- 488 Okunma
- 12 Yorum
- 6 Beğeni
Dilimizin Yabancılaşması
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Batı Kavramlarını Benimseyip Doğu Kavramlarına Düşman Olmanın Tarihî ve Kültürel Arka Planı
Diller, toplumsal ve kültürel dinamiklerin en belirgin yansımalarından biridir. Toplumlar, dil yoluyla kimliklerini inşa eder, korur ve geleceğe taşır. Bu nedenle, bir dilin içeriği, yalnızca o toplumun geçmişi hakkında bilgi vermekle kalmaz; aynı zamanda mevcut kültürel tercihlerini ve kimlik algısını da ortaya koyar. Türkiye’de dilin yabancı kökenli kelimelerden arındırılması üzerine yapılan tartışmalar, bu bağlamda oldukça dikkat çekicidir. Ancak, dilimize yerleşmiş Latin kökenli kelimelere hoşgörü gösterilirken, Arapça ve Farsça kökenli kelimelere düşmanlık beslenmesi, bu sürecin çelişkili bir tarafını gözler önüne seriyor.
Batı kökenli kavramlar dilimize nüfuz ederken, neden Doğu kökenli kavramlar dışlanıyor? Bu sorunun cevabı, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışından sonra Türkiye’de gerçekleştirilen modernleşme hareketlerinde gizlidir. Osmanlı döneminde dilimiz, Arapça ve Farsça kökenli kelimelerle oldukça zenginleşmişti. Ancak Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte başlatılan dil devrimi, Batı’ya yönelmenin bir simgesi haline geldi. Bu bağlamda, Türk dilini Arapça ve Farsça kökenli kelimelerden arındırma çabası, sadece bir dil reformu olarak değil, aynı zamanda Batı’ya yönelme ve Doğu’dan kopma çabasının bir parçası olarak değerlendirilebilir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında dil reformları, Latin alfabesine geçiş ve Osmanlıcanın sadeleştirilmesi gibi uygulamalarla hız kazandı. Bu süreçte, özellikle Arapça ve Farsça kökenli kelimeler dilimizden çıkarılmaya çalışıldı. Ancak aynı zamanda Batı kökenli kavramlar dilimize büyük bir hızla girdi ve kabul gördü. Bu durum, aslında sadece dilde değil, zihin dünyasında da bir yabancılaşmanın göstergesiydi. Dil devrimini gerçekleştirenler, Batı’yı modernitenin ve ilerlemenin sembolü olarak görmüşlerdi. Bu nedenle, Batı kökenli kavramlar kabul edilirken, Doğu kökenli kavramlar modernliğe engel olarak algılandı.
Ancak bu süreç, ciddi bir kültürel çelişki doğurdu. Türkiye’deki dil politikaları, Batı kökenli kelimeleri "yerli" olarak kabul ederken, Arapça ve Farsça kökenli kelimeleri yabancı addedip dışlamayı tercih etti. Bu tutum, bir yandan Osmanlı mirasına karşı bir tavır alırken, diğer yandan Batı hayranlığının bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Bir toplumun dilini zenginleştiren etkileşimler, bir yandan dışlanırken diğer yandan kucaklandı; bu da dilimizin zenginliğini kaybetmesine neden oldu.
Örneğin, hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olan "antrepo", "antre", "garderop", "manifesto", "blanço" gibi kelimeler, köken olarak Latin dillerinden gelmekte ve günlük yaşamımızda yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Ancak, bu kelimelere karşı bir tepki gösterilmezken, dilimizde yüzyıllardır var olan ve kültürümüzle iç içe geçmiş Arapça ve Farsça kelimelere karşı gösterilen düşmanlık, dildeki yabancılaşmanın boyutlarını ortaya koyuyor.
Dil reformları, bir ulusun kimliğini ve bağımsızlığını yeniden inşa etme çabası olarak değerlendirilebilir. Ancak, bu çaba, bir yönüyle dilin ve kültürün kendi iç dinamiklerini göz ardı ederek, dışlayıcı bir şekilde yürütüldü. Bu dışlayıcı tavır, toplumda köklü bir kültürel ve dilsel kopuşa yol açtı. Batı’ya öykünme ve Doğu’dan uzaklaşma arzusu, dilimizdeki zenginliği azaltırken, aynı zamanda kültürel kimliğimizi de zayıflattı.
