- 201 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
Beyaz çuval…
Biz komşuluğun halen var olduğu bir kasabada oturuyorduk. akraba akranların günlük işleri dışında. kahve ve sokak arasında ki kaldırım taşlarından gevezelik ederek zaman geçirirdik .
Günlerden Salı idi; Akşam beyaz göğsünü iliklemiş hafif karanlık belirginleşmişti. Evlerin ışıkları, siliklikten öte yanıyordu.
Kırmızı bir motosikletin hızlı geçişi sonrası ortalıkta korkulu gözlerle birbirine bakan insanlarla doldu. Dizini döveni mi sorasanız; başını iki elinin arasına alıp ve sessiz sessiz ağlayanları mı? Sorarsanız.
Ama bu sesler saatlerdir. Kahvede benle oturmak da olan Ahmet ağabeyi put çevirmişti. Ne acıdır ki adamın yüzünün nur gitmiş ve dudakları mor bir kaftan gibiydi. Var gücümle sağa sola çarpmam; Adam tam öteki tarafa gidecek bir durumdaydı.
Çevremde oturan kasabanın diğer sakinleri insanların biriktiği yere koşup gittikleri için Ahmet ağabeyi sandalyeden kaldırıp yürütme çabamda.bir sonuç vermedi. İrice bir herifti dağ gibi yığıldı omuzlarıma "Oy oooy gel de yerinden milim oynat "
Bu sefer avına kuvvetlenmiş kurt gibi Ahmet ağabeyimi sürükleye sürükleye kalabalığın yakını bir yere götürdüm. Benim o telaşımı gören birlerinin fark edip gelmesi derin bir soluk alama vesile oldu.
Ben bana düşeni yapmış gibi geriye çekildim. Her kritik durumda doktor mesleğine özenler tek tek devreye girer yaa!"boyun baş düzlüğü olsun vs, vs, denildi.
Biraz soluklanmam sonrası sağ tarafımda oturan teyzeye sordum. " ölen kim? olduğunu
Teyze bir avuç suratını daha da bir buruşturarak" bende senin gibiyim oğul bilmiyorum " dedi.
Olayın üzerinden. Tahminen yarım saat geçmişti. Bu arada Ahmet ağabey’i komşular evire çevire macun kıvamını vermişlerdi.
Ahmet ağabey’in o büyülü bakışlarını az izledikten sonra tekrar soğuk kaldırım taşına attım bedenimi
Ve ben bana tahamulum yokken bir kadın ışıltılı bir gök taşı gibi yanıma düştü. Dönüp bana "orada yatan kadın sizin yakınımız mı?" demez mi?
Ve Kadına vereceğim bir cevabımın olmayışına ne kadar mutlu olmuştum. Çünkü kadın olan bir yakınım bu kasabada hiç yasamadı..
" Kimsin sen? Yağmur yağdığında yağmuru hisseden mi yoksa sadece ıslanan mı?" ben hiç biriydim yani
Kalabalığın bize doğru geri geri adımlar attıran ise gelen ambulans ve iki polis aracı oldu. Ambulansın içindekiler inip ve telaşlı bir şekilde. Yatan kişinin yaşam belirtilerini kontrole koyuldular. Çok kısa süre sonra sessizce bir kenara çekildiler ve kolluk kuvvetlerinin de aralarında ki fısıldamalarının sebebi ise savcının gelmesi idi;
Ne olduğu konusunda herkes olduğu yere yığılmış ve kendi aralarında fısıldamalar başladı. Bu durumlarda. Herkesin bir kedi fare hikâyesi vardı. Ve Ahmet ağabey ise bir, adamın saatler önce ki durumu neyin nesiydi; kimse dönüp ona bir şey sormuyordu.
Ben ise yolun ortasına öyle duran beyaz çuvalı oturduğum yerden net görüyorum. Fakat bir de beyaz çuvalın içine toplanmış bir bedenin olduğunu söyleyenlere inanmak zorundaydım.
Tabi ki yüreğim sıkmıyor gidip yakında çuvalda kini elemeye de. En fazla on iki yaşlardan bir çocuk tam bir maceracı havasın da usulca gidip polislerin çekmiş olduğu şeridi kaldırıp çuvala doğru bir iki adım atmıştı ki cılız bir çığlıkla "çuvaldan kan akıyor "deyip kalabalığın bulduğu yere gelmesi bir olmuştu.
