PANİK 3. BÖLÜM
’’Buna rağmen tuttular, cinleri Allah’a ortak koştular; halbuki onları da Allah yaratmıştır. Bir de kesin bir bilgiye dayanmaksızın O’na oğullar ve kızlar yakıştırdılar. Allah, onların ileri sürdükleri bütün bu nitelemelerden sonsuz derecede uzak ve çok yücedir.’’
En’âm Suresi 100. Ayet
’’Acı... Acı hakkında bir şey bildiğini sanıyorsun. Ama hiç acı çekmedin...’’
Halit doğrulmakta güçlük çekti. Dinlerken kasılmıştı. Ali’nin anlattıkları karşısında buz kesilmişti. Aslında hikayeyi biliyordu ama bu kadar detaylı değil. ’’Hacım devam et demek istiyorum ama bir acaba mı diye düşündüm.’’ Ali, Halit’in böyle hissedeceğini biliyordu. Gülümsedi. ’’Sana başından dedim oğlum ben. Yemiyorsa anlatmayayım. Sen ısrar ettin. Bir de onların boyutuna geçmek falan diyon. Aslında malsın ama yüzüne karşı çok söylemek istemiyorum.’’ derken eğleniyor gibiyidi.
’’Neyse tamam sulandırma. Devam et hadi, boş yapma.’’
Ali derin bir nefes aldı. ’’Nerde kalmıştım lan.’’ Halit elini kaldırdı. ’’Dede falan diyordun en son.’’
’’Ben o haldeyken dede, ’’Ben senin geçmişinim.’’ falan deyince idrak edemedim tabi. Ne alaka. Ne geçmişi. Bir an algılayamadım zaten az önce yaşadıklarımı biliyosun. Neyse Zar zor toparlandım. Ayağa kalkabildim. Dede kucağına tahtayı koymuş üzerine bir şeyler okuyor veya üzerindekileri okuyordu tam emin değildim. Bir ara ’’ah senin o anan olacak karı’’ gibi bir şey dediğini duydum. Emin olamadım. ’’O tebelleş etti bunları başımıza.’’ diye devam etti. Ben şok oldum tabi. Annem ne alaka falan diye düşündüm. Dede ne diyon sen diye bir adım attım ama adımım sanki rüyadaymışım gibi o kadar ağırdı ki sanki hiç ilerleyemedim. ’’Aaaaah o anan olacak karııııı’’ diye bağırmaya başladı. Dede ne diyosun demeye kalmadan gözlerini gözlerime dikti. O kadar derin ve keskin bakıyordu ki sanki içimde ne kadar karanlık yer varsa hepsi harekete geçmişti. Bütün korkularımı sanki o an yaşıyor gibiydim. Bir anda yanımda bitiverdi. Gözleri gözlerime değecek kadar yakındı. Geri adım atmak istesem de başaramadım. Dudaklarını kulağıma yakınlaştırdı. ’’Bu anan olacak karı bize bunları yaptı. Dirisi yetmedi aldılar. Ölüsü de yetmedi. Şimdi soyunun peşinde düştüler. Nasıl bir günahsa işlediği, soyu bitse yine yetmez...’’ Kulağım sanki donmuştu. Buz gibi nefesi vardı. Gözlerimi kapatıp hayal olmasını diledim. Açtığımda dede koltukta oturuyor tahta ile uğraşıyordu. O zaman kulağıma fısıldayan kimdi...? Bilmiyorum.’’
Halit araya girip ’’Dur bi dakka işeyip geleyim şuraya.’’ derken Ali’nin gözleri göle dalmış, tepki vermiyordu. Sanki anlattıklarını yaşıyor gibiydi. Halit arabanın farlarını açıp uzaklaştı. Bir ağacın altına geçti. Havanın karanlığından çok Ali’nin anlattığı şeylerin karanlığı içini daha çok ürpertiyordu. İşini bitirip arabaya doğru yürüdü. Farları kapatıp Ali’nin yanına geldi. Elini Ali’nin omzuna koydu ’’Devam et kanka.’’ deyip otururken Ali’nin kıpırdamadığını fark etti. ’’Lan oğlum aloooo.’’ Gözlerini bile kırpmıyordu. ’’Lan sikerim ha korkutma beni. Oğlum aloooo.’’ Ali tepki vermiyordu. Halit iyice korkmuştu tam Ali’yi dürtecekken Ali bir anda başını çevirip ’’Booooooooom !’’ diye bağırdı. Halit o kadar korkmuştu ki korkudan anlamsız garip bir çığlık atabildi. ’’Ya Halitcim it gibi korkuyon hala bana anlat anlat diyon.’’ derken Ali’nin ağzı kulaklarındaydı. Halit, ’’Senin yapacağın işi sikeyim.’’ demekle yetindi. Ali, ’’Devam ediyom?’’ derken Halit’in gözlerine bakıp kızgın ve sert bir onay aldı. Gülümsemesi bir anda kesildi ve devam etti. Saki az önce gülen o değildi. Göle bir taş fırlatıp devam etti.
