- 258 Okunma
- 2 Yorum
- 6 Beğeni
GÖLGELERİN ARDINDA ( Bölüm 2)
…karanlık dünyalar…
Hiç zaman kaybetmeden ilk adımımı attım kliniğimden içeri. Asistanımı gördüm önce. E selam vermeden olmazdı. “Günaydın Tülin” dedim. “Günaydın hocam, bugün de çok şıksınız” diye karşılık verdi. Başımla teşekkür etmeyi ihmal etmedim. Fazlasıyla naziktir Tülin. Hiç ihmal etmez iltifat edilecek bir şey gördü mü. Kolumdaki saate baktım, daha da geç olmadan hemen odama geçtim. Beni bekleyen birçok hasta vardı. Hepsini sabırla dinlemek için bekliyordum. Bir yandan aklım canım sevgilimde kaldı. Acaba sağ salim ulaşabilmiş miydi buraya. Onu yeniden görebilmek için sabırsızlanıyordum. Öyle bir özlemdi ki bu anlatılamazdı. Ancak yaşayan anlayabilirdi bunu. Ama her ne olursa olsun onu beklemek bile bir başkaydı. Bekleyişin tadı bir başkaydı. Çok seviyordum onu. Kaybetmeyi göze alamayacak kadar çok…
Bugünün randevularına bakmamıştım. Ama Tülin gelip yeni hastalarla tanışacağım bir gün olduğunu söyledi. Ne zaman yeni birinin bana danışmak için geleceğini bilsem ilk günkü heyecanıma yeniden kapılıyorum sanki. Onların iç dünyalarına inmek, karanlığa gömdüklerini su yüzüne çıkarma isteğim hiçbir zaman geçmeyecek anlaşılan.
2
…“Düzenim bozulur hayatım alt üst olur diye endişe etme nereden biliyorsun hayatının altının üstünden daha iyi olmadığını”…
Hayatın çalışma mekanizması böyledir işte, her şey yoluna girsin diye çalışıp didinirsin, seneler boyu rahat bir yaşam sürebilmek için uğraşırsın, evleneceğin kişiyle huzurlu yaşayabilmek için çocukları rahat ettirebilmek için uğraşır durursun, hayatının aşkını bulur evlenirsin, her şey yoluna giriyor dediğin anda bir olay patlak verir, bir şey olur, patttt sil baştan… Belki de böyle olmalı, hayat onu anlamamızı istiyor belki de, başımıza bu olaylar gelmese neymiş, ne olmuş milletin umurunda değil kimse kendini sorgulamayacak, nasıl bir insanım diye bir dönüp aynaya bakmayacak, ben kimim demeyecek, öz eleştiri yapacak konumda bile olmayacak, öz farkındalığa erişemeyecek. Hem ne demiş Şems, “Düzenim bozulur hayatım alt üst olur diye endişe etme nereden biliyorsun hayatının altının üstünden daha iyi olmadığını” Bilemezsin gerçekten de sen onun kendin için en iyi olduğunu söylersin, oraya gitmenin sana iyi geleceğinin söylersin, onun için çalışıp didinirsin ama ne olur, istediğin olmaz, belki de oradaki bir kötülükten koruyordur evren seni ama farkında değilsindir. Konuşmak kolay tabii, şikayet etmek en kolayı her zaman, ilk başvurulacak yol, ilk çalınacak kapı, ama aslolan bir dönüp bakmaktı kendine ben ne yapıyorum diye.
Ne olmuştu bana böyle de hayatı bu kadar irdeler olmuştum, önceden dün ne yediğini hatırlamakta güçlük çeken ben, şimdi varoluşsal sancılar içerisindeydim ve bu hayatımı yönlendirecek bakış açısı benim için öncelik konumuna gelmişti. Kimdim ben, neydim?.. Nereden gelip nereye giderdim? Bunları ben bile bilmezken milletin beni bilmesini bekleyemezdim öyle değil mi? En iyisi beni alıp götüren ikircikli düşüncelerimi olay mahallinden aşka, felsefeden psikolojiye hemen hemen her şeyle dolu olan zihnimdeki sonra halledilecekler klasörüne atmaktı. Fazla oyalanmadan Demir’e gitmeliydik. Ben kafamda türlü türlü düşünceler, Demir bir yerde kendi varoluşsal sancılarım bir yerde, aşk üçgenimsi duygularım bir yerde kafa bırakmayan bu düşüncelerle boğuşurken Alev seslendi:
-Hadi Kerem, acele et biraz!
-Tamam Alev, geliyorum.
-Müge, ben kullanayım ihtiyarı istersen yolumuz zaten uzun gelirken sürmüştün dönünce de yorulma.
-Siz yorulacaksınız ama Alev komiserim
-Yok yok, at hadi anahtarları.