Dilimize yabancı kelimelerin girişini ve bu kelimelere karşı tutumumuzu anlamak için, bu kelimelerin hangi sosyal ve kültürel koşullarda benimsendiğine de bakmak gerekir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde dilimize giren Arapça ve Farsça kelimeler, çoğunlukla İslami kültürün ve medeniyetin bir parçası olarak kabul edilmiştir. Bu kelimeler, dilimize bir zenginlik katarken, aynı zamanda bir kimlik inşası sürecine de hizmet etmiştir. Ancak Cumhuriyet döneminde bu kelimelere karşı takınılan tavır, İslam medeniyetinden kopma isteğinin bir yansıması olarak görülmelidir.
Öte yandan, Batı kökenli kelimelerin benimsenmesi, Batı’nın bilim, teknoloji ve kültürel üstünlüğüne duyulan hayranlıkla açıklanabilir. Bu kelimeler, modernleşmenin ve ilerlemenin sembolü olarak algılanmış ve dolayısıyla dilimize hızlı bir şekilde entegre edilmiştir. Ancak bu entegrasyon, dildeki zenginliğin tek taraflı bir şekilde gelişmesine yol açmış ve dilin doğuştan sahip olduğu çeşitlilik kaybolmuştur.
Bahadır Hataylı/5.08.2024/01.20/Sancaktepe/İST
YORUMLAR
Affınızla yazının sahibi TİLHABEŞLİ FİLOZOF yazar arkadaş
Bu site de her ne kadar dil yetileri ve edebi dilleri çok iyi seviyede olsalar da sütü bozuk insan müsveddeleri var ki
Bazılarını engelleyin
Zira yorulursunuz
Sırtlanlardan beter domuzlukları var
Yeniden affınızı istirham ederek
Sevgi ve selamlarımla
Konuya hâkim olmadan duyumlar ve akıl yürütmeyle sonuca varma çabasının sonucu her dilde ukalalıktır. Önce saygı duymalıyız… Toptan kabullenme ne kadar yanlışsa, toptan reddetme de bir o kadar yanlıştır.
Osmanlının da Türkiye’nin de yazı dili Türkçe değildir… Lakin Türkiye’nin dili de Osmanlı’nın dili de Türkçe’dir. İçinde Farsçadan ve Arapçadan gelen kelimeler olmasına rağmen böyledir. Peki yazı dili bugünden farklı mıdır? Değildir! O gün arapça yazı dili Türkçe ’ye uyarlanmış, Arapçada olmayan ‘’P, Ç, J, Gef ve Nef’’ P, Ç, J ve Gef harfleri İran(farsça) dan alınma Nef harfi ise Osmanlılar tarafından üretilmiştir. Böylece Osmanlı yazı dili oluşturulmuştur. Bugün ise yazı dilimiz Latincedir. X, W, Q harfleri yoktur. Türkçe de kullanılan latince de olmayan Ç, Ş,Ü ve I harfleri eklenmiştir.
İngilizceden bilirsiniz büyük yazıldığında I, küçük yazıldığında i (noktalı) olarak yazılır.
Hal böyleyken iki yazımda bize yabancıyken biri iyi biri kötü nasıl olabilir?
Amaç Türkçeye dönüş olsa idi Göktürk alfabesine neden dönülmedi? Gayenin ne olduğunu ne kadar konuşursak konuşalım altından çıkılamaz kısır bir döngü olur bundan eminim. Bugün her ikisine de tukaka dememeliyiz. İki yazı dili de kültürümüze geçmiş bize düşen elimizden geldiğince ikisini de öğrenmeye çalışmamız gerektiğidir. Bu çok zor değil. Yabancı dil öğrenmekten çok daha kolaydır. Eğer yabancı dil bilmek bugün zaruretse Türk olarak kültürümüzü bilmek te zarurettir. 600 yıllık eserleri orijinalinden okuyup anlamamanın verdiği sıkıntı, yazı dilini değiştirirsek, kelimeleri yok edersek, 100 yıllık eserleri da anlamama ve eksik kalmayı doğuracaktır.
Sonuç olarak bize düşen kısır çekişmelere girmeden ne neden yapıldıdan ziyade artıları neydi, eksileri neydi bunlara yoğunlaşmak ve doğru sonuçları uygulayıp geleceğimize sunmaktır…
Yazılara yorum yapmayacağıma söz vermiştim ne yazık ki tutamadım, nedeni de bende kalsın!
