- 120 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
ORTADOĞU CEHENNEMİ
ORTADOĞU CEHENNEMİ
Dünya insanlığı, İsrail denilen küresel haydut devletin vahşetini dilleri tutulmuş, gözleri kör olmuşçasına seyrediyor. Bu vahşetin kendilerini de kuşatacağını halen anlamayan İslam ülkeleri, bu küresel kuşatma karşısında yıllar boyunca neden önlem almadı? Şimdi bu noktada düşlenmemiz gerekiyor. Haydut devlet, İslam coğrafyalarını ele geçirmek için akla, bilime, teknolojiye yatırım yaparken ve küresel bağlantılar kurarken, Müslüman ülkeler neden uyanmadı? Uyanıp, neden bilime, teknolojiye ve eğitime kaynak ayırmadı? Neden nitelikli insan gücü ya da bilim insanı yetiştirmedi. Neden Siyonistlerle kol kola işbirliği yapmaya devam ediyor! Bu vahşeti gördükten sonra diyorum ki; deccal, firavun ve nemrut beklemeye gerek yok. Kötülüğü temsil eden bu sıfatların tamamı bugün İsrail haydut devletinin şahsında vücut bulmuş; yapması gerekenleri yapmakta ve hedefleri tamamen İslam ülkeleridir.
Filistin, halen bir devlet hüviyetine girebilmiş değildir. Hamas, cihatçı bir örgütüdür ve Filistin’i yönetme, koruma ve kollama misyonu üstlenmiştir. İsrail haydut devleti, 30 Temmuz 2024 tarihinde resmi temaslarda bulunmak üzere İran’a giden Hamas’ın Siyasi Büro Şefi İsmail Haniye’yi bir hava operasyonuyla öldürdü. Bu ve geçmişte yaşanan İsrail kaynaklı suikastlar bilinçli bir şekilde yapılmakta, Ortadoğu Coğrafyasını kan gölüne çevirerek hedeflerine varmak istemektedir. Bu zorlama, İsrail inancından kaynaklanan bir zorlamadır ve nihai hedefleri (bana göre) üçüncü dünya savaşını çıkarmaktır.
Konuyu daha fazla uzatmadan kısa ve öz bir şekilde İsrail’in temel inanç sistemlerine de değinerek bu haydut devleti daha yakından tanımayalım: Her dinde olduğu gibi Yahudilik inancı da iman esaslarına dayanır. Bu inancı emunot olarak tanımlıyorlar. Yahudiliğin amentüsü olarak kabul edilen bu inanç sistemi on üç temel esasa dayanır.
Yahudiliğin temel şartlarına baktığımızda; bir anneden ve babadan veya en azından Yahudi bir anneden gelmek yeterlidir. Sonradan Yahudi olan kimse de Yahudi olarak kabul edilebilir; ancak bu kişi Yahudiliğe girmekle sadece dinini değiştirmiş olmaz, aynı zamanda milliyetini de değiştirmek zorundadır.
Yahudiliğe tebliğ edilen on emir vardır: İsrail Oğullarının Mısır’dan çıkmaları için Tanrı’nın kutsal kitapta onlara gönderdiği uyulması gereken yasalardır. Bu on yasa Tanrı’nın insanlığa buyruğu içermektedir. Yahudi inanç sisteminde Tanrı, Peygamberlik, Musa’nın en büyük peygamber olduğu, Tevrat’ın değişmediği ve değiştirilemeyeceği, öldükten sonra dirilme, ahiret ve Mesih gibi temel konular bulunmaktadır.
Esasında Yahudiliğin kendi içinde iki yönü bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Yahudi milletinin kolektif inancını, kültürünü, hukuki kurallarını ve Yahudi medeniyetini içerirken, ikinci yönünde tarihsellik bulunur. Şöyle ki; İlk İbrahimî din olmasının yanında insanlık tarihindeki en eski dinler arasında yer alan Yahudilik, monoteizm temelli dinlere ilk örnektir.
Siyonizm, katı İsrail milliyetçiliğinin tam adıdır desek yanlış olmaz. Çünkü tarihi İsrail toprakları olarak tanımlanan topraklarda bir Yahudi devletinin asırlar sonra yeniden Filistin topraklarında kurulmasını destekleyen, savunan ve Yahudi milliyetçiliğini esas alan ideolojik bir fikir hareketedir. Siyonizm’in fikir babası Thedor Herzl’dir. Bu cümleden devam ederek; Siyonistlerin kutsal kitabı Tanah’tır ancak aynı zamanda tarih kitabı olarak da görülmektedir. O kadar ki; Tanah, kutsal bir kitap olmasının yanında Yahudilerin antik dönemlerdeki tarihlerini de anlatan bir özelliğe sahiptir.
