- 400 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
HAMİDE "en zor kışım"
Biz dayımın ani ölümü ile matem evi iken askerimizin eve dönüş sevincini de pek yaşayamadık. Yürek eşim Hüseyin sevilen bir genç olduğu için onun geldiği gün ev insanlarla dolup taştı.
Günün telaşını bitiren o akşam akraba, akranı onu görmeye tekrar gelmişlerdi. Ve bizim ki coşkulu konuşan bir adamdı. Misafirlere asker anılarını anlatır iken birden celallenmiş ve rahmetli dayımın beylik tabancısını getirmemi söyledi.
Kaynanam önceleri oğlunu duymamazlık yaptı. Fakat daha sonra ne düşünmüş olmalı ki yerini bana söyleyip "git getir şu tabancayı" dedi. Eşimin akranları gençler silah merakları o kadar fazla idik; tabancayı birbirlerinin ellerinden çekiştirirken; tabanca içinde kurşun büyük bir gürültü ile beşikteki bebeğimi, benim kolumu sıyırıp köyün delikanlılardan olan Yusuf’un tam kafasını delip geçti.
O arada tabancanın en son Gazi ağabeyin elinde olduğuna şahit olanlar hepsi sustu. Vatan görevini tamamlayıp gelen yürek eşim Hüseyin bize bu yıl da faydasız olacağını göstermişti. Jandarmalar gelip alıp Sivas ceza evine attılar.
Evde işe yaramazlar kaldık, bir başımıza tarla bahçe deriz; davarı güderiz de…
Lakin köye bir haber geldi. devlet tarafında ormanlık bölge de bulunan kuru çamlar kesebiliriz diye. Kaynanam oğlumu ve çocuklarını etrafına toplayıp "gelin sen git odun kes. Ben çocuklara bakarım" dedi. Gün aydınlandığına göre değil.köylülerin çıkardığı sesleri takip ederek sırtıma baltayı verip düştüm onların peşine.
Anamın annesi bu köylü idi; akrabası amca, dayılar başını tutuğum her çam ağacına el atıyorlardı. “Hayatta en büyük zafer, kendinize olan inancınızı hiçbir zaman kaybetmemenizdir.” ve ben umudumun başkarakteri idim;
Ve bir insanın yeniden küllerinden doğmasını ana rahmine dokuz aya hakaret sayarım.
Kimsesizlik de ellerin bazen sımsıcak; bazen de buz gibi olsa da dokunma hissi var ya daha çok sokuluyorsun; kendi yalnızlığına.
Kışlık odunları kaynanamın yevmiye verdiği o adamlar. Ta! Kapıya getirip gittiler. Benim tek derdim. Elimde ki baltanın hiç körelmemesi idi; benim başından savan anam da kocası ile dirlik edemeyince soluğu benim yanımda aldı. Birçok titiz kaynanam birçok dağınık anamla hayatımın en zor kışını geçirdim.
Köse dağının kar, fırtınası o kadar uzun sürerdi ki. Aylarca kapı, bacaların etrafına biriken karları kürer idik. Allah’dan köyün insanları birbirinin dar güne koşanlardı. Kış bitende yazın gelişene alışamaz ve hep soğuktu buralar.
Artık ben yirmi yaşına basmış iki erkek evladımın anasıyım. Bileği işlek oluşumdan dolayı kaynanam da beni sever göründü. Oğlu hapisten çıkana kadar bana elli mahkûm idi;
Yüreğimin eşiti kocam cezasını iyi halden ve tabancanın kazara patladığı anlaşılınca davası görülmesi derken. bir buçuk yıl hapis yatıp çıkmıştı. yürek eşim Hüseyin’in çok sevdalısı bir kadın değildim. Gelse de bana yol verse… Çünkü Baba ocağı delice gözümün önünde duman gibi tütüyordu. Anam ise Sosun bacımın hastalığını duyunca daha bir köye gidesi geldi.
Kaynanam iyisine iyiydi kötüsüne en kötü yüzünü gösteren bir kadındı. Fakat ona göre Benim bilek gücümle biten işlerin mükâfatı bu sene delice köyüne gitmem idi;
Hazırlandım. Büyük iki oğlan kaynanamın da kalacak küçüğü Kâmil, benle gelecekti. Her seferinde olduğu gibi at sırtında gidemezdik. Bizi götürecek adam; nede atımız vardı. Haftalık Sivas’a giden bir araç varmış. Gününü eşim ayarlayıp anamla Zara’ya getirdi. Eşim ben tanış değilmişiz gibi bir uç da o duruyor diğer uç ben duruyordum.