Emeğinize göz nurunuza saygılar…
(Göktürkçe de sağdan sola yazılmakta)
Dil devrimi, sadece Batı’ya yönelme değil, aynı zamanda ulusal kimliği güçlendirme ve Türkçeyi daha geniş kitleler tarafından anlaşılır kılma çabasıdır. Bu bağlamda, Doğu kökenli kelimelerin çıkarılması, dilin sadeleştirilmesi ve ulusal bir kimlik inşası açısından da önemli bir adımdır.
Doğu kökenli kelimelere karşı gösterilen tutumun, aslında Osmanlı döneminin dil politikasına karşı bir tepki olduğunu da unutmamak gerekir. Osmanlı dönemi boyunca Arapça ve Farsça, eğitim dili olarak kullanılmış ve Osmanlı elitleri tarafından benimsenmiştir. Ancak Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte, bu elitist dil politikasına karşı bir tepki olarak, daha sade ve yerel bir dil oluşturma çabası ön plana çıkmıştır. Bu nedenle, Batı kökenli kelimelerin kabulü ve Doğu kökenli kelimelerin dışlanması, sadece kültürel bir kopuş olarak değil, aynı zamanda demokratikleşme ve halk dilini yaygınlaştırma çabası olarak da değerlendirilebilir.
Bu yazıyı yazan ve bunu güne seçenlere allah akıl fikir versin. Bu kadar çapsız ve hiçbir bilimsel dayanağı olmayan bir yazı, heleki bir edebiyat siresine yakışmaz. Arap siviciliğine ve bağnazlıpınıza devam edin.
Ve reddediyorum bu yazıyız..
TİLHABEŞLİ FİLOZOF
cem3453
niyet üzüm yemek olsa anlayacağım lakin dediğin gibi
ama bu zaten Cumhuriyete vurmak ve onun kurucu değerlerine
ve bir kaç yıl öncesine göre öyle çoğalmışlar ki burada
duyan gelmiş anasını satayım:)
emeğine ve aydınlığına saygıyla,
eyvallah.
Türkiye'nin batılılaşması Cumhuriyetten öncesine dayanır.Cumhuriyetle birlikte değildir batılılaşma.Duraklama ve gerileme dönemlerinde batı hayranlığı saray ve çevresinde had safhadaydı.Faransızca dilinden bir çok kelimeler bu dönemin eserlerinde sıkça görülür.Arapça ve Farsça kelimeler zaten daha eskilerde dilimize yerleşmiştir.Fetihler ile Osmanlı toprakları Ortadoğu'yu içine alınca kültür ve edebiyatın etkilenmemesi mümkün değildir.Osmanlıca Saray ve çevresi ile aydın kesimin kullandığı bir dildir.Haddi zatında tam olarak tek başına bir dil diyemeyiz.Arpçaya ve Farsça'ya yakın olmasına rağmen tam öyle değildir .Türkçenin de özelliklerini taşır .Ancak İmparatorluğun her kesimi hakim değildir .
İç içe geçmiş kültürlerde etkileşim normaldir.Milliyetini koruyan kültürünü korur ve sahip çıkar.Ümmet olmak ayrı bir durumdur Araplaşmak ve Farisi olmak ayrı bir durumdur.Birileri eğer ümmetim deyip, din oradan doğdu diye Araplaşma cihetine giderse; Araplarca asimile edilmesi durumu hasıl olur ki; zaten Araplar ve Farslar Türkleri çok sevmezler.Sadece ihtiyaçları olduğu zaman kapı aralarlar.Batılılaşmamalarına rağmen Araplar ve Farslar en fazla batı hayranıdır ve batının batağından kurtulamazlar.Birbirlerini yerler ve zor durumda kıllarını bile kıpırdatmazlar.İslam her seferinde aklını kullanan Türkler sayesinde zafere erişecektir.Askerlik bizlere Peygamber ocağıdır.Batılılar orta doğu, Afrika ve Hindistan'dan edindiği paralı askerlerle kendini yormadan insanları birbirine kırdırmak niyetindedir.Rahat olunuz.Cumhuriyet dönemi batılılaşma dönemi değil , batının ve Arap-Farsların oynadığı oyunun üzerine akıl yürütme dönemidir.Aşırı uçlar tehlikelidir.Lütfen sağduyulu olalım.Kavga kimsenin işine yaramaz
Türk'üz..Dinimiz tercihimiz..Dünya kurulalından bu yana varız.Ve ; Var olmalıyız .Sağlıcakla saygıyla.
