- 174 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
"hamide "delice köyünün kızı idi;"
Ben oraya bir ailemin olduğu hayali ile giderken. Sefer dayı ve eşi, Zeynep de kirvelik için gidiyorlardı. Bizim bu yörelerde. Kirvelik çok önemi bir dostluk bağı idi; iki can cana ikrar olunmuş ise yedi göbek birbirlerine kız alıp verilmezdi.
Sefer dayı’mın kendine yakışır, iki güzel atı vardı. Birine o binmiş diğerine de. Zeynep hala ile ben binmiştik.
Bu dünya da dil bağı. Kan bağı diye herkesinin bir yakını olurken. Ben çepersiz bir bahçe idim; benle beraber yüksekten düşme korkusu yaşayan Zeynep hala ise belime sımsıkı sarılmıştı." Anlaşılmak gibi bir derdimiz vardı. Ne zaman ki kendimizi anlatamadığımızı Fark ettik. İşte o vakit susmalar Dostumuz oldu." Susmak bir dostluk ise benim yalnızlığım çığlık dağımın sebebi kimdi böyle Etrafına biriken kızgın bir külüm. Yani ateşe yakın hayaller kuran odun parçasından; bir farkım yoktu.
Şurada biri çıkıp bana insana saygının bir tarifini et deseler ki! Anlatmaktan hiç zorlanmam çeşmesinde bir su içtiğin çeşme bile dile gelir "iyi ki buradan geçip bir su içten" derdi. Ha bu arada yolumuzun üzerinde ki köylerin hepsinden bir şeyler yedik içtik.
Az biraz uzaktan köyümün dağlarını görünce nasıl değişti. Kalp atışlarım içimde ki sevinç çığları kuşlar ile secde eder vaziyette idi;
Çocukluğumdan kalan bir anı arayışımın sonucu ne olurdu. Bilemem ama beni bekleyen bacılarımın gözlerin içindeki sevinç ışıklarını hayal ettim. Gökyüzüne başım kaldırdığım vakit ise gördüğüm ilk şey mavi bir patiskaya işlenmiş gri bulutlar oldu. Nefesimi yutmuş ve koştum koştum ve ali dedemin yamaçtaki tarlasından yere kapaklandım. Her şey ayaklarımın dibine serilmişti. Yeşil otlar, sarıya sonra siyah dönüştü. Ve bize bolca buğday veren tarlanın kıyısında düşlerimizi yakmıştık.
Dile kolay koçgirinin en alımlı insanların yaşadığı abeş yöresinden. Geliyor idik;
Köyün ortalarına doğru insan kalabalığını görünce bellik o kalabalık bizi karşılamaya gelmişti. Sefer dayı önce kendisi indi attan sonra beni Zeynep halının kucağından alıp yere indirdi. Sefer dayı Zeynep halaya göre çok tatlı bir adamdı. Elini omzuma koyup ve hafifçe kulaklarıma eğilip" şimdi git evini kardeşlerini bul" dedi.
Köye girişimizi izleyen insanların ne düşündüklerini umursamıyorum, ben köyüme çocukluğuma gelmiştim. Yüzleri tanıdık komşuları bir bir geçip evimizin önüne geldiğimde. Asıl beni kimsesiz yapan o evin kapısında ki uzanmış otlar ve kara kilidi idi; önceleri çok anlam veremedim. O otların boylarını boyuma eş olmasına ve kapıdaki sessizliği de.
Bahçenin kuruyan ağaçlarını geçip tek yeşil kalan kavak ağacının gölgesinde oturmaya korktum. Sahi bu nasıl bir duygu insan kendi evinde korkar mı? Yüreğimde ki korkunun kendi içinde şekillendiği gibi duruyordu.
Çok zaman geçmemişti. Küçük halam ağrıyan dizlerinde şikâyet ede ede yanıma kadar geldi. Hal hatır faslı bitmiş ve bacılarımın nerede olduklarını sorar oldum. Her seferinde halam lafı değiştirdi. Nedeni ise büyük bacım hanım sevdiğine kaçmış.
Küçüğünü de eniştem tütün parasına Refahiye’nin gemecik köyünden durumu gayet iyi bir gence verilmiş, olduğunu duyunca daha bir kötü olmuştum" vay vay anam bir yandan kızlar doğurmuş bir yandan diğer iki kızı da çocuk gelin olmuşlar " diye bildim
Halam ertesi gün benim büyük bacım hanımın evine götürdü. Ona çok uzun zaman sonra sarılırken. Hasretlik den olsa gerek bedenimin bir yanını çürüdüğünü his ettim.
Birde hanım bacım bana güzel haber verdi. Günleri yaklaşmış ve yirmi gün sonra anne olacakmış. Çocuğuna isim arıyor. Ve geldiğim köyde ki çocukların isimlerini tek tek sormakla meşgulde.
Hanım bacımın bana annemi sormamak için laf kalabalığına girdiğini anlamıştım. Ama hiç ses etmedim. "Bir gün bir yerde tekrar karşılaşırsak eğer, benimle yine tanış yine seveyim. Der gibi onu mutluluğu ile baş başa bırakıp halamın evine döndük o gece hiç uyku tutmadı beni…
Küçük bir kız çocuğuyum; o kadar kimsesizim ki! tek bildiği şey artık Büyümemeye inat edeceğimdi. Acılarımı beyaz bir kâğıda yazıyor; yazılanın beğenmeyip bir çöp kutusuna atarken uyuya dalmış olmalıyım.