Bazı insanlar yarın olacak günlük işlerine kendilerini hazırlamak için evlerine çekildiler. Kala kala yirmi kişi falan kalmıştık. Korkusunun nedenini öğrenmeden Ahmet ağabeyi bırakıp gitmem doğru değildi.
Ha! Bu arada kahvenin çay ocağı da bizimle mesaiye geçmiş oldu. Keyfi kaçan gidip demli bir bardak çay alıyordu. Diyorum ya macera arayanların pusuya yattığı bir gece olmuştu. Ses geldiğini mi? sorasınız hafif yerinde sağa sola hareket ettiğini söyleyeni mi sorasınız en ufak bir sesi büyütüp sadece kendimize korku veriyorduk.
Ne kadar vaktin geçtiğini bilmiyorum. Bize doğru farlarını büyüt büyüte bir siyah araç geldiğini gördük. Gelen kişiler kolluk kuvvetleri ile konuşurlarken. " bomba imha ekibini göreve davet ettiniz mi?" sözünü daha net anladık. Yüzümüzde belirleyen "eyvah" ifadesi ile bir birimizin yüzünü yeni görmüş gibi öylece birbirimizin yüzüne bakındık. Ahmet ağabeye birden ilişti gözüm "yahu bu olay olurken sen korkundan niye yedi büklüm oldun. Dedim.
Ahmet ağabeyi "çok iyi tanıyorum o beyaz çuvalı, çünkü geçen sene internet de bir testere almıştım.
Çuvalı da eşime nereye attığını bir türlü hatırlayamadı ta ki bu gün onu yola atıldığını görene kadar" dedi.
Ahmet ağabeyinin korkusunun nedeni çuvalların benzeşmesi görünüyordu. Bu olayda sadece " Bir kum tanesiyim ama çölün derdini taşıyorum."gibiydi.
Ahmet ağabey ile konuştuklarımıza kulak kabartan bir iki adam birbirlerinin yüzüne bakıp "tamam çuval bunun olduğuna göre çuvalının içinde yatan cesedin sonunda bu hazırlamış imasından bulundular.
Bu sefer benim içime bir korku düştü "yahu saatler önce birini öldürmeye kalkan adamla yan yana oturuyorum ben" genelde çok kitap okurum bilim kurgu gibi" keşke cinayet romanları okusaydım." belki olayın seyrini değiştirecek fikirler üretirdim. " Kabul edilen bir yanlışlık, kazanılmış bir zaferdir…
İnsanın bilmişliğine kızmadım hiç bir günüm yoktu. Aslına bakılırsa çok şeyi bilenin böyle bir durumda işe yaracağını göz ardı etmiştim.
Gecenin bir yarısı birden herkesin uyduruk hikâyelerini dinliyorduk. Artık bana gına gelmişti ki. Ahmet ağabeye dönüp onların kayıp çuvalın kayıp tarihi hatırladığını sordum. Aklına kalabalığın arasında neden olmadığı eşi geldi ."kayıp tarihini o biliyor "dedi.
Konuştuklarımızı dinlemek de olan delikanlılar Ahmet ağabeyinin eşini alıp geleceklerine gönüllü oldular. Bir rahatlamış herkes ve düğüm noktası olan kadını başladık dört gözle beklemeye.
Gecenin verdiği sesin gürlüğü, o kadar his ediliyordu ki. Gençlerin Ahmet ağabey’in evinin kapısına vurma sesini bile duyuyorduk.
Ne git gitmedi gençlerin market poşetlerinin çıkardığı haşır haşır huşur sesler ile kadını alıp geldiler.
Ahmet ağabeyin eşi uykudan uyanmış, iki tel kalmış saçları renk renk bigudili ve bakışlar mat, kese kâğıdına benziyordu.
İlk insanların neden burada toplandıklarını sadece sora bildi. Cevap sizinde tahmin ettiğini gibi yolun ortasında kırmızı bir sıvının aktığı çuval idi;.
Ahmet ağabey eşini kollarının arasına alıp "senin o çuvalın içinden olacağını bile düşündüm. Çok şükür sen değilsin "dedi.
Eşi duygusallıktan uzak biri olduğunu düşündüğü Ahmet ağabey’e daha bir sokulmuş sırtını küçük bir bebeğin sırtı gibi adeta pışpışlıyordu. "Siyah da beyazın zıttıdır ama yanına en çok o yakışır."