- 142 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
İlk Takım Elbise
Sınıfa her yaklaştığında beton koridorda tak tuk tak tuk diye bir ses yankılanıyordu.
İlk derse hep geç kalır öğretmenden de zılgıtı yerdi. Her sabah birkaç dakikası kapının girişinde tek ayak üzere durmakla geçer sonra affedilir ve yerine geçerdi.
Ayakkabı numarası tahminen 38 falandı. Ancak o hep 43 -44 numara astarlı cizlavet lastik giyerdi.
Bir gün öğretmen sordu.
- Evladım neden bu kadar büyük lastik giyiniyorsun?
Çocuk başını öne eğerek;
- Babam yırtılmasın diye hem astarlı alır hem de büyük alır, dedi.
Diğer çocuklar gülüşmeye başlayınca
O,
- Ne var gülünecek diye sınıfa bağırdı.
Sonra gelen sıra arkadaşına dönerek
- Gel otur boş ver onları, dedi.
Öğretmen çocuğa dönerek tebessüm etti.
***
Son ders zili çalınca Öğretmen sınıfa dönerek;
- Çocuklar; yarın herkes bayramlık elbiselerini okula getirsin, dedi.
Çocuk bir köşede başını öne eğerek kendinden daha büyük olan eski çantasını yere sürterek yürümeye başladı. Dizleri yamalı olan pantolonuna baktı. Siyah önlüğünün bir kaç yeri de amatör dikiş izleriyle doluydu. Bu gün yine çantasından kalemi çalınmıştı. Öğretmen yine mi kalemsiz geldin diye kızmış ve bir kalem daha vermişti.
-Ben yarın ne getireceğim, diye mırıldandı.
Eve doğru giderken mahalle bakkalının önünden geçti. Bakkalın çocuğu tezgahın üzerinde ki üzüm kasasından her zamanki gibi kuru üzümlerden yiyordu. Biraz duraksadı.
- Keşke bir bakkalımız olsaydı da böyle bol bol kişmiş yiyebilseydim diye mırıldandı.
Evin kapısının önüne gelince, her sabah o okula giderken tarlalara doğru sürüyle akın eden, akşam o eve geldiği saatlerde ise yuvalarına doğru dağların eteklerine uçan kargaları biraz seyretti.
Eve girince herkesin aynı yerde uyuduğu, aynı yerde yemek yediği, yere uzanılarak ödevlerin yapıldığı evin tek odası olan yerin usulca bir köşesine çekildi. Babası işten gelmemişti. Annesi avluda hamurları kütleyip sobanın üzerinde ekmek pişiriyordu.
Abisi;
- Ne o lan Karadeniz’de gemilerin mi battı? Dedi.
- Öğretmen yarın herkes bayramlıklarını getirsin dedi.
- Anlaşıldı senin götüreceğin bir şey yok.
- Evet,
- Ne yapacaksın?
- Okula gitmeyeceğim.
- Oğlum annem seni gebertir.
- Hastayım derim. Çantamda tebeşir tozu var. Yutunca ateşi çıkıyormuş çocukların.
- Boş ver tebeşir tozunu. Benim pantolonumu vereyim götür. Benimki yamalı değil.
- Sahi verir misin?
- Evet, ama bir şartla.
- Ne şartı?
- Abi de.
Abisine sürekli ismiyle hitap ediyordu.
- Abi.
- Yakışıklı abim de.
- Yakışıklı abim.
- Kral abim de.
- Kral abim.
- İyi lan al götür...
- Keyifler yerine geldiğine göre top oynayalım mı?
- Oynayalım.
Çorapları bir birine geçirerek top yaptılar ve odanın içinde oynamaya başladılar.
-Arada anneleri bağırdı;
- Kudurmayın!
Biraz sonra topla sert bir şut çekince duvardaki saate çarptı ve saatin camı kırıldı. Kısa bir sessizlikten sonra annenin bağırtısı geldi.
- Yine neyi kırdınız?
İkisi aynı anda;
- Bir şey yok anne.
Fısıldaşmaya başladılar.
- Şimdi ne yapacağız.
Saati indirip kırık camlarını temizlediler. Duvara asınca saatte cam olmadığı belli etmiyordu. Konu kapanmıştı.
***
Akşam babasıyla teravih namazını kılmak için camiye gitti. Cami dağıldığında yeni aldığı kara lastikleri başka bir çocuk giyip gitmişti. Biraz aradı. Ayakkabılıkta kalan kendi numarasındaki yırtık lastikleri giydi. Eve döndüler. Bütün çocukların birlikte uyuduğu döşeğin bir kenarına kıvrılıp uyudu.
***
Ertesi sabah siyah önlüğünü giydi. Ütüsüzlükten buruş buruş olmuş beyaz yakalığını taktı. Demir sedirin altından çamaşır selesini çekti. İçinden abisine ait pantolonu çıkardı. Bir sebze poşetine koyduğu pantolonu okula getirdi. Arkadaşlarına mahcup olmayacağı için sevinçliydi. Öğretmen yanında polis mi asker mi olduğunu pek anlayamadığı üniformalı bir beyefendiyle sınıfa girdi.
- Çocuklar bu benim eşim, dedi.
Beyefendi kibar bir şekilde güler yüzüyle sınıfı selamladı. Sonra eşinin kulağına eğilip fısıldadı.
- Hangi çocuk?
- Şu.
- Sen benimle gelir misin?
Çocuk öğretmeninin yüzüne bakıyordu. Öğretmeni,
- Eşimle bir yere kadar gidip gelir misin? Dedi.
Çocuk üniformalı beyefendinin elini tutarak sınıftan çıktı. Beraber bir mağazaya geldiler.
Çocuğa;
- Seç bakalım hangi takım elbiseyi alalım?
- İyide amca benim param yok ki. Hem babamın da bunlardan almaya parası yetmez.
- Ben ödeyeceğim.
- Ama babam başkasından bir şey almamıza çok kızar.
- Öğretmenim bayram hediyesi aldı dersin bir şey demez, dedi.
Çocuk üzerindeki önlük ve yamalı pantolonunu utana sıkıla çıkarıp üzerine yakışan siyah çizgili bir takım elbise giydi. Mağaza sahibi bir gömlek giydirip birde papyon taktı. Birde ayakkabı giydirildi. Eski elbiselerini ve yırtık kara lastiklerini bir poşete koyup çocuğa verdi. Çocuk sevinçten uçuyordu.
Öğretmenin eşi diğer büyük numara lastik giyen çocuk içinde bir çift ayakkabı satın aldı.
Okula dönünce sınıfa küçük bir damat girdi sanki. Oysa yirmi üç nisanlarda hep izci oluyordu. Sevinçten abisinin pantolonunu okulda unuttu.
Eve geldiğinde annesi oğlunu görünce çok şaşırmıştı. Çocuk mahallede sevincinden birkaç tur atıp elbisesini mahalledeki çocuklara gösterdi.
***
Ertesi yıl bu güzel kalpli öğretmen genç yaşına rağmen tutulduğu hastalıktan dolayı vefat etti.
Bu güzel insan her zaman hayırla yâd ettiği Nurten Dikenceli hanımefendiydi.
Allah kabrini nur mekânını cennet makamını yüzce eylesin.
***
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.