- 335 Okunma
- 4 Yorum
- 9 Beğeni
DRAMATİK BİR PORTRE SAMİ BAYDAR ŞİİRİ VE MİTOLOJİ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
“Doğa, incelemen bir nesne olmak yerine bir özneye dönüşür’’ John Berger
1980 kuşağı içerisinde kendisine yer bulunan ve sanatını dramın beslediği ressam, şair ve öykücü Sami Baydar’ın şiirlerinde yazı boyunca mitolojik göndergelere yer verilecek olup, genel olarak şiirleri değerlendirilecektir. Şairin İstanbul- Merzifon hattında şekilenen sanat hayatı ve dramatik öyküsü resim ve yazın hayatının perspektifini oluşturmuştur. Bu aslında ‘’ tersten perspektif’’tir. Her sanatçı istanbul’da yaşamını sürdürmek için çaba sarf ederken, Sami Baydar Merzifon’dan Dünya İnancı’nı sürdürmeye çalışmıştır. Bunun herkes tarafından bilinen ana sebebi sağlık sorunsalı olarak kayıtlara geçirilmiştir. Şairin vefatı ardından yazılan yazılarda bu durum sıklıkla dile getirilmiştir. Şairin, Necmi Zekâ ile yapmış olduğu Kitap-lık dergisi sayı 76 (Ekim 2004) söyleşisinde bu konuya açıklık getirmiştir. Bu süreç şair için sonun başlangıcı olmuş ve Büyükbaba’sının adeta bir Zeus gibi üzerinde dolaşmasıyla, Merzifon’un Saat Kulesi’nin çanlarını dinleyerek hayatının kalan kısmını taşra sıkıntısı yaşayarak geçirmiştir. İşte bu Saat Kulesi çanları şairin göksel olanla irtibatı sağlayan melekleri resmetmesinde etken olduğu düşünülebilir. Şairin göksel olanla rabıtası sağlayan ve şairin Kuğu’su- yazımızın başlığında belirtiğimiz mitolojik bağlamın altın anahtarını bize vermektedir. Kuğu’nun mitolojik arka planı şairin ressam tarafıyla algıladığı, sanat tarihinde izler bırakan tabloların çözümlemesini oluşturur. Şair bulunla kalmaz , tavuskuşu meseliyle, Büyükbaba şiirinde annesine bunun nedenini soracaktır. Yazımızın ilerleyen bölümlerinde temas ettiğimiz kısımların açımlamasını yaparken, Türk ve Yunan Mitolojisinden alıntılarla şairin Kuğular ve Büyükbaba adlı şiirleri üzerinde durulacaktır. Şairin Charles Baudelair’in Kötülük Çiçekleri’nde geçen Kuğu şiirinden etkilenip etkilenmediği konusuna değinilecektir. Çünkü Sami Baydar’ın sanatı Paris Sıkıntısı’na sırtını dayamaktadır. Bu arada Alman Edebiyatından Necatigil tarafından çevrisi yapılan Rilke, Heine okuma alanına girmiştir. Giriş niteliğindeki bölümünden sonra, şimdi şiir ve mitoloji üzerine açıklamalar yaprak, Baydar’ın ‘’Kuğular’’ ve ‘’Büyükbaba’’ adlı şiirlerin üzerinde çözümlemesi okurun dikkatine sunulacaktır. Şiir ve mitoloji üzerine açıklamalarımızın kaynakçasını Aydın Afacan’a ait ‘’ Şiir ve Mitologya’’ üst başlığıyla Cumhuriyet Dönemi Şiirinde Yunan ve Latin Mitologyası (Doruk-2003) kitabı oluşturacaktır. Şiir ve Mitologya bağlamında Baydar şiirine bakışımızı şekillenmesi öncü kaynak olarak tarafımızca kullanılmıştır. ‘’Mitoslar, doğallıkla her şairin yaşadığı yere ve döneme, dünya görüşüne ve sanat anlayışına özgü biçimlerde şiire katılmışlardır. (Afacan-2003:47) Trajik çağına filozofu Nietzche’nin temel değerlendirmelerinde, Dionysosca ve Apollonca olarak adlandırdığı iki eğilim bulunur. Birinci eğilim, tanrı Dionysos’tan hareketle doğa ile içiçelik, acı ve tutku, çoşku ve taşkınlığı ; ikinci eğilim ise tanrı Apollon’dan hareketle denge, ölçü ve yetkin güzelliği dile getirir (Afacan-2003:27) Sami Baydar şiirinde tragedyanın boyutu, birinci eğilimin travmatik sonuçlarını kapsamaktadır. Bu tragedya izleği ‘’ Büyükbaba ’’ adlı şiirinde sürülebilir. Şairin, Toplu Şiirlerini oluşturan ‘’Dünya İnancı’’ adlı kitap (Baydar:Yky-2012) bundan sonra yapılacak alıntıların kaynakçasında yer alacaktır.
