- 166 Okunma
- 2 Yorum
- 3 Beğeni
S'öz
Toprakla uğraşmak zor mesele. Hiç anlamadığım halde babamın bir sözüyle patates çapalamaya koyuldum. Babalar öyle oluyor işte. Annem olsa "ben misafirim şurda bir hafta tatile geldim" der en kötüsü ertesi güne ertelerdim. "İki saatte yaparım" dediğim bu çapalama işini o gün akşama kadar zor bitirdim.
Hemen duş alıp temiz kıyafetler giyindikten sonra kasabaya yola koyuldum. Akşam için bizimkilere söz verdim. Bizimkiler dediğime bakmayın, Ali Asım ve Feride, bir de ben üç kişiyiz. Köy minibüsüne binince rahatladım. Nadir de olsa bazen oturacak yer olmuyor. Biraz fazlaca uzun olduğumdan bu bile mesele bana. Yine de ayaklarım hala tutmuyordu.
Sözleştiğimiz kafeye girdiğimde tam ortada bir pasta duruyordu. Yirmi senelik dostluğumuzda aramızda yazılı olmayan kurallardan biri. Belki senede bir görüşüyoruz ama sırayla kutlarız o buluşmaları. Bir de badem almışlar. Özellikle belirtiyorum ki bu badem mevzusu biraz uzayacak.
Ali Asım bu badem paketini açarken gözü arkadaki yazıya takıldı. "Meksika’da üretilmiştir".
- Yahu bizim ülkede hiç mi badem olmuyor da ta Meksikalardan geliyor.
Sonra Feride girdi söze.
- Biz üretelim!
Mevzu işte tam da o an başladı. Hepimiz birbirimizle göz göze geldikten sonra ben de sabahki patates çapalama işini düşünüp korkarak bir söz ettim.
- Becerebilir miyiz ki?
O dönem Feride’den 240 gram altın, Ali Asım’dan yüz bin lira civarı nakit ve ben de evimi ipotek ettirerek aldığım seksen bin lira civarı nakitle toplamda ikiyüzelli bin lirayla biz bu işe girmeye karar verdik. Biz üç kişiyiz birbirimizi biliriz. Anlaşmamız yine söz üzerineydi.
Önce bir harita mühendisi bulup badem için en verimli toprağın bize en yakın Safranbolu’da olduğunu öğrendik. Yarım saatlik mesafe. Sonra devletten on yıllığına bir arazi kiralayıp etrafını çitlerle kapattık. Yan köyden su getirip, ikibindörtyüz badem fidanı satın aldık ve tarlayı sürdürdükten sonra kepçeyle çukurları açtırdık. Kamera sistemi, güneş enerjisi vs.. kurduk.
Tüm bunlar olurken tabi paramız suyunu çekti. İşçi tutup fidanları diktiremiyoruz ve dahası kredi de alamıyoruz. Hem bu fidanlar dikilse bile beş yıl sonra verim başlayacak ve biz daha başta çuvallıyorduk. Kendimiz diksek o kadar yere yetişemezdik. Yürümeye etrafı yarım saat sürüyor arazinin. Başka bir ortak daha lazımdı.
Bir yandan bilgi edinmek için makaleler okurken diğer taraftan bir ortak arayışımız devam ediyor ancak kimse bu uzun vadeli yatırıma yanaşmak istemiyordu. Kaldı ki bu meseleyi daha kendi ailelerimize bile söylememiştik. Çünkü hemen herkesin karşı çıkacağını biliyorduk.
Sonra bir fikir geldi aklııza. Hemen belediyeye koştuk. Sağolsun başkan da bizi kabul etti. Görüşmeden çıkarken hepimiz mutluyduk. Çünkü haftaya "Safranbolu Badem Fidan Dikme Festivali" için ikiyüze yakın turist arazide bizim tüm fidanlarımızı ücretsiz olarak dikecekti.
Yalnız bir tane turist ağaç dikim işleri bittikten sonra "ileride ben de bu bahçenin ürününden tatmak isterim" gibilerinden bir laf etmişti. O an ben mümkün olamayacağını düşünerek pek önemsemedim ama bizim Feride hemen "söz" deyiverdi.
Bir taraftan kendi mesleğimize devam ediyor diğer tarafran kim izinliyse bebek bakar gibi araziye koşuyorduk. Biz o beş yılı gerçekten çok zor atlattık. Feride maaşından, Ali Asım arabasını satarak, ben de birkaç arkadaşa borçlanarak sonunda emeğimizin karşılığını gördük.
Araziye kurduğumuz konteynır etrafında semaverde çay eşliğinde kümesten ve bostandan aldığımız yumurta ve domatesle Feride’nin azarıyla da olsa menemen yapmaya başlamıştık; "kabuklarını soyun domateslerin".
İlk verimden sonra devlet bize araziyi satın alma opsiyonu verdi ve biz de bu fırsatı değerlendirdik. Kepçe kiralamak yerine eski bir kepçe ve traktör satın aldık. Traktör işlerini de ben yapıyordum. Yanına iki dönüm de safran ektik. Çünkü safran çok değerliydi.
Baktık ki safran daha çok kazandırıyor oraya yönelmek istedik. Feride olmasaydı belki de öyle yapardık. Feride bizi frenleyen sigortamızdı. "Biz bu işe ne diye başladık "badem", belki de bu badem sayesinde bereket gördük, ne yaparsak yapalım badem arazisi duracak".
Feride son sözü söylemişti. Tabi sonradan araziye ortak olmak isteyenleri almadık. Kendi çapımızda devam ettik. İnternet sitesi kurup gramajla safran satmaya başladık. Arazi her yıl verim verdikçe büyüdük. Tabi bu arada unuttuğumuz birşey vardı. O da yine Feride’nin aklına geldi. On yıl sonra onu da yine seçilen aynı başkan sayesinde gerçekleştirdik.
- Birşey söyleyeceğim. Bu festivale gelen turistlerin bilgilerini alırken belediye adreslerini de almış mıdır acaba?
Ben cevap verdim.
- Alsa n’olacak. Sen o turistin ismini hatırlıyor musun? Kim bilir hangisi!
İkiyüze yakın insanın adresine ücretsiz olarak biraz badem ve küçük birer kavanoz safran reçeli gönderecektik..
YORUMLAR
Çok gururla okudum ve sona geldiğinde bir söz vardı işte orada kendimi Allah'a çok daha yakın hissettim de durdum.. Çünkü kula verilen söz Allah'a verilmiş demektir...
Feride ye çok iş düşüyor
Anlatım çok güzel ve akıcı.. Kaleminiz daim ol sun.. Selam ve dua ile
bayduygusal
Nezaketinize de çok teşekkür ederim.
Selam, sevgi ve saygılarımla..