- 92 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YENİDEN GÖNÜL SEFERBERLİĞİNE
YENİDEN GÖNÜL SEFERBERLİĞİNE
Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil,
Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil. (Yunus Emre)
Gönül kazanmak, bir ömür yapılan ibadetlerden daha kıymetli demek ki… Peki, gönül kazanmak o kadar kolay mı? Değil tabi, belki de çok kolay…
İnsan, aynı anda pek çok duyguyu birden yaşar; aklından, gönlünden pek çok şey geçer. Bunları gerçekleştirdiği takdirde bir anlam ifade eder ve başkaları da bu duygu ve düşünceleri paylaşmıyor olsa bile sonuca şahitlik etmiş olur. O zaman insan, aklından ve gönlünden güzel şeyler geçirmeli ve bunu dışa vurmalı; bu duygu ve düşüncelerini gerçekleştirememiş olsa bile en azından şahitlendirmiş olur.
İslam, insanları düşüncelerinden dolayı yargılamaz, cezalandırmaz. Çünkü insanoğlunun aklından ve gönlünden çok güzel veya çok kötü şetler geçebilir. Aklından ve gönlünden geçirdiği kötü düşünceleri gerçekleştirmedikten sonra sorumlu olmaz, cezalandırılmaz, günah sayfasına bir şey yazılmaz. Ama güzel şeyleri gerçekleştirememiş olsa bile hayır ve sevap sayfasına not edilir, mükâfatlandırılır. Böyle der yüce dinimiz. Kötülüğü düşünüp gerçekleştirmemek, vaz geçmek bile mükâfata layık görülür. Çünkü inancımızın temelinde iyilik ve güzellik; kötülüklerden uzaklaştırmak vardır. Bu kadar toleranslı inanç sistemi içinde insanın mutlu, huzurlu ve sağlıklı bir hayat sürebilmesi için karşılıklı hoş görü ve sevgiyi ön plana çıkarması gerekmez mi? Bir tebessümün sadaka addedildiği, gönle girmenin/gönül kazanmanın bütün ibadetlerden daha üstün olduğu bir inanç sistemin merkezinde insan vardır. Her şeyi insan için yaratmış yüce Mevla… Peki, insan bunun ne kadar farkında?
Sevgiyi, anlayışı, hoş görüyü nedense hep karşımızdakilerden bekliyoruz. Kendimiz karşımızdakine ne kadar hoş görülü, sevgili ve anlayışlı davrandığımızın muhasebesini yapıyor muyuz? Bu konuda herkes; önce ben karşımdaki insanı sevmeli, ona hoşgörülü davranmalı, onu anlamaya çalışmalı ve güzel davranmalıyım, diye düşünmeli. O bana ne kadar kötü davranırsa davransın ben yine de ona güzel davranmalıyım, diyebilmelidir. Hal böyle iken, benim gibi böyle köşesinde yazanlar, meydanlarda nutuk atanlar hitap ettikleri insanlara, topluluklara karşı ne kadar hoş görülü ve anlayışlılar? Sevgiyle yaklaşabiliyorlar mı bütün canlılara? Acilen ve önemle arzu ettiğimiz, ihtiyaç duyduğumuz gönül seferberliğinden söz edenlerin, öncelikle kendileri bu yolda olmaları, diğerlerini ötekileştirmemeleri, aşağılamamaları, ayrıştırmamaları gerekmez mi? Her gün farkında bile olmadan kaç kişinin kalbini kırdığımızın muhasebesini yapıyor muyuz?
Gönül seferberliği çok önemli bir konu tabi ki… Biz bunu gerçekleştirebilmiş olsak yeryüzünde huzur ve refah hüküm sürerdi. Millet ve devlet olarak bu gün her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var gönül seferberliğine. İktidarı ele geçirmek için değil, yeryüzünde huzur ve sükûnu sağlamak için. Allah(cc) da bizden bunu beklemekte değil mi? Eğer bu şuurda olmazsak yeryüzünde fitne ve kargaşa hâkim olmaz mı? Hâlihazırda öyle değil mi? Mevlana’nın, “ Ey can; kimseyi kırma. Sözden ağırı yoktur. Beden çok yükü kaldırır ama gönül her sözü kaldıramaz.”, “ Kaç dil bildiğin değildir önemli olan. Gönül dili bilmektir insanı değerli kılan.”, “ Dünya gözü ile bakan, yüzü; gönül gözü ile bakan, özü görür.”, “ Gönül aynan saf olmadıkça, çirkini güzelden ayıramazsın.”, “ Ey gönül! Bir kalbin içinde ne taşıdığını nereden bileceksin; kırmadan önce çok iyi düşün, belki de içindeki sensin.”, “ Gönül kazanmak istiyorsan, sevgi tohumu ek. Cenneti kazanmak istiyorsan, yollara diken serpmekten vazgeç.” bu veciz sözler kulaklarımıza küpe, aklımıza ve gönlümüze rehber olmalı.
Gönül seferberliği, her insanın kalbini kazanmaktır. İnsanı aşağılayarak, hakaret ederek, dışlayarak, kutuplaştırarak bunu sağlayamayız. O halde öncelikle ailemizde, çevremizde, bulunduğumuz sosyal ortamlarda ve ülkemizde yeniden bir gönül seferberliğine başlamalıyız. Birbirimize gönülden bağlanmadığımız sürece hiçbir başarı kalıcı olmayacaktır.
12.02.2021
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.