Yahudilikten bahsederken elbette Evanjelizm’den de bahsetmek gerekir: En basit anlamıyla Hristiyanlık bildirilerini vaaz eden, yayan kişi anlamına gelmektedir. Bu terim, genellikle Protestan kilisesinin en muhafazakar kesimini kapsamaktadır. Evanjelikler, ABD’yi kuran ve tutuculuğuyla bilinen Protestan mezhebi Puritenler’in devamıdır.
Büyük İsrail hedeflerine bakıldığında; Kitab-ı Mukaddes çevirilerinin bazılarında politik anlamlar görülse de esasında Siyonizm’in bir kolu olan Revizyonist Siyonizm kapsamında, İsrail Devleti’nin topraklarının eski Birleşik Krallık Filistin Mandası ile bazı kaynaklarda günümüz Suriye’si ve Türkiye’sinin bir kısım topraklarını da içine alarak genişlemek istemektedir. Bu tür genişlemeye irredantizm (kurtarımcılık) denilmektedir.
Birinci Dünya Siyonist Teşkilatı kurulduktan sonra gelecekte kurulacağı açıklanan İsrail Devleti sınırlarının Nil’den Frat’a kadar uzanacağı belirtilerek bu devletin Büyük İsrail olacağına inanılmaktadır.
Bu küresel Haydut İsrail Devleti’nin MOSSAD (İstihbarat ve Özel Harekâtlar Enstitüsü) adında bir casusluk teşkilatı vardır. Askeri teşkilatına ‘Aman’, iç güvenlik teşkilatına ‘Şin Bet’ denir ve her ikisi de MOSSAD’ın birimleridir. Bu üst ve alt birimlerin tek amacı; yeryüzüne dağılmış olan tüm Yahudilerin herhangi bir saldırıya maruz kalmaları halinde derhal katliam girişimlerinde bulunmak ve Yahudileri korumak ve kurtarmaktır. MOSSAD dediğimiz yapı öyle bir yapıdır ki, devletin hiçbir yasasına uyma mecburiyeti yoktur. İsrail Hükümeti, MOSSAD’a rol veremez ve bütçesini de belirleyemez. İşte MOSSAD’ı ayrıcalıklı kılan, İsrail Devleti içinde kendine özgü bir derin devlet olmasıdır. MOSSAD’ın yöneticisi sadece İsrail Başbakanı’na karşı sorumluludur. MOSSAD’ın bütçesi yıllık on milyar şekeldir ve CIA’dan sonra Batı dünyasının en büyük ikinci casusluk teşkilatıdır.
Bu makaleyi arşivimden faydalanarak, güncelleyerek ve kısaltarak aktarmaya çalıştım ve daha da uzamasını istemiyorum ancak son cümle olarak şunları ilave etmek istiyorum: Her ne kadar NATO üyesi olmasa da, İsrail’in Batı-Nato bağlantılı olduğunu göz ardı etmeden, siyasi-politik ve ekonomik hamlemizi çok dikkatli yapmalıyız. Türkiye, bu haydut devletin genişlemesini ve küresel etkisini en aza indirebilmek için mutlak surette Ortadoğu İslam ülkeleriyle siyasi, askeri, ticari, teknoloji ve kültürel işbirliğini sağlayıp, bir savunma paktı kurmalıdır. Tabi bunu başarmak için bazı riskleri de göze almak gerekir. Mesela; İsrail haydut devleti ile her alanda işbirliği yapan İslam ülkeleri ciddi ambargolar uygulamalı. Sözde değil, gerçekten İslam Savunma Paktı kurulmalı ve tüm kırgınlıklar ve düşmanlıklar bir tarafa bırakılmalıdır. Çünkü küresel emperyalizm, BOP olarak, başta Türkiye’miz olmak üzere tüm İslam ülkelerini ve daha başka ülkeleri de hedef almakta; tam olarak yirmi iki devletin sınırlarını değiştirmek istemektedir.
Mustafa Kemal Atatürk; en zorlu yıllarında ülkemizin, balkanların ve Ortadoğu coğrafyasının güvenliğini sağlamak için 9 Şubat 1934 tarihinde Yunanistan’ın, Yugoslavya’nın ve Romanya’nın katıldığı Balkan Paktı’nı; İran, Irak ve Afganistan’ın katıldığı 8 Temmuz 1937 tarihli Sadabat Paktı’nı kurmuştu. Şimdi neden benzer paktlar kurulmasın? Tehdit altındaki Rusya neden bu pakta dâhil olmasın? Tabi bu benim öz düşüncelerimdir. Bu zorlu sorunları ancak strateji uzmanları ve deneyimli siyasetçiler çözebilirler.
Gözyaşı dökerek, ağıtlar yakarak, lanetler okuyarak bu firavunlarla mücadele etmek hayaldir. Lanetlemek işe yarasaydı İsrail haydut devleti bugün bu kadar küresel bir canavara dönüşmeyecekti. Bu sebeple; reel politikalar ve stratejiler geliştirilmelidir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.