- 191 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
KA'BEYİ YIKMAYA YELTENEN ZALİM EBREHE'ÜZERİNE YOLLADIĞIN GİBİ İTRAİL'Lİ ZALİM NETANYAHU VE TÜM SİYONİST YAHUDİLERİN ÜZERİNE DE EBABİL KUŞLARINI YOLLA YA RABBİ!!
Kâbe-i Muazzama’yı, Mevlâ’nın emriyle, Âdem aleyhisselâm inşa etmişti. Nuh Tufanı’ndan sonra da Hz. İbrahim aleyhisselâm ve oğlu İsmail aleyhisselâm beraberce -yeniden- inşa ettiler. İnşası tamamlandıktan sonra kendileri tavaf ettiler.
Cenâb-ı Hakk’ın emriyle insanları da haccetmeye davet ettiler. Bu mübarek Kâbe, ibadet edenler, rükû ve secde yapanlar için tertemizdi, içinde heykel, put ve benzeri şeyler yoktu. Ancak, sonradan müşrikler oraya, elleri ile yapıp taptıkları putları doldurdu. Etraftan gelen ziyaretçiler, putlara kurban kesmeye başladı. Şirk, aldı başını yürüdü.
Kâbe-i Muazzama’nın, Araplar ve kudsiyetini takdir edebilen herkes yanında müstesnâ bir ehemmiyeti vardı. İnşâ olunduğu zamandan beri uzaktan-yakından pek çok insan, onu ziyarete gelirdi. Kâbe-i Muazzama’yı ziyaret için Mekke-i Mükerreme’ye gelenler, orada ticaret de yaparlardı.
Arazisinde ziraat mümkün olmadığından Mekke’den, Yemen’e ve Şam’a ticaret kervanları gidip gelirdi. Bu sebeple Mekke şehri, insanların toplandığı, kaynaştığı, mühim bir ziyaret yeri ve ayrıca mühim bir ticaret merkeziydi.
Mekke’nin bu itibarını bir türlü çekemeyen, Habeşistan kralının Yemen Valisi Ebrehe, San’a şehrinde büyük bir bina yaptırdı ve etrafa haberler göndererek “Bu insanlar, niye gidip Arapların Kâbe’sini ziyaret ediyorlar? Buraya gelsinler, benim binamı ziyaret etsinler, hem ben, gelenleri burada yedirip içirip, gayet güzel ağırlayacağım.” dedi.
Onun bu hareketi Arapların, bilhâssa Kureyş’in çok ağrına gitti. Kinâne kabilesinden birkaç kişi, Ebrehe’nin binasına geldiler. Ebrehe onlara, -kendi mukaddes binalarını bırakarak bana geldiler diye- çok alâka gösterdi. Yedirdi, içirdi, o gece o binada müsafir etti. Fakat onlar, geceleyin binayı, tahrip ettiler ve kirletip gittiler. Sabahleyin bunu gören Ebrehe, âdetâ öfkesinden kudurdu. Kâbe’yi yıkmak için fillerle takviyeli bir ordu hazırlattı.
Ebrehe, yaptırdığı binanın alâka görmesi için Kâbe’yi yıkmak üzere ordusuyla Mekke’ye doğru harekete geçti. Tâif’e gelince konakladı. Bir miktar askerle bir adamını Mekke’ye gönderdi. O da gelip Mekke ahalisinin hayvanlarına el koydu. Bu esnada, Peygamber (s.a.v.) Efendimizin dedesi Abdülmuttalib’e ait develere de el koymuştu.
Bunun üzerine Ebrehe’nin yanına gelen Abdülmuttalib, ona, “Burada otlamakta olan develerime el koymuşsunuz, onları almaya geldim, develerimi verin.” dedi.
Ebrehe, “Demek, sadece develerini istiyorsun, ben de Kâbe hakkında bana ricâya geldiğini sanmıştım.” dedi.
Abdülmuttalib, “Ben, develerin sahibiyim, develerimi isterim. Kâbe-i Muazzama’ya gelince, onun sahibi Hazret-i Allah’tır. Onu, o korur.” dedi.
Bu söz, Ebrehe’ye tesir ederek vücudunda büyük bir titreme meydana getirdi ve hemen develeri verdi.
Abdülmuttalib, develerini aldı, Kâbe’ye geldi. Ağlayarak, “Yâ Rabbi! Bizde, o azgın Ebrehe’ye karşı koyacak güç yok, Kâbe’nin sahibi sensin, Beyt-i Şerîf’ini sen koru yâ Rabbi!” diye dua etti. Mekke ahalisine de “Bu beytin sahibi, onu muhafaza eyler, korkmayınız.” diyerek teselli verdi.
Ebrehe, konakladığı yerden ordusunu kaldırdı. Önde en büyük fille birlikte diğer filleri ve develeri, Kâbe’ye doğru yürütmek için zorluyor, fakat filler ve develer yere çöküyorlar, bir türlü o tarafa gitmiyorlardı. Şam, Yemen, Irak cihetlerine döndürülünce hemen yürüyorlardı.