Çünkü bir erkek karısı bile olsa toplum içinde ona yakınlaşması büyüklerine saygısızlık olarak kabul edilmiştir.
Anamın cebine koyduğu kil parçalarını ağzına atmasını görmem beni daha bir kızdırdı. Bilmiyorum anam tuhaf bir kadındı. Kil parçasından ne lezzet buluyordu.
Araç geldi kapısı açıldığında gözüme çarpan birkaç kadın erkeler vardı. Araç hiç durmadı. Bizi alıp yoluna devam etti.
Uzaktan Kızıldağ görününce bir güzelleşti; bakışlarım başkasını bilmem ben öyleyim devleşiyorum ki kendi memleketime gelince
Biz köyün girişinde araçtan inip hanım bacımın evine gidecektik. Fakat küçük halam yüzünü dökmüş bize doğru geliyordu. "oooy yetimim sen niye bu kadar geç kaldın. Bacın sosunu geçen perşembe toprağa sırladık " dedi.
Anamın çaresizliğini bu köyde iki sefer görmüştü. Birincisi aniden babamın ölüm haberi gelinceydi. Diğeri de teyzem gelip onu kocaya varmasını söyleyince idi, bu üç oldu… O vakit bilemedim. Anam ağlıyor mu? Yoksa kar gibi eriyor muydu? Evet, halamın dediği gibi bacım sosun hastalığını yenememiş ve iki yavrusunu öksüz koymuştu.
Burada olmamızın tek sevinç sebebi . Hanım bacımın evlatları sarılıp başlarını göğsümüze yaslanmaları
.. Anam "beni götürme oralar sen git evine ocağına sahip çık" dedi. Kısaca ömrünün uzun ipi çürüdüğünü ve kısasını nerede tükeneceğini de kendisine bırakmamı istedi. “Bütün sevgileri toplasam da bir anne sevgisi etmeyeceğini öğretti bana .”
Vedalaşmanın en zorunu yaşamış ve anamı delice köyüne bacım Hanıma bırakıp oğlum Kâmil ile geri köse dağının ben gibi kimsesizliğine dönüyordum.
Köye dönüşümüz sonrası; İlk göz ağrımı paşayı sabah beşiğinde ölü bulmamın nedeni o sene bütün ülkeyi saran kızamık salgınıydı. Kimsenin çok bildiği bir şey yoktu. Ama abeş yöresi kızamık salgının da ince bir dal parçası kırılıyordu. Ölenler Özellikle yaşları daha küçük bebekleri ve çocuklar oluyordu.
Bu arada köye sık sık sağlık görevlileri geliyordu. Bize "ellerinizi yıkayın" uyarısını yaparken. Kaynanam o kadar titizliğe nasıl kurban verdik oğlumu diye. Söylediği kötü sözlerle dövmeden beter ediyordu. Her sabah bir çocuğun ölümü anne çığlıkları uyanmamız çok acıydı.
Ben içtiğim O günden beri hiç büyümedim ve kendim çocuk gelin idi; oğullarımın eşler Hanife,Sırma ve Şah senemin çocuk gelin olmasının tek nedeni
Ya anaları ölmüş. Analık elinde kalmasın; yâda ailelerinin fukaralığını çok his etmemeleri için allayıp pullayıp evimize gelin edivermiştik
O kadar insana aş ,iş bulamanın zorluğu bir taraf da.
Hem kendi davar sayımızın çokluğuna otlak bulmak için yürek eşim Hüseyin’in kararı ile tekkeliler, mestanlar yaylasına çoban olmuştuk.
O yaylada. Yaptığım çökelek, peynir ve pişirdiğim ekmeğin ben delicenin küçük kızı adıma güzel her şeyi yakıştırmıştı. Ve artık Hamdi hatunlu-luğa terfi etmiştim...
"Bi dinyê bişêwire, bi aqlê xwe bike. -"( Dünyaya danış, aklına göre yap.)
YORUMLAR
andan an
candan can gider,
ama bi yolunu bulup
Anadolu'nun makus kaderi devam eder...
ve yoklukla yoksullukla verilen insan olabilmek
insanca yaşayabilmek mücadelesi muazzam dı...
göz yaşlarıma dur diyemesem de seri olarak okudum
Hamide hatunun öyküsünü...
gönülden tebrikler bacım bizi de geçmişimize götüren
bu sıra dışı paylaşıma imza atan kalemine
Ahmet ÖRNEK tarafından 5.8.2024 10:18:35 zamanında düzenlenmiştir.