‘’ Büyükbabamın
güçlü mücadelesi
suyla ve toprakla
kralların bahçesindeki .‘’ ( s. 381)
Derken, çocukluk ve ilk gençlik yıllarının dominat karekteri Büyükbaba (Zeus’un) tanrıların tanrısının kontrolünde geçecektir. Şair, eğitimini almak için geldiği İstanbul’da sağlık sorunlarını yaşadığı dönemlerin kontrolü Büyükbaba’nın elindedir. Bu şiire, yazının ilerleyen bölümlerinde tekrar dönülecek olup, şimdi yeniden mitoloji ve şiir bağlamına Aydın Afacan’dan referanslarla tekrar dönelim.
‘’Mitoslar, ilk sözlü edebiyat ürünlerinden günümüze değin, şiirde döne döne işlenmiştir, Söyleyiş, motif ve izlekler yönünden şairlere esin kaynağı olmuştur, çocukluk döneminin deneyim ve birikimlerini taşıyan zengin bir kaynak olan mitologya, şiire sunduğu motifler ve izleklerle, kimi zamanda evrensel anlatım gereçleri olarak mitsel öğeler, şiire dipten dibe eşlik ederek şiir için çeşitli olanaklar sağlar. Bu durum, şiirin mitosla ilintisinin, şairlerin belli mitosları işlemesi veya çağımızın şairlerinin zaman zaman mitologya kaynağına uzanmaları ile sınırlı olmadığını gösterir. Şiirle mitos arasında temelde bir yakınlık vardır. Bir sanat yaptı olarak şiirin mitosla arasındaki bağı iki temel noktada ele alabilir. Şiirin kökeninin büyüye / mitosa dayanması ve imgesel düşünme..’’ (Afacan-2003:44)
Baydar şiirinde, Ressam Baydar’ın şiirine katkısı bu imgesel motiflerin dizgeye gelmesi ve bununda Kötülük Çiçekleri’nin Kuğu’sunun dönüşüme uğratılarak yapılması olarak okumak gerekir. Aydın Afacan, Batılı şairlerin mitologya’dan etkilenenlerini sıralarken, Baydar’ın okuduğunu bildiğimiz ve C.Baudelaire, A.Rimbaud, R.M.Rilke, T.S,Eliot gibi şairlerin adlarını saymaktadır. Ünlü İngiliz şair T.S.Eliot mitopoetik bir yöntem ileri sürdüğünü ifade etmektedir. Baydar’ın ressam tarafının besinlerinin kutsal göndergeleri resmeden ressamlar olduğu düşünülürse, şair Baydar’ında bu okuma ve alımlama deneyimlerinden istifade etmiş olacağı, ‘’Kuğular’’ şiirinin imgelem dünyasını Fransız cephesinden beslendiğini söylemek yanlışlanamayacak bir olguya dönüşürken, Türk şiir geleneğine eklemlenme gibi bir derdi olmadığı da sav olarak ileri sürülebilecektir. Baydar’ın şiirlerinde mitolojik öğelerin varlığını tesbit etmek direk bu şiirler mitolojik öğeler içerir, demek; Eco söylemiyle aşırı yorum hanesine yazılacak olmasa da, şairin beslendiği ressam ve şairlerin dünyayı anlamlandırma çalışmalarında kullandığı mitolojik arka plana bağlandığını söylemek özellikle yazımızda çözümleme merkezine almış olduğumuz Büyükbaba ve Kuğular şiirinde geçen motifler açısından bu yaklaşımı çözümleme merkezine almak yanlışlanmazda, Afacan’ın ifadesiyle, ‘’ Mitolojik ad kullanılmamış olmakla birlikte, bazı mitolojik öykülere ilişkin çağrışımlar taşıyabilir.‘’ (Afacan-2003:105) Sami Baydar şiirleri içerisinde , Kuğular ve Büyükbaba şiirleri böylesi bir arka plan taşımaktadır. Çıkış noktası, Ressam Baydar’ın imgelem dünyasına, ustalarının çağrışım dünyasıdır. Ressam Baydar’ın Belçikalı gerçeküstücü ressam Paul Delvaux( 1897-1994) 1948 yılında yapmış olduğu Leda, adlı tabloyu bilmediği düşünülemez ve bunun ardında yatan mitolojik anlatının ne olduğunuda. Bu anlatı özetle:
