Kaybedenler Kulübü
- Lütfen bu yazıyı siler misin?
- Neden?
- Veli toplantısı var hafta sonu..
Derin bir sessizlik oldu. Sadece ikimiz arasında degil, tüm sınıfta. Herkes bizi biliyordu. Biraz da çekiniyorlardı benden. Onlara göre zeki ama bir o kadar da asi ve tehlikeliydim. Beni iyi tanıyorlardı. Bunu bir başkası söylemiş olsaydı ona nasıl tepki vereceğimi az buçuk tahmin ediyorlardı.
- Peki..
Daha lisenin ilk gününde anlamsız bir şekilde sadece tek bir kere göz göze geldikten sonra düşmüştü bu his bana. İçim gıdıklanmıştı. Bir zaman sonra sırama kazıdığım bu ismi şimdi yine kendi ellerimle silecektim.
Ürkek bakışlar altında yanımdan ayırmadığım çakıyla kazıyarak sildim o ismi. İki yıllık sıra arkadaşım Sertaç bile tek kelime konuşamadı. Çünkü ilk kez yeniliyordum. Hem de sevdiğim kız tarafından. Bin yıl sürecek bir mağlubiyetti bu.
Her yarı yıl ve sene sonu tatiline gireceğimiz o günlerde onun yanına giderdim. Sadece o zamanlarda kısa bir müddet konuştuktan sonra hep kendinden emin bir şekilde beni kendi sonsuzluğuma uğurlardı. Yine de adımız çıkmıştı. Bana düşense platonik aşık kısmıydı. Hatta bir defasında bana "bak Alev de seni seviyor, sen de git onu sev" demişti de gülmüştüm.
- Güzel kız Alev.
- Evet, hatta senden daha güzel.
- O halde?
- Ondan da güzeli vardır. Mesele güzellik mi!
- Ya ne?
- Anlatabilsem şu an sevgiliydik zaten..
O zamana kadar okulda birilerinin Serpil’e yaklaşmaya cesaret edebileceği hiç aklıma gelmemişti. Duydum ki bir öğretmenimizin oğlu Serpil’e çıkma teklifinde bulunacakmış. Sadece okul koridorunda onun üzerine yürüdüm ve hiçbirşey söylemeden yanından geçtim.
- Çocuğu sen mi korkuttun?
- Hayır, yeminle tek bir kelime etmedim.
Bu defa zamanın Süper Lisesinde dördüncü sınıfın son gününe gelmiştik. Az sonra tüm okul dağılacak ve belki de bir daha birbirimizi göremeyecektik. Bugün birşeyler yapmalıydım.
- Senden ilk ve son kez birşey rica edeceğim.
- Söyle bakalım.
- Bugünü beraber geçirelim. Sonrasında sen yoluna ben yoluma. Seni daha rahatsız etmem.
Kısa bir süre düşündükten sonra kabul etti. Çünkü onun için güzel bir teklifti ve benim de sözümü tutacağımı biliyordu.
Çağlayan’dan Şişli’ye, ordan da Osmanbey üzerinden yürüyerek Taksim İstiklâl Caddesi’ne çıktık. Yürümeķten üşenmiyordu. Galata’dan Şişhane’ye, ordan bi zikzak yapıp Tophane, Sirkeci ve sonunda Gülhane Parkı’na. Bu arada simit ayranla başlayan keyfimiz, balık ekmek ve kâğıt helvayla bitmişti. Gülhane Parkı’na vardığımızda iki de tavşan niyeti çekmiştik.
Akşam onu evine bırakırken anlamıştım ki değişen hiçbirşey olmamıştı. Son hamlemi de yapmış ve kaybetmiştim. O da bunun farkındaydı ve mutluydu. Çünkü artık onun hayatında olmayacaktım.
- Herşey için teşekkür ederim ama buraya..
- Sus lütfen, farkındayım. Hoşçakal.
Eve dönüş yolunda bardaktan boşalırcasına bir yağmur başladı. Yağmurla beraber içim de boşalıyordu. Bu yağmurlar onu bana unutturacaktı. Sırılsıklam eve vardım ve ertesi gün gerçekten de kendi hayatıma başladım. Kalbim sanki yerinden sökülmüştü. İçimde ona ait hiçbirşey taşımıyordum. Sanki son mızrak darbesini de almış bir ölüm olmuştum.
Öğretmen olmak isterken hasbelkader yıkılan lisemin yerine yapılan Adliyede memur olarak göreve başlamıştım. Tabi bu unutmak istediğim hatıralarımı taze tutmaya bir sebepti. Bunu ancak yaşayan anlar. Attığınız her adımda "acaba burda mı okuyorduk" diye bir iç sızısı.
Tam yirmi yıl sonra çalıştığım odaya o girdi. Elinde evraklar ilk masaya doğru yürüdü. Belki bir toplu taşıma aracında karşılaşırdık diye düşünüyordum ama bu kadarını beklemiyordum. Odadan çıkarken omzundan tutup yakaladım.
- Sennnn..
- Hayat..
Dosthane konuştuk. Boşanıyormuş. İki tane de kızı olmuş. Kader bu ya yine aynı toprak parçası üzerinde karşılaşmıştık. Son bir gayretle ondan yine birşey istedim.
- Bu günü de beraber geçirelim mi?
- Peki..
Yirmi yıl sonra yine aynı güzergâhtan aynı şeyleri yaparak Gülhane Parkı’na vardık. Özellikle aynı yemekleri yedik. En son bir tavşan niyetçisi de bulduk. Tam iki niyet çekecektik ki araya girdi.
- Buna gerek yok.
- Neden?
Elini çantasına attı ve cüzdanını çıkardı. Çok içerilerde bi yerde bir kâğıt parçası uzattı. Bu yirmi yıl önce çektiğimiz niyetti. O da benim gibi saklamış.
- Bana olan sevgin hiç değişmedi değil mi?
- Hayır, hiç değişmedi. Artmasına sen engel oldun, azalmasına ben.
Yine çok ağır bir sağanak başladı. Sırılsıklam olmuştuk.
- Seni neden hep reddettim biliyor musun?
- Sus lütfen. Merak etmiyorum. Bu hikayede aşk kazandı, biz kaybetsek n’olur..
Bu defa onu tramvaya bindirerek vedalaştım ama hala daha neden o niyeti bunca zaman sakladığını bilmem. Sorma cesaretini de kendimde bulamadım.
İki eski dost birbirimizi sonsuzluğa uğurladık..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.