- 187 Okunma
- 2 Yorum
- 4 Beğeni
Gölgedeki Avcı
Gece uykuya daldım...öyle derin uyumuşum ki birden bir boşluğa düştü kafam, aniden uyandım. Ne olmuştu ? Şaşkın yarı uyanık uzun süre tavana baktım. Birden bir bölge belirdi tavanda, bana doğru akıp tam gözlerimin içine baktı. Korkmuştum ama gözlerimi kaçırmadım. oydu! yüzleşmeye kararlıydım. Yıllarca eziyet etmişti bana, gözleri bir ay ışığı kadar parlak, ağzı yarıya kadar açıktı. O bir gölge **hayal hırsızı** çok ama çok kıskançtı, o en büyük sevinçleri, mutlulukları değerli olan her şeyi çalardı..
Ruhundan beslenen bir avcıydı o. acımasız ve sinsice. İnsanların en değerli varlığı olan hayallerini çalardı. Onu ilk kez hissettiğimde, arkamda beliren bir gölge gibiydi; görünmez ama soğukluğu iliklerime kadar işleyen. Nereden duyup da gelmişti? Benim hayallerimin peşine nasıl düşmüştü? Cevaplar her zaman bulanıktı, tıpkı onun gelişi gibi. O, en büyük mutlulukların ardında saklanan karanlık bir gölgeydi.
Her zaman farklı bir planla yaklaşır, hiç beklemediğim anda pusuya yatardı. Görevini büyük bir titizlikle yerine getirirdi: Mutluluğun, umudun ve hayallerin olduğu her yerde sinsice beklerdi. Ne kadar mutlu olursan, o kadar hızlı gelirdi. Gözyaşlarına âşıktı, acıyla beslenirdi. Ne kadar ağlarsan, o kadar memnun olurdu. Acır diye yalvarırdım ona, ayaklarına kapanırdım. Ama onun için ne kadar değerliyse senin mutluluğun, o kadar iştahla gelirdi üzerine.
Hayallerimden vazgeçmek kolay değildi. Sevdiğim şeyleri bırakmak, yoluma devam edebilmek her seferinde ruhumu sakatlıyordu. Geriye sadece sabır ve kabullenmek kalmıştı. Teslimiyetin sessizliğinde öğrendim ona karşı savaşmayı. Artık bana gülüp alay etmesine fırsat vermiyordum. Fakat ne yaparsam yapayım, yine de yakalıyordu beni. Bir tutsak gibi ruhumu zaptediyor, hayallerimi ellerimden çekip alıyordu.
Peki, onu yok etmek için nereden başlamalıydım? İçimde bir şeyler kırılıp giderken, onu durdurmanın bir yolu var mıydı? Bir zamanlar kaybettiğim hayallerin gölgeleri arasında, cevabı arıyordum.
O sabah bir kaçış planı yaptım, merdivenleri sayarak ağır ağır indim. Tam on merdiven vardı, uğurlu sayıp on günlük bir kaçış planı yaptım. Avcı beni fark etmemişti. Sokak kapısını açarken dikkatli davrandım, kapının bozuk mekanizması nedeniyle **güm **diye bir ses geldi. Bu sesin avcıyı uyandırabileceğini düşünerek hemen bir taş alıp kapının ters istikametine doğru attım. Taş, karşı apartmanın camına çarpıp gürültüyle kırıldı. Birileri cama çıkıp bağırmaya başladı. Amacım avcıyı şaşırtmaktı. Hızla dışarıya yöneldim.
Karşımda üç yol belirdi, her biri farklı bir anıya, farklı bir geçmişe giden yola açılıyordu. Tereddüt içinde birini seçmem gerekiyordu. Avcıdan nasıl kurtulacağımı bilmiyordum, ama bir ipucu mutlaka bulacaktım. Ağaçlık bir yola doğru koşmaya başladım. Yol boyunca çam ağaçlarının yoğun kokusu burnuma doluyor, yaprakların hışırtısı ise kalbimin hızını artırıyordu.
Koşarken ayaklarım, yosun kaplı kaygan zemin üzerinde zor ilerliyordu. Gözlerim, hızla ilerlemekte olan siluetler arasında ağaç dallarının arasındaki dikenleri seçmeye çalışıyordu. Zamanla yorgunluk vücuduma ağır bir yük gibi bindi, nefesim daraldı ve terim sırtımdan süzülüyordu. Bir an durup soluklandım, başım dönüyordu ve düşüncelerim karmaşık bir ağ haline gelmişti. Her an avcının arkamda olabileceğini düşünerek hızla yeniden yola koyuldum.
