- 229 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BABA OCAĞI ( Dr.ADEM)
Babamın baba ocağı olan Zara’ya yakınlaşma his ile bütün bedenim zangır zangır titriyordu. Gurbette olan herkes gibi bir bekleyenim olması bana ayrı bir hava katardı.lakin gözü çıksın şu feleğin anamı babamı da çok erken alınca benden..🙂
Yinede güzel izler bırakan kişilerdi aile fertlerim mesela köyde en çok teyzenin biri çıkıp bana babamın çocukluğu ve gençliğinden bir şeyler anlatmasından elbet büyük keyif alırım.
Fakat beni burada ailemin daha çok yaşanmışlığı bekliyordu. İlçeye gelmem ile alış veriş yapmam gerekti. Çünkü gittiğim eve beni görmek isteyenler ağızlarını tatlandıracak şeker, Baklava almakla işe başladım. Meyve, kuru yemiş almam geçmişim annemin dedeme gelişlerinde kalma idi; kısaca bu güzel ikramlık kültürünü iyi bilmem daha çok anneme borçluyum.
memleketim diye söylemiyorum.güzel olanın hakkını teslim etmek gerekirse,Kendi memleketimin dağları, kızıl ırmağın akışı yaşadığım diğer memleketlerden öte bir güzellikti.
Radyoda dinlediğim türkünün de hakkını veriyordum. Türküyü bir ben; bir de yöremizin Türk halk müziğinin güzel sesi Tülay Maciran söylüyordu
"Sevdan alnım karası
Sızlar gönülden yarası
Tabip bulamaz çaresiz
Sendemi dermansız çıktın sen
Gelip beni benden aldın
Bu başıma bela saldın
Hırsız gibi benden çaldın
Yıllarıma ver bana
Yollarımı ver
Dalımdan kopardığın
Güllerimi ver"
Türkülerle köye giriş yapmam. Bütün köyde yaşayan yaşlı teyze ve dayıları evlerinin balkonuna dikmişti. O kadar güzel binalar yapılmış ki buranın fakirleri gitmiş; zenginleri geri dönüş yapmışlardı.
Sonbahar gazelli gibi buranın topraklı ve dar yollarından. Bir o yandan bir bu yandan savruldum.
İki inek önüne katmış gelen amcayı görünce. Hemen aracın motorunu ıstop edip ve araçtan dışarı çıktım.
Birileri amcaya geleceğimi fısıldanmış olmalı ki "hoş geldiniz doktor bey oğlum "dedi ve elimi, sert esmer elin içine aldı. Diğer elini omzuma atması buralarda bir sevgi belirtisiydi.
Amca ile hal, hatır etmemiz devam ederken. Köyün diğer yaş almış dayı ve teyzeleri gelmez mi? etrafım bir iki saniye sonrası her 5 yılda bir nüfus sayımı gelen memur gibiydi. Onun adı bu; soyadı şu derken. Asıl aranan adam Şinasi dayı neredeydi.
Çocukluğumda annemle her yaz köye gelirdik ve ben yaşlarında çocuklar gençler ile dolu idi;
ya!şimdi yaşça yorgun insanların olması doğrusu biraz içimi sızlattı. Bu köy adına sevindiğim olaya gelince bahçelerde meyve ağaçlarının olması ve gerdanı beyaz evler yapılmasıydı.
Etrafım saran akrabalar beni misafir etmek için can atıyorlardı. Çünkü hepsinin ayağına bir doktor gelmiş; nasıl faydalanmayacaklar değil mi?
bir teyze işi ileriye götürüp sırtını dinlememi istedi. Sonra teyze az dinlenip öyle bakacağıma ikna edecek oldum ki’ Diğer teyze yaptırdığı takma dişlerinin yara yaptığını söyledi…
Sanırım doktorluğum eski Türk filmlerde ki doktorlara benzedi. bir çocukları okutan öğretmeni eksikti "hadi burada birde kız bulup aşık olayım "dedim
En nihayetinde Şinasi dayı koca bir dağ parçasından. Kopan taş misali yuvarlana yuvarlana yanıma geldi. Dün akşam geleceğimi tahmin etmiş ve hiç uyumadığını anlatınca doğrusu üzüldüm. yolumu gözleyen biri varmış bense kimsesizliğe başımı gömüp ağladım; ağladım dün gece otel odasında.