Dilimizin bozulması konusunda şiir yazmıştım
İki taraflı tartışmaya konu olmuştu, dilimizin hızla bozulması devletin en büyük zaafiyeti acil önlem alınmalı
Bir devletin dili yok olmuşsa o millet'te yok hükmündedir, güzel yazınız için teşekkürler
ishakaras tarafından 19.8.2024 01:35:04 zamanında düzenlenmiştir.
Güne gelmiş yazıyı can-ı gönülden kutluyorum
Osmanlıcanın farklı bir dil olduğu ima edilmekte halbuki Osmanlıca Türkçedir
Arap ve Fars harfleri yanında Osmanlı harfleri de mevcuttur
Kim ne yaparsa yapsın hiç fark etmez ALTIN ALTINDIR
Gerçek değerini her zaman koruyacaktır
Bazen arka planda bırakılsa da
Saygı ve selamlarımla
Osmanlı'da okuma yazma bilme oranı ne kadardı hocam? Neden Arapça-farçsa karışımı bir dil saray erkanı tarafından kullanılırken avam/halk neden Türkçe konuşuyordu? Türk alfabesine geçiş aşamasına bakarsanız bunun bir bilimsel çalışma olduğunu görebilirdiniz ama yapmamışsınız. Türk alfabesini oluşturan akıl Türk milletinin gırtlak yapısının Arapça konuşmaya uygun değildi. Bu bir safsata değil gerçektir. Türklerin öteden beri konuştuğu dil üzerinden dil devrimi yapılmıştır. Türk milletinin gırtlağından rahatlıkla çıkarabileceği alfabe de latin harfleriydi. Dil devrimi yapıldığında lütfen araştırın okuma-yazma oranında büyük bir artış görülmüştür. Bu Osmanlı arşivlerinde de mevcuttur.
"Dilimize yabancı kelimelerin girişini ve bu kelimelere karşı tutumumuzu anlamak için, bu kelimelerin hangi sosyal ve kültürel koşullarda benimsendiğine de bakmak gerekir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde dilimize giren Arapça ve Farsça kelimeler, çoğunlukla İslami kültürün ve medeniyetin bir parçası olarak kabul edilmiştir. Bu kelimeler, dilimize bir zenginlik katarken, aynı zamanda bir kimlik inşası sürecine de hizmet etmiştir. Ancak Cumhuriyet döneminde bu kelimelere karşı takınılan tavır, İslam medeniyetinden kopma isteğinin bir yansıması olarak görülmelidir."
Bu sözlere nasıl inanabiliyorsunuz hocam inanın anlamış değilim. Bir dili oluşturmak için ille de bir din faktörünü mü olması gerekiyor. Dini anlamak için ille de Arapça mı şart koşulmalı. Bir milleti millet yapan özelliklerden biri dilidir öyle değil mi? Yani Türkçe konuşunça Arapça'yı Türkçe çevirince Müslüman olunmuyor mu? Latin harflerini ille de savunan biri değilim ama bilimsel olarak gırt
lak yapısına en uygun alfabe olduğu için tercih edilmiştir. Bu konu güzel bir konu ancak aceleye gelecek bir konu değildir diye düşünüyorum. Selamlar, saygılar
Halit Durucan tarafından 19.8.2024 00:21:23 zamanında düzenlenmiştir.
Taha Bilal Mustafa Kekeç
Mehmet İmran Sevinç
Okuma oranı konusu o kadar önemli olmasa gerek diye düşünüyorum ama oranlamaları siz yazabilirsiniz
Türk alfabesi mi
Latin alfabesi deseniz daha doğru olmaz mı
Hangi bilimsel çalışma
Agop Dilaçar'lardan oluşan bilimsel çalışma ha
Ayrıca Arapça konuşmaya uygun olmayan gırtlak yapısının biz Türk'ler de olmadığını nereden biliyorsunuz ki
Sonra Arapaça konuşmuyorlardı ki Osmanlı Türk'leri ya da bizler günümüzün Türk'leri
Bakın hele Türk Milletinin gırtlak yapısı latin harflerini çıkarmaya uygunmuş haaaaa
Dil devrimi sizin anladığınız gibi bir devrim değil
Müslüman Türk Milletinin ecdadı ile ve İslam kültürünün kopmasını sağlamak amacıyla idi
Selam ve saygılarınıza teşekkür ederim
Bizden de sevgi ve selamlarımızla Halit Durucan kardeşim