- 196 Okunma
- 1 Yorum
- 3 Beğeni
Ellerim Kaderimin aynasıdır
Kırklı yıllarımın koynunda
Ergenliğim ağlıyor
Ne yapsam da
Kırkı çıkmayan bir bebek misali
Lokmamı ağzıma götürmeyi öğrenmeden
Tomurcuğa durup çiçek açmadan
Göğsümden Bebek emzirmeye büyüdüm
Boyum fidan gibi
Belimi saran kuşağın boyu bir karış
Çırpı gibiydi bacaklarım
Anamın ilk çocuğu
Babamın dokuzuncu kızıydım
Bir gece
Yün döşekte üç gardaşımla uyudum
Ötekisi gece ise el koynunda uyandım
Üç ihlas beş felak
Üç beşte nas okudum
Her Gece yarısı tatlı uykumdan uyanıp
Teheccüd namazı kıldım
Kuşluk vakti geldiğinde
ilmek ilmek Kur’an okudum...
Takatim yettiğince
Bin dereden bin bir çeşit taş taşıdım
Başımdan tutuverip
Ayakucuma kadar kurşun döktüm...
On cami çeşmesinden bardak bardak su içtim
Kendime kah höllük eledim,
Kah kundak diktim.
Kah öldüm sandım kefen biçtim...
Ay kızım, belki inanmazsın
Boylu boyumca evlât büyüttüm
Ben yinede kırkımı çıkaramadım
Pamuk yanakları çene hizasına kadar düşmüş
Kendini hala kırk yaşında zanneder sermin teyze
Peki genç kızlığım hani neredesin
Hangi yılın hatırasında
Hangi günün gölgesindesin? derken
Ellerini açıp
Ay kızım, işte aha burdaymış dedi
"Hani nerede? sermin teyze" dedim.
"Narin kızım görmüyor musun?"
"Kız ah’a burada ya diye güldü."
Avuç içleri
Ellerinin üstüne göre daha güzeldi.
Narin bak kızım
Kaybolan yıllarımı avuç içlerimde buldum
Dedi ve püf diye üfledi.
Al bak yok oldu dedi.
Sonra ellerinin üstünü önüme uzattı
İşte bu çizgiler bu Çiller benim hayat hikayem
Hergün insan kendi hikayesini okurmu?
Ellerimi gördükçe aynaya bakmıyorum
Niye bakayım ki? Yüzüm de ellerimin aynasıdır
Kırışmış, Çiller ile dolmuştur
Velhasıl anlayacağın
Ellerimde yok olmuş bir hayat.
Yüzümde,
Doğum da bebeğini kaybetmiş bir annenin
Göğsünden boşluğa damlayan süt kadar acı vericiydi benim için yaşamak...
Ellerim Kaderimin aynadır!..
#hüzünlükent
YORUMLAR
Pencereyi kapat, karanlık dışarıda kalsın ve sus; çünkü kırklı yıllarımın koynunda ergenliğim ağlıyor. Ne yapsam da kırkı çıkmayan bir bebek misali, lokmamı ağzıma götürmeyi öğrenmeden, tomurcuğa durup çiçek açmadan, göğsümden bebek emzirmeye büyüdüm. Boyum fidan gibi, belimi saran kuşağın boyu bir karış, çırpı gibiydi bacaklarım. Anamın ilk çocuğu, babamın dokuzuncu kızıydım.
Bir gece yün döşekte üç gardaşımla uyudum, öteki gece ise el koynunda uyandım. Üç ihlas, beş felak; her gece yarısı tatlı uykumdan uyanıp teheccüd namazı kıldım. Kuşluk vakti geldiğinde ilmek ilmek Kur’an okudum.
Ama şimdi, sevişmek intiharın sivri aklıdır; müneccim *oku yemiş amcalar sıçmalıyor televizyonlarda. Sınır boylarında yelelerinden kan damlayan küheylanlar, sınır godoşları ve bedelli vatan seviciler arasında vicdanını cüzdanında arayan koskoca adamlar...
Ay, senin kırkın mı çıkmadı? Rakı süzülen tavus kuşu dizelerini topla bakalım, gecelerden ve Godot’a bile geç kalmış uğultulu aşklarını.
Tüm dillerde seviştik seninle, ağlaştık iki göz iki çeşme. Gülüştük yerlerde sürünerek; utanmaz ve sütbeyaz. Satıldık ve öldük bin bir yüzümüzle, ama niye bir kez bile tüm dillerde konuşamadık seninle?
Gecelerin mazgallarına akarken küf ve irin; evet, çok kanamalı bir şehir, çok kanamalı bir memleket, çok kanamalı bir dünya. Peki biz korkar mıydık ki hain şâirlerden? Tanrı'nın kitaplarının süslü ayraçlarında gizlediği bir şey mi vardı?
Ellerim, kaderimin aynasıdır!