- 97 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
PİR-İ TÜRKİSTAN HACE AHMET YESEVİ
TURGUT YILDIZAN
1-TÜRKLER MÜSLÜMAN OLUYOR
Dört halife dönemi fitne kazanında kaynayan bir döneme yerini bırakmış. Ashabın çocukları bu fitneden nasibini almış ve düşman cephelerde yer almışlar, birbirlerine kılıç çeker hale gelmişler. İslam dünyası bu fitne kazanından çıkmanın yollarını arıyor.
Yezit’in yaptığı zulümlerden, Haricilerin Şia’nın ve Mutezile’nin vb. batıl mezheplerin kaynattığı fitne kazanından çıkmak,kaçmak istiyordu ilk müslümanlar (ashab). Hem de tebliğ vazifesini tam bir kalb-i selim ile gerçekleştirmek arzusu taşıyordu Ümmet-i Muhammed’in yıldızları ashab-ı kiram. Çünkü Resulullah’tan duydukları şu hadis hiç akıllarından çıkmıyordu:
“Yakında büyük fitneler olacak. O,fitnelerde(yerinde) oturanlar ayaktakilerden, ayaktakiler yürüyenlerden,yürüyenler koşanlardan daha hayırlı olacaklar.” (Sahih-i Buhari VIII.,92) Ve ashab-ı kiram bu tavsiyeler ışığında müslüman olmayan milletlerin yurtlarına gittiler.
751 yılında Talas Irmağı kenarında yapılan savaşta Arap ve Türk orduları Çinlileri ağır bir yenilgiye uğrattılar.Talas Savaşı Türklerin müslümanlaşmasında bir dönüm noktası olmuştur. Özellikle Hazreti Ali’nin torunları Talas Savaşı’ndan sonra Orta Asya’ya gidip İslam’ı tebliğ etmeye başladılar.
“Ey inananlar! Aranızda dininden kim dönerse bilsin ki Allah,kendisinin (çok) sevdiği ve onların da O’nu sevdiği(üstelik),inananlara karşı alçak gönüllü, inkarcılara karşı güçlü, Allah yolunda cihat eden,yerenin yermesinden korkmayan bir millet getirir. Bu, Allah’ın dilediğine verdiği bir nimettir. Allah’ın lütfu geniştir. O her şeyi bilir.” (Maide 54)-Kur’an Yolu Tefsiri,cilt2,sayfa 295
Bu ayetin işaret ettiği topluluğun Türkler olduğunu Peygamberimizin hadislerinden işitmişlerdi. Türk milletini Allah yolunda cihat edebilecek bir millet haline getirebilmek için müslüman olan Türklerden teşkilatçı, sağlam karakterli, ikna edici yeteneği olanları eğitmeye başladı ashab-ı kiram.
2-AHMET YESEVİ’NİN DOĞMASI VE EĞİTİMİ
Hazreti Ali’nin torunlarından Şeyh İbrahim Efendi Sayram’a yerleşmiş ve orada Ahmet Yesevi doğmuş .Sayram Kasabası, bu gün Doğu Türkistan’da Aksu Sancağı’na bağlı ve Aksu’nun 176 km kuzey doğusunda bulunuyor.
Beşinci asrın ortalarında doğan Ahmet Yesevi, babası ve annesi öldükten sonra ablası Gevher Şehnaz ile birlikte Yesi’ye gelip Arslan Baba ile görüşmüşler ve oraya yerleşmişlerdir.
Arslan Baba sahabeden ve Ahmet Yesevi’nin ilk hocasıdır. Arslan Baba ölünce Ahmet Yesevi ablasıyla beraber Yusuf Hemedani’nin yanına gelmiş ve O’na intisap etmiştir.İmam-ı Azam’ın yolundan giden Yusuf Hemedani bütün ömrünü ilim ve tasavvuf yoluna adamış bir kişidir. Yusuf Hemedani vefat ettikten sonra üçüncü halife olarak Yusuf Hemedani’nin postunda derslerine bir süre devam eden Ahmet Yesevi,Yesi’deki ihtiyaç üzerine postunu kendinden sonra halife olacak olan Abdülkadir Gucdüvani’ye bırakarak Yesi’ye gitmiş ve orada dergahını açmıştır.
3- DİVAN-I HİKMETTEKİ ŞİİRLERİN ÖZELLİKLERİ
Ahmet Yesevi yeni müslüman olan Türklerin yeni dinini benimseyebilmesi için ve eski dinlerinde olan batıl alışkanlıklarını terk edebilmesi için Hikmet denilen şiirleriyle onlara yol göstermiştir.
Nerde görsen gönlü kırık, merhem ol
Öyle mazlum yolda kalsa, hemdem ol
Mahşer günü dergahına mahrem ol
Ben-benlik güden kişilerden kaçtım ben işte.
Bu divandaki HİKMET denilen şiirler Kaşgar Hakaniye Lehçesi ile yazılmıştır.
Bismillah dep beyan eyley hikmet aytıp
Taliblerge dürr ü gevher saçtım mena
Riyazetni kattığ tartıp kanlar yutup
Men defter-i sani sözün açtım mena.
