Uykuda Zaman
"Zamanın ve mekanın çok ötesinde gönül verdiğim, hasretini çektiğim, canımın en içi"..
Yeni tuttuğum evin duvarında yazılıydı bu ifade. Emlakçının talebine karşın sildirmek istemedim. Zaten bir başıma yaşayacaktım, gelen gidenim de pek olmayacaktı. Hatta bizim Sertaç’ı da saymazsak kimseye anlatmak zorunda kalmazdım bu meseleyi. Yine de nedense bu yazıyı yoketmek içimden gelmedi.
Ankaradakilere yalvar yakar sekiz senenin sonunda tayin zamanı şehir değiştirmiştim. Bu şehire yabancıydım ama yine de burada yaşamak istiyordum. "Yaşamak" galiba sadece yaşamak istiyordum. Her gün birbirine küs gibi yaşayan o memur tayfasının içerisinden sıyrılmak ve sevdiğim insanla aynı havayı solumak.
Eşyalarım henüz gelmemişti, bir sonraki güne ancak yetişecekti. Dışarıda birşeyler atıştırdıktan sonra eve gelip montumu yere serdim, hava biraz serin de olsa Ankara’ya göre pekala sıcak sayılabilirdi. Duvardaki yazıyı karşıma alıp dış kapıyı da karşıdan görecek şekilde huzurla uykuya daldım.
Sabah olduğunda "O" karşımdaydı..
"Ben, Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesi, mutlak bir hakimiyet zincirinin son halkası"..
Elim ayağım titriyordu ama kıpırdayamıyordum. Meğer benim de korkularım varmış. Bembeyaz bir hayalet karşımda kollarını açmış bana birşeyler anlatmaya çalışıyordu. Ben rüya mı diye kendimi cimciklerken kolum acımıştı. Rüya değilse neydi, hayal mi!
"Uyan ey insan uyan, artık uykuda zaman"..
Yoksa Azrail, ölüm dedikleri bu muydu! O an anladım ki kendi ölümüne bile alışabiliyormuş insan. Karşımdaki o varlığı hergün görüyormuşum gibi sakince doğruldum. Hatta artık söylediklerine kulak veriyordum. Dahası kendisinden öte konuştuklarını merak ediyordum. "Uykuda zaman"..
"Mor bulutun altına yağan yağmurda yıkan, varmak istediğin yere ancak gidersin o zaman"..
- Kimsin sen!
Uyandım, oturdum, ağladım..
Kimseye hiçbirşey anlatamayacak kadar sustum. Anlatabilecek birşey değildi. "Karabasan" yahut "kâbus" der geçerlerdi. Yine de kendime konuşabiliyordum. Çünkü benim anlayışıma göre hiçbirsey anlamsız varolmazdı. Asıl daha garip olan bir düşüncem vardı. "O" misafirdi.
Ertesi gün nakliye aracı gelmedi. Dahası kendilerine de ulaşamıyordum. "Bir aksilik mi oldu acaba" diye düşünürken bir gün daha beklemeye karar verdim. Eve geçip kendimce hazırlandım. Çünkü O’nun yine geleceğini düşünüyordum, hatta emindim.
"Beyaz bir karartıdır hayat, mavi bir noktadan ibaret, otur da şu gökkuşağının en ortasındaki yeşili seyret"..
Yeşil..
Pencereden dışarı baktığımda sırasıyla o yedi rengi gördüm. Sonra o en ortaki yeşili..
"Hazırlan, o mor bulut az sonra üstünden geçecek"..
Arkam O’na dönük şekilde ayaklarım havalandı ve pencereden dışarıya uçtum. Uçtukça hafifledim, hafifledikçe sevdim o rüzgarı. Yağmur başladı ve herşey silindi gözümden ve dahası herşeyden silindim ben.
..
..
- N’aptın ev işini, müşteri çıkmadı mı hala?
- Dediğiniz gibi memur birisini buldum Sühandan Hanım. Yarın Ankara’dan gelecek. Kaporasını da aldım.
- İyi madem, duvardaki yazıyı da sildir bari. Benim özelimi bilmesine gerek yok kimsenin.
- Tabi efendim, merak etmeyin.
Ev sahibi Sühandan Hanım emlakçıdan çıktıktan sonra yıllarca oturduğu evini nasıl birisinin tutacağını düşünüyordu. O evde yaşadıklarını, onsekizinde intihar eden kızı Züleyha’yı..
Züleyha ne bulmuştu o çocukta, onun için intihara değer miydi, yada gerçekten kendisi istemese bile kızını o gence vermeli miydi. Eğer aralarına girmeseydi belki de kızı hala yaşıyor olacaktı. Sühandan Hanım bu vicdan azabıyla hayatına devam etmek zorunda olduğunu anlamıştı.
Akşam ajanslarda geçen Ankaradaki o nakliye aracının da aralarında bulunduğu zincirleme trafik kazasını kimse ferketmeyecekti.
..
..
- Otopsi raporu geldi Savcı Hanım, buyrun.
- İlginç. Hem tayin istemiş hem intihar etmiş. Bir insan neden tayininden hemen sonra intihar eder. Geldiği yerde de yapabilirdi bunu. Bir alakası var mıymış bu evle bu gencin?
- Hayır Savcım ama ev sahipleriyle bir alakası var.
- Nasıl yani?
..
..
- İnsan hiç tanımadığı birisine aşık olur mu kızım! Sen deli misin..
- Seviyorum anne. İlk defa seviyorum ve sevildiğimi de biliyorum. Bunun için görmeme gerek var mı? Kör olsaydım sevemeyecek miydim?
- Ne halin varsa gör ama ben hayattayken olmaz bu iş. Boşuna ümitlenme. Hem sen..
- Hem ben topalım değil mi? Bir ayağım aksıyor diye kimse beni sevemez..
- Oğlana söyledin mi bunu? Hayır. Çünkü korktun. Seni reddetmesinden korktun. Daha birbirinize dürüst değilsiniz..
..
..
- Bir kız için sen Ankaralardan tayin al gel, kız senin telefonlarını bile açmasın.
- İşine bak Sertaç. O meseleyi de bir daha açma.
- Nerde oturuyordu bu kız? Bu semtte değil mi! Sen onu görebilme umuduyla tuttun burayı. Belki de hayaller kurdun. Aptalsın oğlum sen. İş ciddiye binince korktu kız işte. Bu kadar basit.
- Sana bir daha bu mevzuyu açma dedim!
..
..
- En çok hangi rengi seviyorsun?
- Söyleyeceğim ama gülme sakın!
- Söz gülmem Züleyha.
- Biliyor musun, en son gökkuşağının o en ortasındaki yeşil kaybolur. O yüzden en çok yeşili seviyorum..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.