- 274 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
"HAMİDE HATUN"
Annem, babamın dik başlılığına baş edemeyen kumru hanımdı. Kurtuluş savaşında. Gazi Mustafa Kemal’e büyük destekler veren ricikli Mahmut dedikleri adamın kızıyım. Onun beydağın da bilinmeyen bir sebepten katledilmesi sonra asıl olanlar bize olmuştu. Üç kız kardeş anam ve birde genç üvey analığımız vardı.
Üvey anamın babamla yolunun nereden kesiştiğini bilmiyorum. ama O babamın ölümü sonrası babamla başını koyduğu yün yastığı alıp memleketine geri dönmeyi seçmiş idi;
Anamın ise Zara’nın Abeş yöresi olarak bilinen bir köyden dünyaya gelmiş, orada pek kimsesi yoktu. Yalnızca Güle isminde bir bacısı vardı.
Güle teyzem Babamın kırkına yakın güya bize taziyeye gelmişti. Meğerse bulunduğu köyden dul bir adamın anama eş olabilme teklifi sunmaya gelmişti "bizim Aziz efendi böyle yiğittir; bizim Aziz efendi böyle paralıdır "varlığını anlata anlata bitiremedi.
Artık tükenme noktasına gelen anam belki de kendisi ve çocukları için memleketine dönmemin daha iyi olacağına düşünmüş olacak ki ve edilen teklife gözü kapalı "evet "demişti
Adamın ise anama evlenmelerinin tek şartı ise" en küçük kızını al gel olmuş" o küçük kız maalesef ben idi;
Biz ve Güle teyzem sabah erkende onların köyüne gitmek için bizim köyden çıktık. Diğer kız kardeşim ise halalarım yanına aldılar.
Anam ve ben ağlaya ağlaya İmranlı’nın dağlarını tepeleri geride bırakırken. Yavaş yavaş güneş batıyordu. Bana göre anam ve ben o batan güneşi bulmaya gidiyoruz“Umutsuzluğun gölgesinde bile bir ışık vardır.” diye
Bu yolculukta en çok Ali enişte yorulmuştu; Bizler at ve eşek sırtındayız o ise hayvanların bizi taşırken düşürmemesine yoğunlaşmıştı.
Saatler sonra Bolca evler olan bir köye geldik. Ve birazda havası soğuktu.
Birini kayıp etmenin ikinci şokunu yaşamamak için olsa, Anamın bir yerlere gideceği kaygısı ile bakışlarım sürekli üzerinde idi;
Güle teyzemin evine girer girmez yün yataklara gömülüp uyurum düşüncesindeyim. Fakat siyahın her tonu üzerinde bulunan kadınlar gürül gürül yanan ateşin karşısına dizilmiş oradan buradan konuşuyorlardı.
Bir ara anamın oturduğu köşeye bakındım "oy kurban olayım... " anamın yüzünün bir yarısı eksikti tuhaf bir acı sağ tarafına indirse sol tarafı küser gibiydi.
Anam, böyle iken ben onu için büyük korkular yaşamam elde değildi. Çünkü bu Soğuk havanın kemiklerime kadar işlediği günün iki nedeni vardı. Anamın başka bir adamla evlenmesi ablalarımın çıkıp kapıya bizi uğurlamaması idi;.
Bir kaç gün içinde. Güle teyzemin " ölenle ölünmez " ısrarı yüzünden Bir adamın hayatına dâhil olmuş onun gibi olmaya çalışıyoruz. Erken kalkıp işlerin ucundan tutmayı mı? Sorasınız; sessizliğin bu kadar yüksek his edildiği dağlarında davar gütmeyi mi? yediğin ekmeğin hakkını veren işlerini görüyoruz. Anamın tek şanslı olduğu kısma gelince geceleri yatak da o adamın sarılması ile sırtı ısınıyordu.
Yaşıtlarıma göre irice bir kızı olduğumdan. Olur da birine varırım diye evlerin toprak damlarını köyün delikanlıları adeta gözetleme kuleleri yapmışlardı. Hangisini fark edeceğim konusunda teyzem ve anam kendi aralarında çoktan adlandırılmış “Hayat, keşfetmek için bir maceradır; yaşamak için ise bir hediye.”
İç sesim onlara "hey! Ben daha çocuğum Anam tarafından çok küçük sevinçlere laik görülmüş ve şu durumda pahalı bir hediyeye hazır değilim." diyordum.
Kösedağın eteklerine de 2138 rakımda olan bir köyde; havanın sıcak, soğuk geçişlerini ancak esmerleşen tenimizden daha iyi anlaşılıyordu.