’’Ayaklarımın bağı çözülmüş gibi olduğum yere çöküvermiştim. Emekleyerek koltuğa doğru gidebildim. Dedenin dizinden destek alıp koltuğa oturmak istedim ama dizini çekti. Ben de sırtımı dönüp koltuğa yaslandım, yerde oturmam gerekiyor gibi hissettim. Az önce yanıma gelip kulağıma fısıldayan sendin dimi Dede? Evet bendim demesini bekliyordum. Ama ’’Hayır.’’ deyip tahtaya odaklandı. Bu durumdan nasıl çıkacağımı ve nasıl son bulacağını düşünüyordum. Dede! diye bağırdım. Yavaşça başını çevirdi. Ben ne kadar korkuyorsam Dede o kadar sakindi. Hatta sinir bozucu derecede sakindi. Sanki uzun yıllar boyunca arayıp bulamadığı bir şey bulmuş ve onunla uğraşıyordu. Dikkati tamamen tahtadaydı. ’’Bu tahta yüzünden kaç kişi öldü. Kaç insan telef oldu. Kaç aile yok oldu biliyor musun?’’ Başımla bilmediğimi ifade ettim. ’’Bilsen zaten seni bu şekilde tahtanın başında bulmazdım.’’ derken bana acıyor gibi bakıyordu. ’’Annen...’’ derin bir iç çekti. ’’Annen olacak o kadın. Öyle işlere bulaştı ki. Onun yakasında onlarca insanın cesedi kolye gibi dizilidir.’’ Dehşete düşmüştüm. ’’Cesedinin o morluğu... Bedeninin o hali... Ancak bu kadın böyle bir ölümü hak ederdi.’’ Dehşete düşmüştüm. Annemin cesedinin o halini nereden biliyor olabilirdi ki. Yoksa... Bu Dede mi annemin katili diye düşünmüştüm. ’’Bana öyle bakma. Katili ben değilim!’’ İçimden geçirdiğime emindim bu adam içimi mi okuyor diye gözlerimi odada gezdirirken düşündüm.. ’’Katili ben değilim ama ben olmak da isterdim Ali.’’
Halit şaşkınlıkla dinliyordu. Korku yerini bir nebze de olsa şaşkınlığa bırakmıştı. ’’Oğlum ben anlamdım şimdi bu dede annenin kim olduğunu biliyor. Nasıl öldüğünü biliyor. Ama o gece orada değildi. Bu nasıl iş?’’ Ali’nin gözleri göle odaklanmıştı Halit’e bakmadı bile. ’’Oğlum zaten mevzu o. Dur işte anlatıyorum. İstersen direkt sonunu anlatayım?’’ Halit sigarasını yakarken ’’Lan yok be devam et sen.’’ Aliye de bir dal uzattı. Başıyla reddetti.
’’Dede Allah aşkına ne olduğunu anlatır mısın. Annem ne yapmış olabilir bu kadar. Mükemmel bir insan değildi tamam ama bu dediklerin... Ne yapmış olabilir aklım almıyor. Bilmeye hakkım var. dediğim anda Dede sağ elini alnıma koydu. Bir şeyler mırıldanıyordu. Hangi dil bilmiyorum ama tüylerim ürpermişti bile. Bir anda gözlerim kapandı. Bedenim sanki uçuyor gibiydi. O kadar hafiftim ki anlatamam. Bir ses ’’Gözlerini aç’’ diye fısıldadı. Dedenin sesiydi bu. Ama O ortalıkta yoktu. Tek başıma aynı odanın içerisindeydim. Çocukluğumdan hatırladığım bütün eşyalar yerli yerindeydi. İnanamadım. Her detayı hatırlıyor ve görebiliyordum. Birden kapı açıldı. Başörtülü bir kadın içeri girdi. ’’Anne?’’ diye mırıldanabildim. İçeri giren annemdi. Bu nasıl olabilir. Arkasından yaşlıca bir kadın girdi. Sanki bir hayalet gibiydim oradaydım ama görünmezdim. Bir bakıma muhteşem bir deneyim ama işte... Neyse. Odanın ortasında yere serilmiş bir örtü vardı ve üzerinde de bir tepsi. Büyükçe bir tepsi. Kenarları işlemeliydi ama daha çok bazı harflere benzeyen işlemeler. Renkleri kırmızıydı. Nedense o an bu kırmızılıkların kan olabileceğini düşündüm veya hissettim bilmiyorum. Neyse çok fazla detaya da girmicem ama bir şey çok dikkatimi çekmişti. Tepsinin üstünde kanlı bir bıçak vardı. Bıçağın yanında duran bir şey vardı ama emin olamıyorum çünkü olduğunu düşündüğüm şey olsa dehşete düşüp ölebilirdim belki.’’
Halit merakla böldü. ’’Oğlum dur neydi o nolur söyle!’’ Ali istemeye istemeye onay almak için Halit’e ’’Emin misin?’’ diye ciddi bir ses tonuyla sordu. Halit kocaman gözlerle ’’Ya evet amınakoyim söyle şunu!’’ diyerek sigarayı fırlattı.