Kim beni nereye ait sanırsa; sansın. Avuç içinde bir kuş beslenilir mi? delice köyünden.göreceğimizi görmüş; özlem gidermişiz de.
Anamın yine gebe oluşu halamın bu kış burada kal ısrarları beni çok parçalara bölünmeyeceğimin kararını verdirdi. Halam ve bacım heybeme bir iki parça kumaş ve belki bir günün evlenirim diye çoraplar koydular.
Sefer dayı ve Zeynep hala ile atların sırtında anamın kocasının köyüne geri döndük…
Yaklaşık bir yıl sonra yaşımın küçüklüğüne rağmen çok çalıştırıldığı mı duyan babamın dayısı bir sabaha çıka geldi.
Dayının konuşacakları önemli ve anamın etrafından birbirleri ile tepinen ufak bacılarımı alıp evde dışarı çıkmamı istedi. Anladım ki benim duymamın doğru olmayan şeyler konuşulacaktı.
Bacılarımın başka hayatların içine atanları düşündüm. Kendimi düşündüm" yahu! Bu sahiplenme duygusu insanlara ne kadar geç geliyormuş"…
Dayının anamla konuşması bitince benim duymamı istekileri şeyleri anlattıkların da. Sözün bittiği yer idi; burası elin eviymiş benim kendilerinin yanına olmam için de oğulları ile evlenmemdi. Yani bir taşla iki kuş vuracaktım
Dayımla iyi bir karar aldıklarına sevinen anam dönüp" bana sen üzülme gideceğin köy az ilerde. gelir seni görürüz" demesinin çok sonra peşine düşecektim.
Dayı ile onların köyüne gelene kadar günün tamamı bitmiş idi; hava kararmaya yakındı koca bir odanın içinde üç kızı tahta tabureye oturmuş erkek çocuklardan ikisi ayakta dikilmiş; gençten bir kadında ocakta yanan ateşin içinde siyahlaşan odun parçalarının daha bir güzel yansın diye yerlerini değiştiriyordu.
Ne onlar konuşacak bir şey buluyorlar; nede ben Ocağın isi tamamen evin içinde yayılmış olması bir taraf da hayatımda temizliğin bu kadar belli olan bir ev görmemiştim. Eskinin yıkanıp daha eskisi olur mu? İşte bu evde göründüğü gibi oluyormuş
“Herkes aynı geceyi yaşar. Ancak herkesin karanlığı farklıdır.”
Ben mi? on üçünde gün almış bedendeki kemik sayımını öne çıkaran elbiselerimin inceliği daha çok üşüyordum…
Ufak bir düğün merasim ile hayatımın en büyük kâbusunu yaşamıştım. O yatak olayını çok sevemedim. Ve istenilene karışıklık veremediğim içinde. Dayıoğlundan. Çok dayaklar yedim. "Kar taneleri ne güzel anlatıyor, birbirlerine zarar vermeden de yol almanın mümkün olduğunu."
İnsan beraber yaşadığı insanların şekli alır. Evet, anam bir bulaşık on saatte yıkansa .ruhu incinmezdi; on dakikada yıkansa da. Yan evinin içi dağınıkmış, topluymuş çok önemsemezdi. Hata zaman zaman benim koyduğum düzden bile rahatsız olurdu." boş ver kim gelecek bizi ayıplayacak "derdi.
Şu birine benzeşme ısrarını yengem temizlik hastası bir kadındı. Eline imkân verilse gökyüzüne bezini alıp çıkar. Var gücüyle temizler temizlerdi. Onun o hastalığın abartısı beni olgunlaşıp büyümem gerekirken daha da yormuş ve küçülmüştü.
Dayım, karısı .beş çocuğu iki de biz olunca evin temizliği ahırın hata kapının önün temizliğine zaten gücüm yetmiyordu.
Kadın bakır kazanlarda günlük süt ısıtıp peynir mayalar idi; Ve iş bitiğinde "Hamdi al bunları çeşmede bir güzel yıka getir. Ve sen yeni gelinsin ben götürsem millet beni kınar. Gelini var halen kendisi kazan yıkıyor" derler.
Kısaca başkalarının ne dediğine bakan bir adam ve kadının etrafında el pençe divan olmuştum. "Bazı insanlar yağmuru his еdеr,bazıları isе sadеcе ıslanır."
Buraya gelişimin üzerinden iki yıl geçmiş ve çocukluğum ile büyüyen bir çocuğum olmuştu. Kaynanam birileri gelir diye yiyecek içecekleri tahta bir dolaba kilitlemeye başlamıştı. Giyindiği sana düşman yaratır mı?ben hiç farkında değilim gün gelir bir düşmanım olacağına ve kadın bu arada yediğim lokmayı sayıyordu. Çünkü oğlu asker olmuştu. tam tamına iki yıl kalacak ve askerliğini çok ismini bilemediğim bir il de yapıyordu. onun olması hayatımda neyi değiştirirdi. hafif de olsa beni anasına karşıyı koruyup teselli edecek umudum vardı...….
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.