‘’ Leda, Aetolia kralı Thestios’un kızı ve Sprata Kralı Tyndrareos’un eşidir. Baş tanrı Zeus bir gece Olympos’dan çıkarak, gönül verdiği kız için Taygetos dağına iner. Karısı Hera’nın kıskançlığından korunmak içinde kuğu şekline dönüşür. Leda’nın yanına geldiğinde kız uyumaktadır. Kuğu kanatlarını birbirine çırparak etrafa güzel kokular yayar. Bu sırada Lenda uyanır, beyaz renkli ve parlayan kuğu’yu görür. Kuğu Lenda’ya ‘’hiçbir şeyden korkma ben aydınlık tanrısıyım ve istiyorum ki, sen birbirinin eşi olan iki çocuğun annesi ol’ der. Kuğu şeklindeki Zeus ve Lenda birlikte olur. Aynı gece Lenda, kocasıyla da birlikte olduğu için iki tane yumurta yumurtlar. Troia savaşına neden olacak olan, dünyanın en güzel kızı Helen ve Pollux ‘un babaları Zeus iken, Kastor ve Klytaimnestra’nın babaları Tyndareos’tur.’
Baydar’ın böylesi bir mitologya’dan yararlanmaması düşünülemezdi. Bu da şaire, Kuğular şiirinin penceresini açmıştır.
Türk mitologya’sında ise Kuğu, ruh sembolü olarak Orhun Kitabeleri’nde de kullanılır. Kuş, aynı zamanda ölümün ve cennetin de sembolüdür. Kamlar ruhu bir kuş şekline dönüştürülerek köknar ağacında bekletirler. Uçmak, ölümü anlatır. Kaz, karga, kartal, baykuş, kuğu şeklinde tasarlanan bu yardımcı kuşlar, gökyüzü seyahati sırasında şamana yardımcı olurlar. Şaman bazen onların biçimin alır, bazen onları bineği olarak kullanır. Mustafa Haykır’ın ‘’ Sanatta Leda ve Kuğu ilişkisi Üzerine Kolektif Bilinçdışı ’’ adlı makalesinde,‘’ İnsanlığı kolektif bilinçdışında yer alan arketipler olarak Leda ve kuğu’nun durumunu, genel olarak kadın erkek ilişkilerine dair cinsel göndermelere yönelik bir anlam taşırken, kişisel bilinçdışının etkisiyle, Leonardo da Vinci’de annelik rolü, Michelangelo’da fiziksel bir tutkuyla kendinden geçişi, mest olma durumunu, Leda tek başına ızdırap içinde can çekişmeyi, Boucher’de erotik çağrışımları ve kuğu’nun boynu ile fallik göndermeyi simgelediğini belirtmektedir.‘’
Baydar’ın Kuğular şiirine gelince:
‘’Uçar kuğu
sıcak ekmekler uçuşan bir fırının ağzına
sıcaklık öpüşürken terler
kuğular yıldızları kirletirler
gece körleşirlerde’’ (s.32)
‘’Bir kuğu görmedinizse mutlaka görün
ışıkla sıkılmış gibidir boyunları
ayrılacak yerde birleşirler ‘’ (s.33)
Bölümlerinde, o kolektif bilinçdışının fallik göndermenin çağrışımını yakalamak mümkündür.
Baydar’ın şiirinin son bölümünde, bu kez Orhun kitabelerinin Kuğu’sunun izi görülür sanki, Şair ölümü çağrıştıran final dizelerini yazar.
‘’ Pencere altına dek getiriyorlar
uykudan kaldırıp insanları
düşseniz sanki değiştireceksiniz her şeyi’ (s.33)
Şair sanki düşseniz ile (intihar ) çağrışımlı bir anıştırma yapmaktadır. Bu da kuğu’nun ölüm izleğini bize sunar.
