, Müslüman dünyası ne kadar sessiz? Bu sessizlik, Kur’an’ın uyarılarının ne kadar göz ardı edildiğinin bir göstergesidir.
Allah’ın inananlara verdiği bir emir var: “İman edenler, Allah’ın yolunda savaşırlar; inanmayanlar ise tağut (Allah’a karşı gelen) yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarına karşı savaşın; şüphesiz şeytanın kurduğu düzen zayıftır.” Nisa/76. Bu ayet, iman edenlerin Allah’ın yanında yer alması gerektiğini ve zulümle mücadele etmesi gerektiğini açıkça ifade eder. Ancak, Müslüman dünyasının bu emir karşısındaki duruşu ne kadar güçlü?
İslam dünyasında, birçok toplumda Müslümanlar ya kendi çıkarlarını gözeterek ya da korkularına yenik düşerek bu emri yerine getiremiyor. Adalet, merhamet ve dayanışma gibi İslam’ın temel değerleri, günlük hayatta, siyaset sahnesinde ve toplumsal ilişkilerde yeterince güçlü bir şekilde yansıtılmıyor. Bu da İslam dünyasında derin bir çelişki doğuruyor. Allah’ın emrine göre hareket etmediğimizde, dünyada ne kadar güçlü olursak olalım, ahirette bu gücün hiçbir değeri olmayacaktır.
Toplumların helak edilmesinin ana sebeplerinden biri, içlerindeki beyinsizlerin yükselmesi ve toplumu ifsad etmesidir. Bugün birçok Müslüman toplumda da bu durumu görmek mümkündür. Adalet, doğruluk ve ahlak yerine, çıkarcılık, yalan, riyakarlık ve zulüm yaygın hale gelmiştir. Kur’an-ı Kerim’deki ayetler bu tür toplumları uyarır ve bu tür davranışların Allah’ın gazabına neden olacağını bildirir.
Eğer bir toplum, kendi içinden çıkardığı beyinsizlere imkân verirse, bu kişiler toplumu ifsad eder ve helak kaçınılmaz olur. Bu durumu görmek için tarihe bakmaya gerek yok; günümüzde yaşanan olaylar da bu gerçeği gözler önüne seriyor. Sadece bireysel olarak değil, toplumsal olarak da bu tür beyinsizlerin yükselmesine engel olmak, her Müslüman’ın görevi olmalıdır.
Ahlaki Yozlaşma ve Helake Giden Yol
Ahlaki değerlerin zayıfladığı bir toplumda, helak kaçınılmaz hale gelir. Ahlakın olmadığı bir yerde, hukuk, adalet, merhamet ve insaniyet de kalmaz. Bugün İslam dünyasında ahlaki yozlaşma, adaletsizlik ve zulüm ne yazık ki yaygın bir hale gelmiştir. Müslümanlar arasında ayrılıklar, fitne, çıkar çatışmaları ve yozlaşma gittikçe artmaktadır. Bu durum, Kur’an-ı Kerim’de belirtilen helak sebeplerinin İslam toplumlarında da gerçekleşmeye başladığını gösterir.
Kur’an-ı Kerim’de anlatılan helak sebeplerinin günümüz Müslüman toplumlarına yansımasını incelediğimizde, birçok benzerlik bulmak mümkündür. Adaletin yerini zulmün aldığı, ahlakın zayıfladığı, çıkarcılığın ve haksız kazancın yaygınlaştığı toplumlar, er ya da geç Allah’ın gazabına uğrayacaktır. Bugün Gazze’de yaşanan zulüm, İslam dünyasında sessizliğin ve kayıtsızlığın bir sonucu olarak görülmelidir. Eğer Müslümanlar, bu tür olaylara kayıtsız kalmaya devam ederse, aynı şekilde helak olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaklardır.
İslam Dünyası İçin Çıkış Yolu
Kur’an’a Dönüş ve Ahlaki Yeniden İnşa
Müslüman toplumlar, içinde bulundukları bu çıkmazdan kurtulmak için yeniden Kur’an’ın ahlaki değerlerine dönmelidir. Adalet, merhamet, dayanışma ve hakkaniyet gibi değerler, İslam’ın temelini oluşturur ve bunlar yaşatılmadığı sürece toplumların helak olma riski devam eder. Müslümanlar, sadece namaz kılmakla, oruç tutmakla değil, aynı zamanda bu temel değerleri hayatlarına uygulamakla da yükümlüdürler.
