- 274 Okunma
- 3 Yorum
- 5 Beğeni
BEKLENEN NESİL
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
M. NİHAT MALKOÇ
Günümüzde şikâyet ettiğimiz meselelerin başında gençliğin bizim değerlerimizle uyuşmayan davranışları gelmektedir. Peki arzuladığımız ideal(ist) nesli nasıl yetiştireceğiz?
Genç nesillere alın terinin ne denli kutsal olduğunu öğretmeliyiz ki kısa yoldan, hak, hukuk demeden, çalıp çırparak ve devleti dolandırarak kısa zamanda köşe dönmeye kalkmasınlar. Yenen her bir haram lokmanın bizleri biraz daha cehennem ateşine yaklaştırdığını, manevî dünyamızı harabeye çevirdiğini, imanî ve insanî duygularımızı alıp götürdüğü gerçeğini onlarla paylaşıp bu hususta mutmain olmalarını sağlamalıyız.
Günümüzde şer odakları, dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de cirit atıyor. Yarınlarımızın teminatı olan yavrularımızı zararlı, bölücü, yıkıcı, siyasî amaçlı faaliyetlere katılmamaları, bunlarla ilgili amblem, afiş, rozet, yayın ve benzeri araçları taşımamaları ve üzerlerinde bulundurmamaları hususunda uyarmalıyız. Her şeyden evvel çocuğumuzun ne yaptığını çok iyi takip etmeliyiz. Bu durum çocuğa duyulan güvensizlik değil aksine her türlü olumsuzluğa karşı tedbirli hareket etmektir.
Ülkemize yararlı insanlar olalım. Tek gayemiz bu olsun. Bu ülke hepimizin… Gidebileceğimiz başka Türkiye yok. Unutmayalım ki hepimiz aynı gemide seyahat ediyoruz. Allah korusun, geminin batması kime ne kazandırabilir ki!..
Bütün kötülüklerin anası cehalettir. Başımıza ne geldiyse bu müzmin illet yüzünden geldi. Onun için, bugünkü makamları teslim edeceğimiz yarının idarecileri olacak çocuklarımıza kitapları sevmeleri, korumaları, okuma alışkanlığı kazanmaları, boş zamanlarını faydalı işler yaparak geçirmeleri hususunda rehberlik etmeliyiz.
Ülkemizin geleceğe emin adımlarla yol alması için kendinden çok, ülkesini seven, “ben” değil, “biz” diyebilen, fedakârlığı karakter olarak bellemiş ve benimsemiş diğerkâm nesillere ihtiyacımız vardır. Bu güzel neslin hamurunu ihlasla, iyi niyetle ve harama uzanmamış nurlu ellerle; elbette ki bugünün yetişkinleri olan bizler yoğuracağız.
Şerefli Türk-İslâm sancağını büyük bir onurla ve cesaretle taşıyacak Üsame B. Zeyd ve Mus’ab B. Umery gibi kendinden emin, azimli, kararlı, gayretli ve batıla değil Hakk’a ve hakikate dayanan şuurlu bir nesil yetiştirmek mecburiyetindeyiz. Ancak bunu yapabilirsek yarınlarımızdan hakkıyla emin olabiliriz. Merhum Mehmet Akif’imiz "Asım’ın Nesli" diyordu onlara. Bu necip nesli şöyle tarif edebiliriz:
Özü ve sözü bir olan, ilâhî gerçekleri tersyüz etmeyen, nereden ve niçin geldiğini, nereye gittiğini bilen arif bir nesil! A. Nihat Asya’nın "Sen ki, burçlara bayrak olacak kumaştasın;/Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!" diye tarif ettiği güçlü bir nesil!
Dününden, bugününden ve yarınından haberi olan, hayatını bu üçgen etrafında şekillendirecek bir nesil! "İ’lâ-yı kelimetullah" davasını sırtlayacak ve yüceltecek bir nesil! Yolda kalmışlara veya yanlış yollara sapanlara deniz neferi olmaya and içmiş bir nesil! Hak ve hakikate giden yolda, bir anlık gaflete düşüp pusulasını kaybedenlere pusula vazifesi görecek kılavuz bir nesil! Kavruk kulluk çöllerinden geçerken yüreklere su serpen bir nesil!
En zor şartlarda bile asla ümitsiz olmayan, rahmeti âlemleri kuşatan yüce Allah’tan hiçbir zaman ümit kesmeyen (ye’se düşmeyen), hayatını devletine ve milletine adayan, istikametini şaşırmayan, irade sahibi öncü bir nesil! Vefa, sadakat, gönüllülük (hasbilik), hamiyet, ulviyet, samimiyet ve azim gibi asil duyguları ruhunda mezcetmiş bir nesil!
Merhum Üstad Necip Fazıl’ın o veciz ifadesiyle "Mehmed’im, sevinin, başlar yüksekte!/Ölsek de sevinin, eve dönsek de!/Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!/Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!/Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!" diyebilme iradesinde ve kararlılığında bir nesil! İslâmî ve insanî bir duyarlılıkla tebliğ ve irşat aşkıyla bildiğini bilmeyenlere ulaştırmayı gaye edinen, bencillik anaforunda bana ne demeyen bir nesil!
Rabbim bizlere böyle güzel nesiller yetiştirmeyi nasip ve müyesser eylesin. (Amin)
YORUMLAR
Necip Fazıl kişisi tarihe utanç levhası asarak geçip gitmiştir. Seçeceğimiz tarihi kişilikler bizi cehaletten korur. Kimin sözüne kıymet vereceğimize doğru karar vermeliyiz.
