- 120 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
CİNAYETLER.
ÜLKEMİZDE İŞLENEN CİNAYETLER.
Çok uzun yıllardır Türkiye’nin okuyan, anlayan insanlarının vicdanında kanayan bir yara, failleri meçhul bırakılan siyasi cinayetler. Aileler eli erdiğince yakınını unutturmamaya çalışsa da, bireysel çaba ve etkinliklerin geniş kitlelere ulaşamadığı da bir gerçek. Gerçekleştirilen anmaların da çoğu zaman, alışılageldik bir formaliteyi yerine getirmenin ötesine geçmediği rahatlıkla gözlemlenebilir. Süreçte ailelerin çoğunlukla sonuçsuz bir hukuk mücadelesiyle karşılaştığını ve alanlarının daraldığını da söyleyebiliriz. Böylesine acı deneyimden gelen ortaklığı yaşayanların ise bir araya gelip bir platform çatısı altında birleştiğini, birbirlerinin yaralarını sardığını, dahası yine birbirlerinin yürüyen hukuk mücadelesine manevi destek olduğunu vurgulamak ise şaşırtıcı olmaz. Ne acı ki, adaletin sağlandığı ülkelerde ne faili meçhul cinayetler olur ne de aileler kendilerinin ve toplumun yarasını sarmak için sürekli bedel ödemek durumunda kalır.
Ülkemizde faili meçhul cinayete giden simge isimlerin aileleri ilk defa, 1980 yılında öldürülen yazar Ümit Kaftancıoğlu ailesinden Canan Kaftancıoğlu’nun çabasıyla bir araya geldi. Sıcak bir haziran günü, babalar günü etkinliğinde buluşan, bu coğrafyada yaşamının önü kesilmiş on altı aileydi. Hatta etkinliğin adı: “Benim Babam Bir Kahramandı” idi. Bu isim kimseyi yanıltmasın. Aileler, kahraman babalar yahut kahramanlaştırılan babalar düşlemediler. Hatta Brecht’in ‘Galilei’ oyununda geçen, “ne yazık kahramanlar yetiştiren toplumlara…” söyleyişi zihinlerindeydi. Yalnızca hayatlarının çok çeşitli dönemeçlerinde yanlarında olan, iyi ve kötü zamanlarında sarılabildikleri babalarıyla hayatlarını sürdürmeye niyetlendiler. İstediler ki, devlet kahraman olsun, babalarını, bu ülkenin de yazarlarını, şairlerini, gazetecilerini, aydınlarını korusun! Etkinliğin amacı Türkiye’nin yaşanılası bir geleceğe sahip olması için kahramanca ölümün üstüne yürüyen bu onurlu insanları yeni kuşaklara güçlü ve doğru bir şekilde anımsatmaktı. Sadece nasıl değil aynı zamanda neden öldürüldüklerini bir kez daha düşündürmekti. Etkinlik sonrası sürdürdükleri görüşmelerde, ruhlarının ve akıllarının ne kadar çok birbirine benzediğini sevinç ve gururla gördüler. Bir aile olduklarını hissettiler. Aileye her geçen gün yeni bireyler eklendi; üzülerek gördüler ne kadar geniş bir aile olduklarını. Bu isimleri gelecek kuşaklara doğru taşımayı hedefleyip toplumsal belleğimizi diri tutma adına birlikte neler yapılabileceklerini konuştular. Bu konuşmalar sırasında tüm ailelerin geçmişte yaşadıkları ve karşılaştıkları hukuksuzluğun birbirinin neredeyse aynısı olduğuna tanık oldular.
…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.