Günümüz Türkçesinde:
Bismillah deyip beyan ederek hikmet söyleyip
Talep edenlere inci, cevher saçtım ben işte.
Riyazeti sıkı çekip, kanlar yutup
“ikinci defter” sözlerini açtım ben işte.
HİKMET’lerin dili Türkçe olsa da elbette yeni dinin getirdiği terimlere yer verilmiştir. Çünkü Ahmet Yesevi muhatabını etkileyerek yetiştiren bir alimdi. Eğer böyle yapmasaydı İslamiyet Türkler tarafından bu kadar kabullenilemezdi.
HİKMET’lerin ikinci önemli özelliği de konularıdır. Allah, Resulullah sevgisi yoğun olarak işlenirken aşk ve ahlak konularında da öğütleri vardır. Özellikle aşk konusu işlenirken tamamen Allah ve Resulullah sevgisi anlatılmıştır.
Hak Teala aşıklara verdi aşkını
Şükreden olup tutuşup yanım ben işte.
İki alem gözlerime haşhaş tanesi
Görünmedi yalnız Hakk’ı sevdim ben işte.
Hak önünde en üstün akıl bile duramaz
Aşk şiddeti coşsa bir an durmaz
Kelebek gibi kor haline gelip kendini bilmez
Bu sırları Sevgili’den duydum ben işte.
Öğüt verirken de HİKMET’lerinin üslubu BEN dilindedir. Yani hep kendisinin hatalarından bahseder hep kendisine öğüt verir. Böylelikle okuyucusunu hiç rencide etmeden karakterinde düzeltme oluşturabilirdi.
Günahım çok Allah’ım, bağışlayasın günahım,
Bütün kullar içinde asi kuldur Hoca Ahmed.
Kul Hoca Ahmed ibadet eyle, ağlamayı adet eyle
Bela gele tahammül eyle, Hakk’tan olur Hoca Ahmed.
Resulullah Efendimiz’in sevgisi benliğinde o kadar yer etmiştir ki, Resulullah Efendimiz 63 yaşında dünyadan göçtü, ben de 63 yaşımdan sonra dünyayı terk edeyim diye yaptırdığı mezarda ölünceye kadar yaşadığı rivayet edilmektedir. Bu durumu Hikmet’lerinde de defalarca yazmıştır.
Sabah erken pazartesi günü yere girdim
Mustafa’ya matem tutup girdim bn işte
Altmış üçte sünnet dedi işitip bildim
Mustafa’ya matem tutup girdim ben işte.
Hikmet’lerinde namazdan, İslam’ın beş şartından, ahret inancından, cennet ve cehennemden son olarak da sırat köprüsünden bahsederek yeni dinin temel prensiplerini talebelerine şiir diliyle öğretmeyi başarmıştır. Üslubu çok sade olan Hikmet’lerinde edebi sanatları fazla kullanmamıştır. Çünkü Türk milletinin kültürü ozanlar ve baksılarla donanmış, hayatı yırlar, ninniler, ağıtlar ve destanlarla süslenmiştir. Aynı yöntemlerle verilen mesaj, Türk milletini o kadar etkilemiştir ki, bulunduğu coğrafya az gelmiş,yeni coğrafyalara bu “Hakk iman”ın lezzetini tattırmayı başarmışlardır.
Ahmet Yesevi’nin irtihalinden iki asır sonra halifeleri DİVAN-I HİKMET isimli şiir kitabını yazılı hale getirmişlerdir. Ve bu Hikmetlerdeki Allah - Resulullah aşkını ve yeni dinin prensiplerini Diyar-ı Rum denilen Anadolu’ya taşımanın mücadelesini vermişlerdir.
HİKMET lerin Diyar-ı Rum’a attığı tohumlar Hacı Bektaş-ı Veli, Tapduk Emre, Yunus Emre, Somuncu Baba, Sarı Saltuk, Şeyh Edebali, Ahi Evran gibi Hakk alimleri yetiştirmiş boy boy. Ve bu alperenlerin mesajları Diyar-ı Rum’u Anadolu’ya dönüştürmüştür.
Türk milleti olarak biz kültürümüzün bu ışıklarının aydınlattığı yolumuzda Anadolu’dan Kızıl Elma’ya kervanlar düzüp Yunus Emre’ler, Sarı Saltuklar, Ahi Evranlar ve Şeyh Edebaliler misali cihanı Hak imanla aydınlatmalıyız. Muhteşem bir Türk medeniyetini milli kültür ve sanatımızla şahlandırmak boynumuza borçtur vesselam.
FAYDALANDIĞIM KAYNAKLAR
1-Milletler Arası Ahmet Yesevi Sempozyumu Bildirileri 26-27 Eylül 1991,Ankara
2- Prof. Dr. Kemal Eraslan, Divan-ı Hikmet Nüshalarının Dili
3-Dr.Yusuf Ekinci, Hoca Ahmet Yesevi, Ocak Yayınları-1995
4- Ahmet Yesevi Divan-ı Hikmet-Edip Ahmet Atabetül Hakayık, Toker Yayınları, İstanbul-1986
5-Ord.Prof. Dr.M. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar,Diyanet Yayınları, Ankara-1966
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.