- 191 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
SEN, EY YABANCI...
Lütfenimi çok görme, ey ukala kalbimde gezinen yabancı ve bil ki: yüce Rabbin lütfettikleridir seni sevmeme sebebiyet veren.
Her yokuş bak, duy beni:
Her yokuş bir imtihandır ve bir yakarış ve ben hüznün perdesinin ardına g/izlendiğimden de öteyim.
Kaderim makûs ise ne haddime şikâyet etmek?
Eğer ki duygular ağır basıp da baskın nasıl ki basanındır ve işte basmakalıp sözcüklerden uzağım ve nüktemdeki şive ile geçiyorum aynanın karşısına.
Mübalağa etmeden sevdiğim.
Münazara ettiğimden öte içimin dillenen lalden alfabesi ve ben sadece bir çift kömür göze vurulmadım hem de seni görmeden sevebildiğimdir yaptığım latife.
Afiyette olduğunu umarım ve umarsız kalbinden değil sadece kendi kalbimden kendi kalıbımdan taşarım.
Efsunludur içime esen rüzgâr.
Neye mahal verir ya da vermez ama bildiğim o ki:
Aşk bu aşk: nasıl da lütufkâr.
Hacmi ve hanesi; bir bileşik sıfattan da ötesi zikredilen fikrime eş ve kabul görmediğim kadar şu dünya atlasında mal mülk edinmek ne ki: benim maneviyatımla iştirak oldum kadere ve kedere.
Hükmedene sevdalıyım hürmet ettiğimden de öte başım gözüm üstüne ve seyrine yabancıyım âlemin ne de olsa iki cihanda da aziz olmaktır tek dileğim…
Ve direncim.
Ve dirayetim.
Aklımın direktifinden ziyade kalp gözümde saklı ölümsüz bir nefere meylettiğimden öte sonsuzluk denen sarkaçta hamt ettiğim kadar harp ettiğim şunca siper ve ulak bildiğim kalemin alametifarikasında gezinendir seyyah ve hüzünlü düşlerim.
Bir elmanın iki yarısı olmadığım kadar da insan izlekleri ile.
Yarım ağız sevenlerden de alabildiğine uzak.
Düştüğüm ise sevgi denen tuzak.
Bilim ve nesir ve nice hikâye kabul görmek değildir artık arzuhalim kabullendiğim kadar dünyayı telaffuz edemediğim nice şey katıksız yeni halkalar ekler zincirime.
Bir edim.
Bir de edinim.
Bir dilek.
Dilemması yüreğin.
Direttiğim ne varsa diken üstünde yaşamaktayım adeta lakin kendi dikenim değildir yüreğime batan: onca imkânsızlık ve çaresizlik ile hemhal sevginin ve sevdiklerimin hatırına üstlendiğim vazife.
Hazzı mı hayatın?
Haiz olduğum mudur yalnızlığın?
Hak hukuk tanımaz iken insanlar ve insanca yaşamaya şerh düşüp batıl yüreklerden alabildiğine uzak diyarlarda hududuma yaklaşan her kim ise ve işte boca ettiğim binlerce sözlük hatta binlerce şiir bense meylettiğim şiirin ta kendisi ve bir ömür ne kadar uzak kalmış olsam bile şiirden meğerki şiirmiş yaşadığım eksen.
Namı da almış yürümüştür hani duygularımın ve hüznün renginde saklı iken göreceli isyanlarım elbet haşa Rabbim, demekle mükellef ve beklemeye aldığım kadar hayatı ve mutluluğu fıtratımla örtüşen bir fıkra adeta içimde seken heyecan ve umudun da sürdüğü saltanatı sonlandırmasın yeter ki yüce Tanrı.
Hüznüm.
Makbulüm.
Mihriban’ım.
Katıksız sevdam ve kalp gözümde yeşeren yaşaran duygularım.
Lafügüzaf elbet asla laf salatası değil hem neyime gerek boş konuşmak hem boşa düştüğüm hem içimin boşaldığı hem de boşluktan nemalanıp hoşluk dilerken aslında kendimi ansızın bulduğum bir avuç kumda saklı iken hassasiyetim ve hissiyatım ve işte sonsuzluğa eş bir yakarış bir sevginin de hulasası.
Mahşer.
Matem.
Mızrap.
Metanet.
Makber.
Eş güdümlü duygular iz düşümü hayatın ve hüzün denen girdabın yuttuğu minvalde her şeye rağmen de başım dimdik ve ayaktayım.
Karakaşın kara gözün, al senin olsun.
Yeter ki karartma içini yaşadığım acılarla.
Varsın karartma gecelerinde ve hüznün bahçelerinde sallandırılayım darağacına ve işte beni tamamen yutmaya müsait o kara delik ve kara gece ve kara karıncanın ayak sesine dahi vakıf iken yüce Tanrı, neylerdim ben inancım olmasa?
Göğün tefrikası.
Yerkürenin hafızası.
Havsalamdan taşan ne var ne yok ve de.
Ne uyruktur beni bağlayan ne de sıradan bir ulaktır kalemimle neşrettiğim şu yalan cihan.
Hüznüme muhalif dahi iken insanlar.
Ruhlarındaki kara damgalar.
Karanlığı alt etmekle iştigalim oysaki ben.
Varsın mermer mezar başlığım olsun başımı yasladığım yeter ki zihnim durmasın yeter ki kalemimin nüktesi susmasın.
Sancım.
Sanrım.
Sevdam.
Sakıncaları yaşadığım hayatın ve işte uleması iken tüm ama tüm yoğun yaşadığım duyguların.
Hatırı sayılır bir mertebeye ulaştım iç dünyamda ve şevkim kırılsa bile binlerce kere ant içtim sevgimin üstüne ve söz verdim canım anneme:
Yazmakla mükellef ve sevginin büyüyen bahçesinde en duru ilham iken içime doğan ve işte kalemimle zikrettiğim her fikri bana bahşeden mademki yüce Huda…
Ar bildim.
Arz ettim edeli.
Ayan beyan yazmaya duyduğum aşkın da solmadan gövdesi ve mezhebi ve işte ruhumu kamçılarken onca acı onca hüzün ve işte ritim bozukluğunda yaşadığım şu hayatın kefilim ben iç sesime ve kefilim ben Allah sevgime mademki Allah var gam yok; en gamlı notalar bile dize getiremez beni Allah’ın izniyle.
Solsam da.
S/üzülsem de.
Sürgün edilsem de…
Katıksız bir minvalde sekerken kalemim ve kat izinde yaşadığım kadar inancın ve umudun ve sevginin ve evet, ben kimine göre bir öğrenci kimine göre seyyah bir gölge kimine göre gereksiz ve fuzuli kimine göre yaşadığım eksende yazdığım her sekmede bir renkten de fazlası ve alacalı bulacalı göğün ve sevdalı meltemin ve mahremiyetin odağında hak gördüğüm ne ise yeter ki istesin yüce Rabbim ve sevdalardan en haşmetlisi ile hemhal varsın kalayım en sona varsın kalaylasın cümle âlem beni yeter ki kayda geçsin iç sesim ve hüznüm ve umudum Rabbin çağrısında tutulan nutkuma binaen kalemin eşref saatinde esen bir rüzgâr gibi doğurgan duygularıma ve inancıma nasıl da nasıl da kefilim…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.