Türk şiirinde şiir ve mitologya tartışması yeni bir olay olmadığından, bu konu Aydın Afacan’ın aktarmasıyla Nisan 1992 yıllarda Varlık dergisinde ‘’Mitolojinin izinde’’ başlıklı dosya da gündeme getirilmiş ve ‘’ Şiir ve mitoloji’ adlı yazısında, Erdoğan Alkan, Oğuz destanı, Dedekorkut masalları, ve Alevi efsanelerinin şiirde işlenip mitolojiye dönüştürülmesini önererek şairlerimizin bu topraklarda doğmuş Grek mitolojisinde yabancı kalmamalı’’ dediğini yine aynı yazından bahisle, mitolojik esinler açısından Fransız şiirinden, çeşitli örnekler sunduğunu belirtmiştir. Sami Baydar’a gelince, Afacan’ın, Alkan’dan alıntıladığı cepheden beslendiği söylemimize denk düşmektedir. Sami Baydar’ın 1980’li yıllarda şiirlerini yayınladığı düşünülürse, dönemin ülkede yaratmış olduğu siyasal baskı ve durgunluk ortamının etkisiyle, şiir bir anlamda ‘’ içe dönmüştür.’’ Bu dönem, W.B.Bayrıl’ın ifadesiyle ‘’Nuh Tufan’ından’’ sonra şiir anakarasına çıkabilenlerin tutunma ve yeni şiir mahfilleri oluşturma dönemine denk gelmektedir. Baydar bu dönemde resim eğitimi ile başlayan sanat yaşamına şiire ve öyküye evrilerek ve/veya eş zamanlı olarak her alanda ürünler oluşturduğu Merzifon’a çekilmesi, yaşamında trajik bağlamda ‘’ çan seslerinin ’’ yükselmesi, mitolojik ve göksel olanla melek figürleri vasıtasıyla iletişimi sürdürmesini sağlamıştır.
Baydar’ın varoluşunun sorguladığı ve Büyükbaba şiirinde annesine yöneltiği o malum soru :
‘’Anneciğim niçin varolduk ?’’
Ve annesinin Büyükbaba’yı tıpkı bir Zeus gibi nitelediği:
‘’Çünkü tanrıların
büyükbabasıdır o
korkardık ‘’ (s.381)
şeklinde cevaplaması, Baydar’ın Büyükbaba’sını Zeus yerine koymak için yeter sebep olmaktadır. Baydar’ın yaşamının her döneminde Büyükbaba, dominat bir imgedir. Tıpkı Kafka’nın Baba korkusu, Baydar’da Büyükbaba korkusunun eşteşine dönüşmüştür.
Baydar’ın öykülerinin toplamında yer alan ‘’Sese Gelen Sevgili’’ kitabındaki otobiyografik unsurlar taşıyan , Kısa Kısa başlıklı bölümde yer alan Büyükbaba öyküsünün kahramanı Engin’in sevgilisi Defne’ye, Büyükbaba’nın Beyoğlu’nda rastlayıp, ‘’Engin’in yaşı küçük, kendine yaşı büyük birini bul ‘’ diyerek uyarması, yine aynı öyküde, üniversite kantinine giderek kendisini Engin’in Baba’sı olarak tanıtması, Baydar’ın Büyükbaba’sının hayatına yaptığı etkinin öykünmesi olarak kaleme alınmış olması, olasıdır.
‘’Büyükbabamın
bülbülleri, tavuskuşları
zehirledi beni.’’ (s.381)
Baydar’ın burada geçen tavuskuşlarının dayanağına mitologya’nın Zeus kanalından ulaşmak mümkündür.
