- 173 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
AŞK
AŞK
Aşk böyle bir şey arkadaş;
Kapını çaldı mı bir kere, veba salgını gibi yayılır.
Kanser gibi hücrelerine işler.
Gıdım, gıdım, içten içe eritir yok eder insanı!
İlk zamanlar oh be dersin. Hayat varmış.
Ömrüme ömür katacak diye iyimser bir havaya kapılır o rüzgârın etkisiyle ayakların yerden kesilir.
Ne zaman kapını çalacağı da belli olmaz.
Zaman ve mekân mevhumu bilmez. Vurdumduymazdır aşk.
Yaş, cinsiyet, din, dil ve etnik köken olmadığı gibi, sınırda tanımaz.
Acunun nüvesinde aşk, aşkın nüvesinde sen varsın artık.
Bir obruk gibi içine çeker, bir hortum gibi göklere çıkarır.
O anda sarhoşsun ve hiçbir şeyin farkında değilsin.
Gözünü açıp da kendine geldiğinde, bulutlar üstünde görürsün kendini.
Ki herkesin, hepimizin hayali de böyle bir aşka düşmek değil mi zaten?
Aradan zaman geçer.
İçine düştüğün sarmalda maşuk’un seni ne kadar ezebilirim?
Ne kadar sindirebilirim?
Ne kadar tahakkümüm altına alabilirim çabasını fark edersin.
Ama çaresizsin.
Çünkü aşık olan maşuk değil, bizzat senin kendinsin.
Ya bu tahakküm altına girecek ve ya üstünde gezindiğin bulutlardan tepe taklak kafanın üstüne düşeceksin.
Tercih tamamen sana aittir.
Belki zamanla düzelir, o da beni sever, o da bana aşık olur dersin.
Ama nafile.
Aşk kanser gibi hücrelerine yavaş yavaş işler.
Gece ve gündüz anlamını yitirmiştir.
Gündüz hayalinde, gece düşünde bir an olsun yalnız değilsin.
Birazcık kendime geleyim, birazcık başka sorunlarımla ilgileneyim dersin, o anda bir köle çalıştırıcısı gibi kırbacını yüreğinde şaklatır.
Bir kez daha canın yanmıştır.
Hiçbir şeye anlam veremezsin. Anlam vermiş olsan bile her şey sana anlamsız gelir. Senin için anlamlı olan bir tak yüreğinde yaşattığın aşktır.
Kendini sorgulamaya başlarsın.
Ben onun için kimim?
Ben onun için neyim?
Beni yüreğinin neresinde taşıyor? Ki acaba ben de onun yüreğinde var mıyım? Var isem yüreğinin neresindeyim? Bir kurt gibi içini kemirir durur.
Maşuk’a sormaya karar verirsin. Aldığın cevaplar hep kaçamak cevaplardır.
Sana aşığım dersin. Maşuk’tan cevap gelir; biliyorum. Der.
Seni seviyorum dersin. Maşuk’tan cevap gelir; biliyorum. Der.
Ama ben senin beni sevip sevmediğini bilmiyorum!
Ama ben senin bana aşık olup olmadığını bilmiyorum!
Daha fazlasını soramazsın. Çünkü kaybetme korkusu da yüreğindeki kansere eşlik eder. Daha fazla üstüne gidersem reddeder. Yıldırarak kaybederim! Bütün bu ikilemler kanserin stres yoluyla iliklerine kadar işlemesine sebep olur.
Derken kıskançlık salgını da ortaya çıkmıştır. Maşuk ne yaparsa takiptesin. Her devinimini kontrol etmektesin. Acaba, acaba, acabalar çuvaldızı ha bire batırmaktadır.
Kendini toparlayıp ta maşuk’a beni seviyor musun, sevmiyor musun sorusunu soramazsın!
Seviyorsan bunu bir kere olsun göster.
Sevmiyorsan, açıkça seni sevmiyorum de ve bir merdiven uzatta çıktığım bulutlardan basamakları kullanarak ineyim. Yok. Ne sen bunu sorabilirsin, ne de o açık olup sana, seni seviyorum, ya da sevmiyorum diyemez. Ne var ki senden ilgi ve alakasını da kesmez. Çünkü amaç zaman ve mekânın uygun olmasını beklemektedir. Öyle bir anda üstüne uzandığın bulutları altından çekecek ki kafan üstüne çakılasın! Lakin zaman hem senden, hem ondan çok şeyler alıp götürmüştür. Hele bir de bazı konularda yalan konuştuğuna, şahit olmuşsan, bu sefer yüreğindeki aşk kanseri kronik bir vakaya dönüşür. Mutasyona uğrar ve seni öldürme yerine süründürmeye başlar. Artık düşünme kabiliyetini dahi yitirmiş, yastık döşek yatmaktasın. Yaşamın tadı tuzu kalmamıştır. Yediğinden içtiğinden zevk almıyorsun. Ellerin yukarıda, dilin duaya pelesenk olmuştur. “Allahım al canımı da kurtulayım.” O anda bile Maşuk senli değildir. Başka alemlerde gezinmekte, başka düşlerde uçmaktadır.
Aşk iki kişiliktir söylemi bile anlamını yitirmiştir. Ki doğrusu da budur. Aşk iki kişilik değil, aşk bir kişiliktir ve bunu Aşık olan yaşar. Maşuk ise, araçtır.
Kısacası aşk, bir kaşık bal ile içilen zehirdir içmesini bilene. Aşk, asidir. Aşk, zaman, mekan, dil, din, ırk ve sınır gözetmez. Aşk mazoşisttir. Aşk, kanserdir.
Efkan ÖTGÜN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.