Ebrehe, ordusunu böyle Kâbe’ye saldırmaya zorlarken, Cenâb-ı Hak tarafından birçok ebâbîl kuşu geldi. Her biri ağzında ve ayaklarındaki birer ufak taşı Ebrehe’nin askerlerinin üzerine bırakıverdiler. Taşlar hangisine isabet ettiyse yaraladı ve öldürdü.
Birçoğu bu sûretle mahvoldu. Kalanları, düşe kalka Yemen’e kaçtılar. Hâdiseyi gören Ebrehe de kaçtı, sarayına geldi. Olanları, oradakilere anlattı. Topal bir kuş da onu takip ediyordu. O da taşını attı. Ebrehe orada öldü.
Mekke-i Mükerreme ahâlîsi, Ebrehe’nin ordusundan kalan mal ve eşyaları aldılar. Bu seneye Araplar, Fil Senesi dediler. Bu hâdise, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) dünyayı şereflendirmelerinden 50 veya 55 gün evvel meydana geldi. O sene, Hz. Âmine, Hâtemü’l-Enbiyâ Efendimize hamile kalmış ve Hz. Abdullâh’ın alnındaki nur, Hz. Âmine validemizin alnında görülmüştü.
O sıralarda Kureyşliler kıtlıktan çok daralmış iken Resûl-i Ekrem’in (s.a.v.) hürmetine Hak Teâlâ Hazretleri Kureyş’e o kadar bereket vermişti ki hepsi zengin olmuştu. Yine, Hâtemü’l-Enbiyâ Efendimiz hürmetine Kureyş kabilesi hem öyle büyük bir düşmanın şerrinden kurtuldu hem de böyle zahmetsizce bir hayli mal ve ganimete kavuştu.
Kur’ân-ı Kerîm’de Fil Sûresi’nde bu hâdise bildirilmiş ve Allâhü Teâlâ’nın dinine karşı muhalif cephe alan, Peygamber-i Zîşân’a düşmanlık gösteren kimselerin dünyada da nasıl müthiş felâketlere maruz kalacaklarına dair bir misâl-i ibret olmak üzere beyan buyurulmuştur.
Bu sûre-i celîle, bu ibretli kıssayı haber vererek din düşmanlarının, mukaddesâta suikast edenlerin böyle mahvolacaklarını ihtar buyurmaktadır. Resûlullah (s.a.v.) Efendimize de onun ulvî dininin devam edeceğini, bütün beşeriyet âlemine yayılacağını müjdelemektedir.
Ayrıca bu vaka, her ne kadar Peygamberimiz (s.a.v.) dünyaya gelmeden evvel olsa da onun mucizelerindendir. Çünkü bu hâdise, Resûlullah (s.a.v.) Efendimizi davasında kuvvetlendirmek için ve onun zuhûruna bir hazırlık olmak üzere meydana gelmiştir.
Hazret-i İbrahim aleyhisselâm’ın zamanından beri Müslümanların mâbedi olan Kâbe-i Muazzama, her ne kadar bir zamanlar müşrikler tarafından putlar ile doldurulmuş ise de bu hâl geçici olup bilâhare Peygamberimizin vasıtası ile Müslümanların kıblegâhı olarak eski hâline getirilmiştir. Kıyamete kadar da ehl-i İslâm’ın mübarek bir ziyaretgâhı olacaktır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Fîl Sûresi’ni, Kureyş kavmine okuduğunda, Fil Vak‘asına şahitlik etmiş olan nice kimseler vardı. Bundan dolayı Hazret-i Allah, bu hâdiseyi anlatan sûre-i celîle’ye:
“Elem tera... (Görmedin mi?)” buyurarak başladı.
Mekke-i Mükerreme’de bulunan herkes, Ebrehe’nin ordusundaki fili sevk eden iki kişinin daha sonra âmâ olduklarını ve insanlardan dilendiğini görmüşlerdir.
Hattâ Fil Vak’ası’ndan yıllar sonra dünyaya gelen Âişe-i Sıddîka (r.anhâ) vâlidemiz şöyle buyurmuştur: “Ben, fili sevk edenin ve bakıcısının, gözleri görmez ve ayakları tutmaz bir hâlde Mekke-i Mükerreme’de, sürüne sürüne insanlardan yiyecek dilendiklerini gördüm.”(1)
Müminlerin takvimlerinin başlangıcı olan bu mübarek Muharrem ayında bu mübarek Aşura gününde yine yüreklerimiz buruk, gönüllerimiz ise mahzundur. Hz. Ömer’in özgürleştirdiği ve barış yurduna dönüştürdüğü Kudüs’te, Filistin’de yine masum canlar hayattan koparılmaktadır.