Şinasi dayının evi yakındı. lakin yorgunluktan bir adam atmaya gücüm yoktu. Şinasi dayı aracımın sağ koltuğa oturtup çıktık yola işte bana vay dedirtecek olaya bakın siz. Şinasi dayı bu asrın padişahı olmuş, yaptığı bu güzel evle.
Çocukluğumda göze denilen genel de halk arasında. Yara ve kurdeşene iyi geldiği söylenen bir su vardı. Öyle gürül gürül akmazdı. tam tersi bir küçük parmağım kadar akardı.
Kıyısında büyüyen ağaçlar kuruyup kesilince. Ağaç köklerinin birinin üzeride bolca taze çivi çakılıydı.
Üniversiteye hazırlandığım; sene, "oğlum büyük adam olup buralara gelsin "diye. Annem benim içinde. bir yeni çivi çakmıştı. Bence büyük adam oldum da. Büyük adam olduğumu o kuru kütük görebildi. Ne yazık ki bir anacağım görmedi.
Yaklaşık iki saat oldu geleli eskinin yanında bir ben kalmış ve bu köyde her şey yenilenmişti…
Eve,geçtiğimizde Sırma teyzenin sımsıkı sarılması ile karşılaştım. Benim gelişimi biri daha bekliyormuş olduğunu öğrenince bir tuhaf oldum. Gerçekten bu kadın milleti fena bir şeydir. Bunca yıl nasıl beni unutmamış yahu! kırkını devirmiş bir adamken on yedilik ergen gibi yüzüm, ellerime kadar bir alev düştü..
Yine ben eski türkü filmlerinde bir sahnesinden kendime bir rol seçip yıllar sonra köyüne gelen okumuş doktor bir adamım ve kendisini bekleyen sevgilisi hiç yaşlanmamış omuzları yıkılmamış da. hayatında.Bu kız neyin peşinde ve beni beklemesi hiç inandırıcı değildi.
"En tehlikeli insan tipi az anlayan, çok inanandır."
Anton Çehov
Beni halen sever gibi duran hanım kızın Adı Maide idi; Evleri çeşmeye yakınlığından dolayı sıklıkla gider çeşme başına ve uzaktan gizli gizli onu izlerdim. Başak sarısı saçları, beyaz tenine o kadar yakışırdı ki! elbiseleri evin penceresine salınan tül perdeye benzerdi. Acaba halen öyle güzel midir?
Köylük yerde zor idi; bir kızın yakına varıp oturmak. Fakat kalbimizin birbirine tanış olmasını sağlayan halamın kızı gönül oldu. Dam başlarında kuşlar gibi tüner saatlerce laflaşırdık.
Onun hayalleri beyaz elbise, tül çorap ve topuklu ayakkabılarıydı. Benim ise Arabamın rengi kesin kırmızı olacaktı. Belki de o yüzden bu arabayı görünce hemen aldım.
Ben büyük şehirde büyümüş oraların her piçliğini bilirken. Kıza öpmeyi ufak oyunlar öğretmez miyim? öğrettim fakat daha Sonrası şans yüzüme gülünce onu değilde gözlerimin içine gülecek çok çok kadınla oldum..
Bu garibi ise gazete ilanın bulduğu bir Laz oğlana kaçmış ama her şey dediği gibi olmayınca geçen yıl boşanıp köye gelip birde tarım kredisi çekip ve arıcılığa başlamış.
beni beklediğini öğrenince Sıram teyzeden. içime bir korku düştü İtalya gezim sonrası; Emir Ali oldu. burada bir evlat daha çıkarsa vay benim halime.dedim...
Adamın derdi, başka; benim başka. Şinasi dayı biz yatana kadar geliş nedenimin üzerinden çokça seçenek anlatı durdu. Nerede ise gecenin bir yarısı beni alıp Zara’da ne kadar resmi kurum varsa gezdirecekti.
bir noktaya kadar bende ki kafa deyip oflaya püfleye bana yapılan yatağın içine gömülüp kalmışım.
Sabah altı buçuk da ve büyük olasılıkla evin mutfağın da. Hiçte yabancısı olmadığım tencere tabak sesleri geliyordu. Kesin Sırma teyze bu savaşın komutanı kazanmaması da imkânsızdı. Ha bu arada Şinasi dayı sert bir erkek görüntüsü veren de. Asıl evin kural koyucusu Sırma teyzedir. Kahvaltımızı lüks bir yerde bile bulamayacağım evin balkonunda yaptık...
Ve beni anlatan değil de. onları anlatan bir güne hazırım...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.