Hay ben bu...
Hey ben bu klavyenin diyecektim, bir başkası hay ben bu yazarkasanın, post cihazının, bir başkası hay ben bu keçinin-koyunun, bir başkası hay ben bu öğrencinin, bir başkası hay ben bu arkadaşın, bir başkası hay ben bu imamın, bir başkası hay ben bu partinin, bir başkası hay ben bu düdüklü tencerenin, bir başkası hay ben bu itici motorların, bir başkası hay ben dört mevsim lastiklerin, bir başkası hay ben bu torunların, bir başkası hay ben bu müdürün, bir başkası hay ben bu komutanın, bir başkası hay ben bu komşunun, bir başkası hay ben bu denizdeki rüzgarın, bir başkası hay ben bu domatesleri satanın, bir başkası hay ben bu kilisenin, bir başkası hay ben bu ...
Uzar gider rahatsızlık veren veya üzen veya sinirlendiren veya cinnete bağlamamasına neden olan...
Her ne oldu ise dünyada insan mı yaptı?
Hay ben bu insan türünün, hatta siz kendinizi de insan olarak görseniz bile, zaten yukarıda örneklendirdiğimiz her şeyin odağında insan var. O zaman insan sinir bozucu, kötü, kalitesiz, terbiyesiz vb vs bir şey mi olur?
İnsanın insan olduktan sonra çözemediği gizemlerden birisi gönül mi diğeri zihin mi. Ara sıra düşünürüm tam şuan zihnimden ne geçiyor ve aynı anda gönlümden geçen ne... O zaman şu sonuç çıkıyor ortalığa. Hem zihin hem de gönül geçirgen bir şey. anca gerçek tariflerini hala yapamıyoruz.
Hay ben sigaranın... Çünkü küllükten takla attı ve masa örtüsü kül oldu. Sigarayı küllükten düşüren neydi? Ağırlık noktasının küllük dışında kalması mı, esen hafif rüzgar mı, yoksa klavye tuşlarına basarken meydana gelen titreşimler mi? Her biri de doğru olabilir, hiç biri de doğru olmayabilir, başka neden olabilir, biri doğru ikisi yanlış bir karar veya yargı olabilir. Hangisi acaba? Önemi var mı?
Masa örtüsüne dökülen külü küçük elektrikli süpürgeyle çektim. Yani bir an veya saniye veya dakika sonra düzelebilecek bir pürüz için amma da klavye patlattım değil mi?
Peki Tanrı ne kadar kafa patlattı bu eksik, kadük, sonlu, vahşi hayatı yaratmak için.
Evet yakından okuyanlar bilir beni, çok eleştirir ve çok şikayet ederim, çünkü dünyanın çivisi çıkmış gibi geliyor daima bana. Huzur veya mutluluk veya içten bir tebessümün süresi bir an veya bir dakika lakin geri kalan ömür genelde devamlı bir hengame, curcuna, kalabalık... Yalnızlığın içi veya özü bile düşününce aslında çok kalabalık.
Genel kültürde söylenmiş bir söz var: Şöyle ki; bir defa ters gitmeye başladı mı devamlı ters gider, arada bir düz gitmesi ters gitmediğini kanıtlayamaz gibi bir söz.
Arkadaşlar sizlerin şikayet ettikleri nelerdir, kimlerdir, hangi fikirlerdir mesela...
Hay ben bu depremin, evet arada bir sallıyor yerküre.
Eğer Tanrı daha çok kafa patlatsaydı, bu küre bu kadar sık arıza vermezdi. Dünyanın arızlarını sayar mısınız bir de düşünerek. Nasıl düşeceksiniz bilemem. Seziyle mi, rüya ile mi, akıl ile mi, gönül ile mi veya başkasını fikrine veya saydıklarına mı katılacaksınız, bilemem.
En sevenlerinize emanet olunuz efendim.
.Y.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.