Evleri, ev değil de sanki küçük çocukların oyun olsun diye üst üste dizdikleri taşlardan ibaretti. Küçük pencereleri, kapı menteşelerinin bir birine sürtünme sonucu çıkardıklar o çirkin sesi çok uzaklardan bile duyulurdu.
Dağları dumanlı yani sıra ev ocakları dediğim gibi. Çok yeteneksiz ustaların kurban olmuşlardı.
Bu köy suyun cenneti denilen bir yere kurulmuştu. Fakat gidip şu içemeye bulaşık. Elbise yıkmaya topu topu üç çeşmesi var idi; suyun rahat ettiği yerler derler. İnsan geçmez, yerlerde olduğunu en çok davar güderken şahit olmuştum.
Hamide olan adım; bundan böyle kekeç Aziz’in üveye kızı olarak kulaklarıma bir kere daha Okunup üflenmişti. Hangi yüze gülüp kızsam; ben bu diyarın insanı değildim. olma şansım ise sıfırdı.
Yaklaşık iki yıla yakındı ki buradayım. sol yanıma geçip oturacak anam da dâhil hiç kimsem yoktu. Ben ablalarımı, köyümü ve köyümü diğer yarısına ikiz kardeş yapan o dereyi özlemiştim.
"Yaşın değil yaşadıkların öğretir sana hayatı."
Belki öğreneceklerim bu gün değil de ilerisi bir gün işime yaracağına kandırılmayı seçmiştim.
On yaşın üzeri bir çocuk olmanın bir lüksü yoktu ki; büyüklerin üzüldüğü her olayın içinde biz çocuklarda vardık.
Çocuk demişken. Anam hamile kız olursa Rukiye erkek olursa Haydar ismine hazırlanıyordu. Ellerimin çok üşüdüğü bir çocukluğa onları belki daha farklı ısıtırdı. anamın o elleri
Pes peşe doğan kız kardeşlerim anamın tek uğraşı olmaya başlayınca.benim hali ile günlük görevlerimin sayısı da artırmıştı. Bu sefer ne kadar fazla iş görürsem anam beni yeni doğurdu.o kızlarından daha çok sever gayretine girdim.
Allah var ..ne yalan söyleyeyim. Anamın kocası kekeç Aziz bana hiç sesini yükseltmedi. Onunda yetimlik ile ilgi çokça yaraları vardı.
Bir gün şöyle bir anısını anlatmıştı. Üvey anası az buçuk cinselliğe ilgisi varmış. babası şerefiye de kurulan Cumartesi pazarına gider iken. Kadın bunu fırsat bilmiş dostunu çekmiş ahırın kuytu köşesine .Artık kadın da nasıl bir arzu varsa. seslerin inlemelerinin farkında olamamışlar .
O seslerin duyulmasına meraklanan kekeç Aziz ve kardeşi ahıra da ki aşk sahnesine şahit olmuşlar. Sonrası ateşe bırakılan demiri eline alıp " gördüklerinizi babana der misin? Demez misin?"sessizliği vücutlarının sızısı ile kalmışlar.
Benim için mevsimlerin ne vakit değiştiğinin bir önemi yoktu. Anam "beni üzme işlerini gör. Güz olunca seni halalarına gönderirim" demişti.
Benim şansıma. bu yıl güz mevsiminin gelişi o kadar yavaş olmuştu ki yaptığım işlerin verdiği yorgunlukla oturduğum yerde uyuya kalıyordum. Sonuç anamın kocası kekeç Aziz gidip Zara’nın beyefendi Manifaturacısı Hakkı Şenol dan bana elbise yapılsın diye birkaç metre kumalık almıştı.
Elinden iğn, iplik gezdiren bir kaç komşu kadın tarafından. Bir telaş kumaşlar kesilip dikildi. Anamın burada ki hayatının güzelliğini halama övmem konusunda sık sık uyarılar yapıyordu. Bu evde benim gördüklerim iki bitli döşek bir iki inek koyundan ibaretti. Neyse güzel olanı anlatalım ki çirkinlikler yoksun.
İmranlı ya Baba yurduna gideceğim gün gelip çattı . ve ali pul elbiseleri giyinmiş bu yöre kadının takısı olan bengülü siyah uzun saçlarımın arasına takılmıştı.
" İçine attıkların kederindir. İçinden atamadıkların kaderin…"düştü yola….
YORUMLAR
Bir anadolu hikayesi... Çok güzel bir başlangıç. Devamını merakla bekliyoruz.
Yüreğinize kaleminize sağlık değerli kalem.
Saygılarımla...