Alev’in anahtarları f16 sürecekmiş edasıyla bir çırpıda kapmasını ve havalı, siyah, en tanınan optikten 2000 lira sayıp aldığı, metal çerçeveli gözlüklerinin altından attığı bilmem kaç numaralı bakışını etkilenmiş bir vaziyetle izlemekteydim ki Müge seslendi:
-Kerem komserim bugün fazla dalıyorsunuz, hayırdır bir sorun yok inşallah
Alev’e çaktırmadan attığım kaçak bakışları anlamaması için elimden gelen buydu ama işte Müge bu gözleri velfecri okuyor, bir orayı bir burayı o türk kahvesi rengi iri gözlerini açarak ve Türkan Şoray olacağım diye kat kat boca ettiği rimeli yüzünden birbirine yapışmış kirpiklerini ayırmaya çalışarak inceliyordu, ne düşünerek Alev’e baktığımı anlamama ihtimali bana pek gerçekçi gelmiyor. Onun da bana attığı kaçak bakışları görmezden gelmezsem Alev’i kıskanmış olmalıydı. Ben yine de yakayı sıyırdım sanırım:
-Yok Müge’ciğim yok merak etme sen, her şey yolunda. Bilirsin öyle boş boş duracağıma etrafımdakileri inceliyorum, gözlem yapmayı, insanları kitap misali okumayı severim. Benim için bir boş zaman aktivitesi gibi aslında. Tanıdık tanımadık herkesin en ufak hareketlerini bile dikkatle irdelerim. Örneğin karşımdaki 60 senelik sahafın önünde duran üst üste yığılmış hepsinin de birbirinden kıymetli olduğu her halinden belli olan daha çok ansiklopediyi andıran kalınlıkta olan sayfa topluluklarının arasında yaşını başını almış, emekli olduğu her halinden belli ama ülke ekonomisinden ötürü hala çalışmak zorunda olan, keli çıkmış ama fötr şapkayla saklamaya çalışan, giydiği lacivertli kırmızılı ekoseli gömleğinin cebine koymuş olduğu ceplik not kağıdı ve kalemi ve beline takmış olduğu çanta sebebiyle öğretmen olduğunu tahmin ettiğim amcayı taa buradan anlatabilirim sana.
-Hadi canım, bir bakışta nasıl bu kadar çıkarım yapabildin?
-Hatta coğrafya öğretmeni desem?
- Var mısın iddiasına?
-Hadi arkadaşlar geç kalmayalım bırakın çocuklaşmayı!
Alev’in gözlerinden ateşler çıkarken ya benimsin ya kara toprağın dercesine silahıyla oynamayı sürdürdü, bu hali beni korkutsa da mizah yönü güçlü bir arkadaşımız olduğundan fazla aldırış etmedim. Ama yüzde yüz kazanacağım bir iddia söz konusuyken geri çekilemezdim. Çünkü geçen yıl birlikte yolculuk yaptığım Cavit Amca’ydı bu. Tabii Müge’nin haberi yoktu.
-Varım tabii ki. Nesine?
-Nesine istersen.
-Akşam yemeğine o zaman.
Müge’ye sorarsan tabi ki akşam yemeği diyecekti. Kıza bak ya benden teklif alamadı, zorla kendini dışarı çıkartırıyor. O yemekte umuyorum ki farklı planları yoktur. Kırmak istemem de şimdi mecburen kabul edeceğim.
-Peki, tamam. Yemeğine olsun. Hadi git sor bakalım amcaya mesleği neymiş.
Yazık, gariban Cavit Amca’m beni görmedi bile. Gözündeki ileri derece miyop bunu gerektiriyordu, yaşın başını almıştı zaten nereden baksan 80- 85 vardı. Müge gidip sorsa da artık kazanıp gitsek Demir’in evine. Sıktı bu muhabbet, zaten Alev’im bekliyor orada.
Alev’e duygularımı pat pat söylemeyi istediğim kadar hiçbir şey istemedim şu hayatta. Ama işte mantık var ya bu mantık el vermiyor ki. Klişe tamam da ne yapalım yani iş arkadaşımız tarafından reddedilip sonra yüzsüz yüzsüz meslek hayatımıza devam mı edelim? Gerçi aşık olmanın, hayatını kendini onda bulduğun biriyle paylaşmanın, kendini hayat arkadaşına adamanın, onun için yatıp onun için kalkmanın onun için çalışmanın ve yine onun için yaşamanın neresi yüzsüzlüktü? Her ne kadar kafam karışık olsa da beni alt üst eden düşüncelerimle daha sonra savaşabilirdim. 2 sene beklemişti kalbim, biraz daha beklesindi. Seri katiller etrafımızda cirit atarken aşk hayatımı düşünecek hal kalmadı zaten. De işte o sırada Müge kapmazsa beni. Yusuf başkomiserim olsa kaptırma kendini Kerem derdi bana. Çok haklı vallahi, billahi. Kaptırma kendini Kerem, kaptırma…
Fakat öyle olmuyordu işte, söylemekle bitmiyordu, çok iyi biliyordum. İyisi mi en kısa zamanda bir psikiyatriste görünmekti. Çünkü düşüncelerim artık kontrolden çıkmış, beni kontrol eder hale gelmişlerdi. Hatta son zamanlarda birtakım halüsinasyonlar bile görmeye başlamıştım. Belli belirsiz sesler, sürekli gördüğüm lakin asla kim olduğunu anlamadığım bir silüet, sokakta salonda banyoda merkezde kafam dalgınken mi yoksa bıkmışlık halindeyken mi henüz kestiremediğim anlarda karşıma çıkan o silüetle yüzleşmeli, barışmalıydım. Belki de bana bir şeyler söyleyecekti. Kaçmak yerine üzerine gidecektim, evet. Bunu başarabilirdim. İşimde önemli olan kısımları halledip bir an önce beynimin içindekilere geçmeliydim. Yoksa cinayeti çözmeyi bırak kendimi öldürmeye teşebbüs edecek hale gelebilirdim. Evet, artık bir an önce araştırıp vakada ilerleyeyim ki kafamı daha rahat toplayabileyim. Ben bunları düşünüp dururken Alev seslendi:
- Hadi Kerem, hadi kök salacağız birazdan!
- Tamam, geliyorum.
devamı çok yakında...
YORUMLAR
Özellikle emekli bir öğretmeni betimlediğiniz kısım çok hoşuma gitti.Resmen kafamda tüm ayrıntılarıyla canlandı.Çok hoş bir üslûbunuz,güçlü bir kaleminiz var.İyi günler dilerim.
_senemizm_
İyi günler.