Bir süre sonra, ormanın derinliklerine doğru, ıssız ve çalılarla dolu bir yola çıktım. Çalılıkların arasındaki ince, kıvrımlı yollar beni daha da yalnızlaştırıyor, her adımda üzerime baskı yapıyordu. Çalıların arasından geçerken bazı dikenler cildime batıyor, her temas bir acı noktasına dönüşüyordu. Ancak, ne olursa olsun, avcıdan kurtulmak için devam etmem gerektiğini biliyordum.
Gözlerim, arka planda büyüyen bir gölgede avcının olası hareketlerini izlemeye çalışıyordu. Orman derinleştikçe, yolun daralması ve ağaçların gölgesi kaçışımı daha da zorlaştırıyordu. Avcıdan kaçarken, bu yolun sonuna varıp varamayacağımı merak ediyordum. Ancak, umutla dolu bir düşünceyle, bir ipucu bulabileceğimi ümit ediyordum.
Yolun sonuna geldiğimde asfaltın soğuk, gri yüzeyinde yalnızca ben vardım. Etrafıma bakındım ve birden köpeklerin havlamaları yankılandı. Onlarca göz, karanlığın içinden parlayarak bana doğru yaklaşıyordu. Kalbim hızla çarptı, ama bir adım bile atmadım. Tek çare, yere oturup hareket etmemekti. Bunu daha önce duymuştum; köpekler hareketsiz kalırsan sana zarar vermezdi. Derin bir nefes aldım ve kendimi yere bıraktım. Çevremde dolanıyorlardı, ama yaklaşmıyorlardı. Bir süre bekleyip gittiler.
O anda, yolun sonunda farlarıyla bir otobüs belirdi. Yavaşladı, önüme kadar gelip durdu. İçindeki insanlar pencerelerden bana bakıyordu; merak ve endişe dolu gözlerle. Kapı açıldı, bir iki kişi indi ve yanıma yaklaştı. Sorular ardı ardına sıralandı: "Ne oldu? Kimsin? Yardım edelim mi?" Korkuyla karışık bir rahatlama hissiyle her şeyi anlatmaya başladım. Avcıyı, köpekleri, kaçışımı...
Sonunda beni otobüse aldılar ve bir köye götürdüler. Bu köy, çocukluğumun geçtiği babamın köyüydü. Sanki yıllardır kaybettiğim bir parçayı geri bulmuş gibiydim, ama o an farkında olmadığım bir şey vardı: Kaçışım bitmemişti.
Köydeki insanlar farklıydı, ama yaşadıklarım tıpatıp aynıydı. Avcı, sanki bir gölge gibi üzerimdeydi; nefesini hissedebiliyordum. Beni bulduğunu, döngünün yeniden başladığını biliyordum. Geceleri uykusuz kalıyor, her köşe başında o kasvetli silueti görüyordum. Fakat bu kez kaçmayacaktım. Döngüyü kırmanın tek yolu, avcıyla yüzleşmekti. Onu bekledim.
Bir gece, köyün ortasındaki büyük ağacın altında, soğuk rüzgar eserken karşıma çıktı. Sessizce yaklaştı, gözlerinde derin bir boşluk vardı. Kaçmak istemedim. Ayağa kalktım, gözlerinin içine baktım. "Seni bekliyordum," dedim. Avcı, yüzüme dikkatle baktı, sonra gülümsedi. "Her kaçışın, seni yine bana getiriyor," dedi.
O an anladım ki avcı, kaçmaya çalıştığım her korkunun, her pişmanlığın ve her kaçınılmaz gerçeğin vücut bulmuş haliydi. Onunla savaşmak değil, onu kabullenmek gerekiyordu. "Artık kaçmıyorum," dedim. Ve avcı, yavaşça gözden kayboldu.
YORUMLAR
Sürükleyici ve anlamlı öykünüz için tebrik ederim. Bir film izler gibi heyecanla okudum. Avcı insanın kendisidir çoğu zaman. Av ve avcı aynı tende yaşar. Bu döngü insanın zihninde Mr Hyde ve Dr Jekyll misali sürer gider. Kaleminiz daim olsun.
Saygılarımla.