Özetle, çapkınlığıyla ünlü Zeus, rahibelerden İo’dan hoşlanır bunu duyan Hera çılgına döner, ve Zeus İo’yu beyaz bir ineğe çevirir. Bununla yetinmeyen Hera, Zeus’tan ineği kendisine hediye etmesini ister, ve başında yüz gözlü Argos’u nöbetçi diker, Zeus boş durmaz, Hermes ve Pan’dan yardım ister . Argos’un uyumasını sağlayarak İo’yu kurtarır. Buna kızan Hera, Argos’u cezalandırmak için, yüz gözünü alır ve tavuşkuşunun eteklerini süsler, tavuşkuşu, Hera’nın arabasını çeken kuş olarak resim edilir. Tavuşkuşu’nun başka anlatılarda, yılan şeklinde resmedilir ve boncuğa dönüşen İblis’i cennete ağzının içinde soktuğu anlatılır. Bunun sorumlusu olarak, cennetten kovulanlar arasında adı anılır. Baydar’ın bu anlatıları bilmesi kuvvetle muhtemeldir. Şiirlerinin ana damarlarında kullanması bunun göstergesidir.
Son Söz.
Baydar ‘ın çok yönlü bir sanatçı olması, sağlığının yaratmış olduğu geriye çekilme dönemi ve mektuplaşmalar yerine yapmış olduğu resimleri, yazmış olduğu şiir ve oyunları arkadaşlarına teslim etmesi, bunları tekrar toplamaya çalışması fakat bir kısmına ulaşamaması, ‘’Sese Gelen Sevgili’ye, Dünya İnancı’nı kaybetmemesi bıraktığı terekenin bilenen kısmıdır. Ona bir Noel gecesi ‘’Emily Dickinson’’ şiirini çevirip armağan eden bilinmez sevgilinin kimliği kendinde saklıdır. Meleklerin kanatları altında rahat uyu, ışıkla Sami Baydar.
Referanslar:
1) Aydın Afacan, Şiir ve Mitologya, Doruk, 1 Baskı, 2003
2) Sami Baydar, Toplu Şiirler, Yky 1 Baskı, 2012
3) Sami Baydar, Toplu Öyküler (Haz:Hasan Aydın) Yky 1.Baskı, 2015
4) 20. Yüzyıl Resim ve Heykellerinin Yunan Mitolojisi ve İkicilik Kavramı Açısından Değerlendirilmesine Yönelik bir Araştırma, Gül Erbay Aslıtürk , Ecem Küçükgüney, ulakbilge, 2016, Cilt 4 Sayı,8 Volume 4, Issue 8
5) Sanatta Leda ve Kuğu İlişkisi Üzerine Kolektif Bilinçdışı, Mustafa Haykır, Trakya Üni.Sosyal Bil.Dergisi. Haziren 2015 Cilt 17 Sayı 1 ( s.193-206)
6) UADMK, TÜBA, Süleyla Sarıtaş
7) W.B.Bayrıl, Her Zaman Şair, Mühür Kitaplığı, 1 Baskı, 2017
YORUMLAR
Mitolojinin büyülü diyarından esinlenerek, değişen dünyanın ve yaşam şartlarının katı gerçeklerine karşı durmanın, bir ressamın fırça darbeleriyle şiirin zarif dokunuşlarını birleştirmenin tarifsiz zevkine varmak...
Birçok edebiyatçı, bu dönüşümü yaşarken, hikaye anlatıcılığı ve betimleyici anlatımda ustalaşırlar. Şairler, hayal gücünün derin sularında yüzerken, kelimelerle ördükleri metaforik dünyalarla eserlerini beslerler. Şiirin ve resmin harmanlandığı bu sanatsal serüven, yaratıcı ruhun en saf halidir.
Yazarın kişisel deneyimlerini bilmesem de, edebiyatın ve sanatın önde gelen isimlerinin başarılarının, bu dönüşümün büyüsünü ve derinliğini kanıtladığını biliyorum. Bu yaratıcı yolculukta başarılar dilerim.
Hayatın değişken ritmine karşı, sanatın ebedi melodisini yakalayan herkese...
Dünya İnancı
ayla aramızda bu görünen deniz
kısa dağlar yok
başka bir uzaklık var
onun aysarlığında var
maddeye dönüşmüş
yanıma dek gelen engebeye bak
kuş uçumu dedikleri uzaklığa bak-
eğer kıvrımlardan çatlamadıysa
başımın altındaki yastık ayışığından kurumadıysa gitarım
kabımdaki sütü içmediyse aslan
kalbim her renkte
çizgiyle almıştır bu gece kanıma ayışığını burada düş görmediğime inan
aslan seni bekledi-
bir güneş dönüyor sana
senin bir düşün olsun, bunu al-
Bir şiiriyle eşlik edeyim dedim değerli çalışmanıza
Teşekkürler Yahya Bey.