- 127 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yörük Sözlerini Sevdik 1
Profesör Mustafa Sarı’nın özel kitabı "Babaannemden Yörük Sözleri" methiye mi, mersiye mi olduğunu okuyucusuna bırakmış. Okuyan karar versin diyor.
Sizi temin ederim ( yazarın kitapta belli aralıklarla kullandığı cümle) kitabın kapağı çocukların özellikle annemin dikkatini çekti. Annem, kitabı aldı eline nenemizin şalvarını, yeleğini, örtüsünü iyice gözden geçirdi. "Bu nene kim? Bu kitap ne anlatıyor?" Bize anlat bakalım. Bende, sizin kuşaktan bir arkdaşım köyünün gelenek görenek, mutfağını ve nenesinden duyduğu sözleri anlatmış, özel bir kitap dedim. "Ya ne hayırlı evlatlar var adam Prof. olmuş geldiği yeri, atalarının çektiği çileleri unutmamış, annesinin babasının ve babaennesinin sözlerini dinlemiş. Adamın ceddine rahmet" dedi anacığım. Muhabbet arasında bu ve benzeri sözleri hayırlı Prof. yüzünden bana dokundurduğunun farkındayım.
Sizi temin ederim sınırsız bilgi erişim olağına rağmen kayıtlara geçmemiş sözleri kayıt altına alan, tutan, belleyen biri övgüleri fazlasıyla hak ediyor bence. Annem haklı.
Birazda Esmehan babaanneyi anlatıyım anneme: Hani biz Osmanlı kadını diyoruz ya öyle bir kadınmış. Mustafa hocanın annesi ile babası trafik kazasında hayatını kaybedince hocayı ve diğer torunlarını o büyütmüş. Xode rome Xo like ( annem hepsine rahmet diliyor) Sabahın köründe kalkar. Onun için kuşluk vaktinde kalkmak çok ayıpmış." İşinizi kuşluk vaktine bırakmayın ki rızkınız açılsın" dermiş. Öğle yemeğini daha sabahtan düşünürmüş.
Senin de maharetli olduğun damatların ailesi için bohça hazırlarmış düğünlerde. onlar dürü diyorlar. "Kürtçe’ de dürı."
Anne, köyde herkesin işi bir şekilde bu neneye düşermiş. Peynir, tereyağı, post çökeleği, turşu kıvamı hazırlamada son söz onunmuş. Köyün gıda mühendisiymiş sanki. Hayvanların hastalıklarına ,doğum yapan hayvanlara o müdahale edermiş bir veteriner gibi.
Senin bir türlü unutamadığın yaylaları, kıl çadırlarda yaşamış. İlkbahar da çıkar sonbarda yazıya inermiş.
Torunu; Esmehan nenem "Bizim kuşağın tersine yamadan rahatsız olmazdı.. Vücudundaki kılıç yaralarından utanmak şöyle dursun, bunları cesaret nişanesi sayıp gururla herkese gösteren Orta Çağ savaşçıları gibi nenem de yamayı tasarruflu bir hayatın hatta becerikli bir kadın olmanın işareti addeder ve yamalardan asla utanmazdı" diyor. Bu satırları okuduğumda annemden derin bir iç çekiş... Zamane gelinleri, kızları içinden verip veriştiryor muhtemelen.
Sıra geldi dağ çayına, nenemize göre dağ çayı mide ağrısına, sindirim sistemine, nezleye, öksürüğe, bademcik şişmesine iyi gelir. Bizde de pekmez herşeye iyi gelir, annem zorla yedirmeye çalışır. Pekmez de pekmez, illa pekmez. Doğrusu faydasını da görüyoruz, anneminde doktorluğu fena değil.
Kitapta Hazin bir aşk hikayesinin anlatıldığı "Ablamın çeyizleri ortada mı kalsın" yazısında şu cümleleri okuduğumda canım annem nasıl da hüzünlendi. " Suskun ve kederli yüzünün ardında acı bir hikayenin saklı olduğu belliydi kısa ve hep gözlerini kaçırarak cevap veriyordu, annemin sorularına. Hele söz nişanlısı Hasan Abiye gelince ince ve solgun yüzünü kıpkırmızı bir alev alırdı. Küçük bir kasaba da hazin bir aşk hikayesinin kadın kahramanı iseniz kimsenin yüzüne bakamazsınız zaten. Bırakın bundan kırk beş sene öncesini şimdi bile baktırmazlar. Erkeğe yakıştırılan aşk, kadın için utanç sebebiydi, benim çocukluğumda."
Anne sen dersin ya yoklukta, yoksunluk var etmek. "kadının ayarı yokluk zamanında belli olur." Ebeveynlerimin yoksunluk hikayesini iyi bilirim. Mustafa hocadan sonra nenemiz de övgülere layık bir kadın bize göre.
Şimdi nenemiz ile ilgili kurduğumuz cümleler sizlere basit gelebilir. Fakat Derinliğini düşündüğümüzde çocuklarımızı susturmak için şiddet içeren oyunları izlettiğimiz telefonunun yerine keşke damımızın üstünde saklambaç oynasaydık ve hergün annemizden oklava, süpürge sapı yemeğe devam etseydik. "Karısını ve çocukları doğrayan adam hiç bir şey olmamış gibi kahvede çay içerken yakalandı" haberi ile uyanmasaydık...Keşke Newyork ile Moskova aynı tadı aldığımız hamburger yerine nenelerimizin bulgur unu ( Kürtçe, puxin) veya tereyağının üstüne toz şeker serptiğimiz ekmeği yeseydik. "Parfüm, losyon bilmeyesekdik, kekik koksaydı tenimizde"Henesi savrulan yıkılan nesillerimizin ağız tadı bozulmasaydı. Kendimize bu kadar yabancılaşmasaydık, harcanmasaydık. Harcamasaydık kendimizi.
Kitaptaki atasözlerin, deyimlerin değişik versiyonları bizim buralarda da kullanılır. Şunu da ekleyeyim nenemizin alametlerinin hepsi annemde de var, bilen bilir. O yüzden diyoruz ki hayat tecrübemiz yaşlılarımızı huzurevilerinin o soğuk duvarlarına terk etmeyelim. Evleneceğimiz kişiyle altın, ev, araba ve maaşımızı konuşmak yerine öncelikle anne babalarımızla yaşayacağımızı konuşalım. Eşimizi ona göre seçelim, evlenir evlenmez ayrı evi düşünmeyelim. Dedeleri ile hayata başlayan çocuklar daha olgun, daha oturaklı olur. Eğer bizi merak ediyorsanız bizde onlarla beraberiz. Ölümlü bir dünya değil mi? "Onun için sevdiklerinize sıkı sarılın. Ölüm takvim kullanmıyor"(A. Kaya)
Hiper tüketim, simülasyon çağında nenelerimizi düşündüğümüzde unutulmaya yüz tutmuş bozkır medeniyetinin fast foot, Walt Disney, İKEA, Wol Mart saçmalıklarından çok daha insani olduğunu göreceksiniz.
Biz Olimpos dağının değil;
Bozkırın, Torosların, Hira Nur Dağının çocuklarıyız.
Nenelerimizden öğreneceğimiz daha çok şey var.
Sözü fazla uzatmadan bu kitap mersiye mi, methiye mi meselesini başka zamana bırakalım.
Fatma Anamızın ve Esmehan Nenemizin elleri üzerinize olsun.
Abdulvahap SERT
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.