Ahlaki yeniden inşa, bireylerin ve toplumların kendi nefisleriyle mücadelesinden başlar. Her Müslüman, adaletin, doğruluğun ve merhametin savunucusu olmalıdır. Beyinsizlerin yükselişine ve toplumu ifsad etmesine karşı durmak, her müminin görevidir. Bu sorumluluk, sadece dünyevi bir yaşamı değil, aynı zamanda ahiret hayatını da garanti altına alır. Kur’an’ın uyarıları, sadece geçmiş toplumlar için değil, bugün ve yarın için de geçerlidir.
Kur’an-ı Kerim, toplumsal helakin ve ifsadın sebeplerini açıkça ortaya koyar. Bu sebepler, sadece tarihsel olaylar değil, aynı zamanda günümüz toplumları için de geçerlidir. Müslüman toplumlar, bu uyarıları dikkate almalı, içlerindeki beyinsizlerin yükselmesine engel olmalı ve Kur’an’ın ahlaki ilkelerine sıkı sıkıya bağlı kalmalıdır. Aksi takdirde, helak olma tehlikesiyle yüz yüze gelmeleri kaçınılmaz olacaktır. Müslümanlar olarak, bu uyarılara kulak verip, sadece Allah’a güvenmeli, O’nun emirlerine uygun bir hayat sürmeliyiz. Ancak bu şekilde hem dünyada hem de ahirette kurtuluşa erebiliriz.
Bahadır Hataylı/20.08.2024/11.10/Namazgah/İST
YORUMLAR
Toplumun çürümüşlüğünün resmini görmek için aynaya değil, sadece çevremize bakmak yeterlidir. Üstelik 22 yıldır mütedeyyin olduğunu iddia eden bir iktidarın gölgesinde büyüyen bu toplum, yozlaşmanın en karanlık dehlizlerine sürüklenmiştir. Dindar bir nesil yetiştirmeyi hedefleyenlerin, ne dinin ne de ahlakın özünü kavrayamadıkları açıkça ortadadır. İnsan olmanın ölçüsü, din ya da ahlak kavramlarının dar çerçevesine sığmayacak kadar geniş ve derindir. İyi insan olmak, doğru insan olmak, dürüst olmak ve bu değerlerin toplamından vicdanı yaratmak, insan olmanın asıl ölçütleridir.
Bütün dinler, kendi ahlakını yaratır, bu ahlak üzerinden toplumu şekillendirmeye çalışır. Kendine özgü ahlak anlayışını kutsar, bu anlayışa uymayanları ise ahlaksız, düşman ya da din düşmanı olarak damgalar. Oysa ahlak, hiçbir dinin tekelinde olmayan, insan olmanın, toplumsal hayatın ve birlikte yaşamanın zorunlu kıldığı insani kurallardır. Ahlak, varoluşun temelinde, insanın diğerine saygı duymasıyla şekillenir. Kendine yapılmasını istemediğin hiçbir şeyi başkasına yapmama ilkesini içselleştirmek, insan olmanın en temel gerekliliğidir.
Bu noktada din, ahlakın ötesine geçmek yerine, ahlakı besleyen bir damar olmalıdır. Doğruluk, dürüstlük, iyilik gibi evrensel değerler, ancak vicdanla yoğruldukça anlam kazanır. İnsan, kendini tanıdıkça, ötekini anladıkça, vicdanını besledikçe gerçek anlamda insan olur. Bu yolda yürürken, din sadece bir araçtır; asıl olan, vicdanın sesini dinlemek ve insanlığı yüceltmektir.
Ne kadar dindar olduğunu iddia edersen et, eğer vicdanı unutmuşsan, insani değerlerden uzaklaşmışsan, toplumu sadece birer tıbbi atık yığınına dönüştürmüşsündür. Ve sonunda, bu çürümüş toplumda ne din kalır, ne de ahlak; sadece boş bir kabuk, içi boş bir sadakat.