’’Kanka dilim varmıyor ama galiba o bir bebekti.’’ Halit dehşete düştü. Kulaklarına inanamadı. ’’Lan! Ne diyon olum. Ciddi misin?’’ Ali ’’Ya bilmiyorum işte keşke ya hayır değildir diyebilsem ama... Ha bebek derken öyle bir yaşında falan bebek değil yani hani düşük yapıyorlar ya cenin mi deniyor başka bir şey mi bilmiyorum yani daha çok anne karnında büyüme evresinde olan bir bebek. Ne denir bilmiyorum cidden. Ama bu canilik, vahşet aklımı kaçırmama yeterdi. Annem bunu nasıl yapar. Bu yaptığı şey nedir.’’ Halit o kadar gerildi ki ’’Kanka kusura bakma. Kadın tam bir orospu çocuğuymuş!’’ derken burnundan soluyordu.
’’Ee sonra? Devam et.’’
’’Sonra arkasından gelen kadınla oturdular. Yaşlı kadın elinde sıkıca tuttuğu vesikalık bir fotoğrafı tepsiye bıraktı. Annem fotoğrafı alıp elindeki iğne ile delikler açmaya başladı. O kadar hırsla batırıyordu ki iğneyi anlatamam. Fotoğrafta delinmemiş yer kalmayınca fotoğrafı derin bir kabın içine koydu. Ayağa kalkıp arkasındaki dolaptan bir poşet çıkardı. Poşetin ağır olduğu belliydi zorlanıyordu taşırken. Tepsinin üzerine koyup poşetin düğümlerini açmaya başladı. Bir sürü düğüm atılmıştı. Son düğümü açınca içinden sakatat parçalarını çıkardı. Neyi seçtiğini biliyor gibi özenle seçerek kabın içine koydu. Bir sistemi vardı. Rastgele seçimler değildi. Ne yaptığını biliyordu. Ardından kadına emin olup olmadığını ve bunun dönüşünün olmadığını söyledi. Kadın hiç tereddüt etmedi. ’’O orospudan kurtulayım!’’ diyerek bir miktar da para uzattı. Annem parayı alıp tepsinin altına koydu. ’’
Halit ’’O orospu dediği kim acaba.’’ diye sesli düşündü.
’’Kim olcak. Gelini falandır herhalde. Neyse boşver onu. Sonra bu bi başladı bağırmaya. Ama nasıl bağırıyo biliyon mu tezahürat eder gibi. Garip garip kelimeler işte bilmediğimiz Arapça mıdır başka bişey midir bilmiyorum. O bağırdıkça odaya bir şeyler doluşuyor. Tam anlam verememiştim ilk başlarda ama sonra belirginleşmeye başladılar. Uzun boylu gece kadar karanlık şeyler. Şeyler diyorum çünkü neredeyse tarif edilemezler. Sanki emir almaya gelen askerler gibi odaya doluştular. Annem bağırdıkça daha da kalabalıklaştılar. Sonra birden öyle bir sessizlik oldu ki. Bir kaç saniye sürdü. Ardından alnımda bir sıcaklık hissettim. Biri elini alnıma bastırdı. O anda gözlerimi açtım. Dede elini alnımdan çekip uzaklaştı. Koltuğun diğer ucuna oturup sadece şunu söyledi ’’’Bu gördüğün en masumuydu!’’ ’’
Halit bir sigara yakmış ayakta bir ileri bir geri yürüyordu. Sesini yükselterek ’’En masum mu? Pardon da onun ben amına koyayım. Bu neymiş ya yok bebek yok sakatat. Ne pis işler bunlar be. Valla dinleyeceğime pişman oldum.’’ Ali de oturduğu yerden kalkıp belini esnetti. ’’Her tarafım tutulmuş ha ne zamandır oturuyoruz.’’
Halit Ali’ye yakınlaşıp ’’Derdin bu mu? Senin derdini sikeyim ben?’’ deyip anahtarları çıkarıp arabaya doğru yürüdü. ’’Ben tırstım birader ne yalan söyleyeyim he boyut mevzusunda hala aynı fikirdeyim ama tırsmadım da değil neyse arabayı çevirip farları açcam.’’
Ali ceplerini yokladı. Sigara paketini bulması on saniye sürdü. Ateş için tekrar ceplerini yokladı ama bulamadı. Halit’e bağırdı. ’’Çakmağı atsana.’’ deyip göle doğru döndü. Gölün üzerinde bir şey dikkatini çekti. Yeşil, parlayan garip bir nesne. İki metre kadardı. Yanıp sönüyordu. Bir anda buz gibi bir esinti geldi. Yanından hızla bir şey geçmiş gibi. Etrafını süzdü. Gözlerini kısıp göle doğru dikkatlice baktı. ’’Bu ne lan? Halit!!!!’’
Devam edecek...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.