Türk - İslam! Din tercihtir, ırk kandır. Dünya üzerinde aynı kandan olup aynı dinden olmadığım tüm TÜRK dünyasına selam olsun.
Çocuklarımız Milli bilinci, Millet olma bilincini nesiller boyu taşısın diye Göktürklerden bugüne Dünya tarihini baştan sona yazmış bir ırkın torunları olduklarını unutturmayacağız. Arap ümmetinin Devlet olup Millet olmayışının cezasını nasıl çektiklerini görüyoruz. Ortadoğu çukurundan ithal ettiğimiz asimilasyon çabası damarlarımızda akan kan ile yine, yeniden bertaraf edilecektir. Bir başka gücün esareti olmadan ayakta kalamayan ırkların uzağında Türklük bilinci ve şuuru ile yetişecek filizler için tüm çabamız.
Ne Mutlu Türküm Diyene!
Sevgilerimle...
Gökyüzünü çocuklar basıyor kahkahalarıyla.. Güneş ne haykırmıştı buna…yıldızlar tek tek düşüyordu çocukların kollarına. Ne güzeldi zaman ve gökyüzü…
Valla idealist nesiller yetiştirme arzusu hepimize ne kadar da tanıdık bir hayal , öyle değil mi? Tıpkı geçmişte kalmış ütopyalar gibi, hepimizin içinde bir köşede yaşayan o gizli umut dolu hayalker gibi.Fakat, müsaade ederseniz, biraz gerçekçi ve yaşadığımız toplum ve dünyamızdaki yaklaşımla bu meseleyi cevap vereyim.
Alın terinin kutsallığından bahsederken, bir yandan gençlere bunun önemini anlatmak gerekir, diğer yandan ise toplumun her köşesinde kısa yoldan zengin olma hikayeleriyle dolup taşan medya, bu çabayı sabote eder durur. Kısa yoldan köşe dönmek isteyen gençler, toplumun gözünde yüceltilen "başarı" hikayelerinin peşinden koşarken, bizler onlara erdemin değerini öğretmeye çalışıyoruz. Hak, hukuk ve adaletin sadece ders kitaplarında kaldığı bir dünyada, bu kutsal değerler ne kadar inandırıcı olabilir ki?
Bir diğer mesele de çocuklarımızı kötülüklerden korumak. Elbette onları zararlı faaliyetlerden uzak tutmalıyız. Ama bu takip etme ve kontrol etme meselesi de başlı başına bir sorun değil mi? Çocuğa duyulan güvensizlik mi, yoksa tedbir mi? Tedbir almak uğruna onları sürekli göz hapsinde tutmak, özgür iradelerini ellerinden almak değil de nedir? Kendimize olan güvenimizi sorgulamalıyız belki de, çocuklarımızın bize duyduğu güveni değil.
Bir başka konu da cehalet! Tüm kötülüklerin anası olarak görülen bu illet, aynı zamanda tüm bilgilerin babası olan bilgiyle mücadele etmekte. Peki, biz ne yapıyoruz? Kitapları sevmeyi öğütlüyoruz. Fakat, bu dijital çağda kitaplar mı, yoksa hızlı tüketilen içerikler mi daha cazip geliyor gençlere? İşte bu da bir başka ikilem. Kitapların tozlu raflarda kalıp, boş zamanların dijital dünyada kaybolduğu bir evrende, kitap sevgisi ne kadar kök salabilir ki?
"Ben" değil, "biz" diyen, fedakârlığı karakter edinen bir nesil yetiştirmek istiyoruz. Fakat bireyselliğin tavan yaptığı, sosyal medyanın benlikleri parlatıp pohpohladığı bu çağda, bu ne kadar gerçekçi? Kendi fotoğraflarını beğenmekten ve kendi başarılarını paylaşmaktan başka bir şeyle ilgilenmeyen gençler mi yoksa topluma hizmet eden diğerkamlar mı? Bu çelişkiyi nasıl çözebiliriz?
Ve o büyük isimler: Üsame B. Zeyd ve Mus’ab B. Umery gibi, kendinden emin, azimli ve kararlı nesiller hayal ediyoruz. Fakat, modern dünyanın karmaşıklığı içinde bu idealler ne kadar mümkün? Gençlerimize ilham vermek için, tarihten seçilmiş bu figürler, bugünün karmaşık gerçekliğinde ne kadar rol model olabilir? İşte bu da bir başka durum.
Gelelim neslimizin tarifi: Özü ve sözü bir, ilahi gerçekleri tersyüz etmeyen, arif bir nesil. Evet, kulağa hoş geliyor. Fakat bu ideal, sosyal medya paylaşımlarının sahtelikleri ve yalanların iç içe geçtiği dünyada nasıl gerçekleşebilir? Asalet, sadakat ve samimiyet gibi kavramlar, modern dünyanın hızla değişen ve yüzeysel ilişkilerinde nasıl var olabilir?
Elbette genç nesillerin yetiştirilmesi önemli. Ancak bu, sadece idealist söylemlerle değil, gerçekçi adımlarla ve zamanın ruhunu anlamakla mümkün olabilir. Gençlerin dünyasını anlamadan, onlara kendi doğrularımızı dayatmak yerine, onların dünyasında yer edinmeye çalışarak bu süreci yönetmeliyiz. Ve belki de en önemlisi, kendi ideallerimizin peşinde koşarken, onların gerçekliklerini de göz ardı etmemeliyiz.
Hepimizin bindiği, batmasından korktuğumuz o gemi. Aslında, o gemi batmayacak. Çünkü geminin kaptanları da mürettebatı da bizleriz. Yeter ki rotamızı doğru belirleyelim ve birlikte yelken açalım geleceğe.