Mümin kardeşlerimiz, yerlerinden ve yurtlarından edilmektedir. Dünyanın en tahrip edici bombaları altında masum çocukların, kadınların ve yaşlıların feryatları, vicdanı ve insafı olan herkesi derinden yaralamaktadır.
Yaklaşık bir asır önce Filistin topraklarında barış ve huzura son verilerek fitne ve zulmün tohumları ekildi. İsrail, Müslüman coğrafyanın bağrına saplanan paslı bir hançer gibi işgal ettiği topraklarda Müslümanlara zulmün her çeşidini reva gördü.
Barışın yurdu bu topraklara girdiği günden bu yana, uluslararası hukuku ve insan haklarını yok saydı. İnsanlığın en kadim şehirlerinden biri olan ve ilahî dinlerin kutsal kabul ettiği Kudüs’ün saygınlığına halel getirdi. İlk kıblemiz ve kutsal mabedimiz olan Mescid-i Aksa’nın dokunulmazlığını ihlal etti.
Maalesef bugün, dünyamız savaşlar, işgaller ve küresel krizlerle kuşatılmış vaziyettedir. Bu vahim durumun bedelini ise en çok zayıflar, mazlumlar ve çocuklar ödemektedir. İşte Gazze’de yaşananlar, bunun en açık örneğidir. İsrail, bir Filistin şehri olan Gazze’yi yıllardır dünyanın en büyük açık hava hapishanesine dönüştürmüştür.
Abluka altına aldığı Gazzeli kardeşlerimizin en temel ihtiyaçlarını temin etmelerine bile engel olmuştur. Kardeşlerimiz yerinden ve yurdundan edilmiştir. Mal ve mülkleri haksız bir şekilde ellerinden alınmıştır. Onlara hiçbir şekilde hayat hakkı tanınmamıştır.
Siviller, kadınlar, çocuklar, yaşlılar, topyekûn bir halk korkunç silahlarla, bombalarla katledilmiştir. Gazze’de bugün tüm dünyanın gözü önünde tarihin en büyük zulmü yaşanmaktadır. Bütün bu baskı ve zulümlerin karşısında Müslümanlara özgürlük mücadelesinde direnmekten başka çare kalmamıştır.
Tarih bize göstermektedir ki, zulüm ebedi olamaz ve zulümle âbâd olunamaz. Masumların kanları üzerine kurulu hiçbir hükümranlık uzun süre ayakta kalamaz. وَاللّٰهُ مُتِمُّ نُورِه۪ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ “Kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.”Filistinli kardeşlerimiz, Allah’ın izni ve yardımıyla kendi ülkelerinde özgürce yaşama imkânına mutlaka kavuşacaktır.
Ümmet-i Muhammed olarak bize düşen, birlik ve beraberlik içinde hareket etmektir. Kardeşlik hukukumuzu canlı tutmaktır. Filistinli kardeşlerimizin haklı mücadelesinde onlara maddi ve manevi destek olmaktır. İşgal edilen topraklarına yeniden kavuşmaları için topyekûn gayret göstermektir.
Hak ve adalet mücadelesi verirken İslam’ın koyduğu sınırları asla aşmamaktır. Yanlış ve yanıltıcı bilgi ve paylaşımlara itibar etmemektir. Her alanda güçlü olmak ve yeryüzünde adalet ve merhametin teminatı olacak bir medeniyeti yeniden inşa etmek için var gücümüzle çalışmaktır.
Mübarek Muharrem ayı ve Aşura günümüzün şu icabet vaktinde Rabbimize gönülden dua edelim: Allah’ım! Bütün dünyanın gözü önünde topluca katledilen mağdur ve mazlum Filistinli kardeşlerimize yardım eyle!
Bizim gücümüz kuvvetimiz azaldı.Dünyada yahudi ve Nasraniler 100 yılı aşkın bir zamandır müslümanlar üzerinde oyunlar oynayıp onları parça parça ettiler.
Askeri sahada güçlü olan yahudi ve Nasraniler Budistler hep birlikte askeri ve iktisadi sahada müslümanları hegemonyaları altına aldılar.Sözde Din adamları müslümanlara yapılan zulümlere kulaklarını tıkayıp gözlerini kapadılar görmezden geldiler.
Sözde Demokrasi havarisi Medeniyetler beşiği denen ABD ve AB ülkeleri yahudiye destek vermesler yıllardır İtrail denilen bu Terör Devleti Flistinde müslümanlara zulmedebili miydi?
Ya Rabbi bizebu günde nolur yardım eyle.Bizi Bedirde Uhutta muzafferiyet nasip ettiğin eshabı kiramlar gibi meleklerinle destekle.
Yeryüzünde zulme uğrayan tüm mazlumlara imdat eyle! Vatanımızı, milletimizi ve bütün insanlığı her türlü kötülükten muhafaza eyle! Ümmet-i Muhammed’e birlik ve beraberlik, feraset ve basiret ihsan eyle! Âmin!
1.Fazilet Takvimi 20.Mayıs.2024
17.07.2024//KIRIKKALE
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.