- 253 Okunma
- 0 Yorum
- 6 Beğeni
ÇOCUK HEP GÜLER ANNE HEP DUA EDERDİ...
‘’Elimde, cennete yollamak istediğim tek kelime “çocukluğum” kalmıştı.
Çocuk hep güler, anne hep dua ederdi.
Hayallerimle bile her şeyi sevilebilir, yaşanabilir ve ilgi çekici yapabilirdim.
Sonra birden ve hızlıca, baş edilemeyen sağanak bir yağmur seli gibi büyüdüm.
Şimdi nereye baksam yabancı bir yüz, kirli bir dünya, kırılgan bir kalp, bir inşirah beklentisi…
Kim çocukluğunu bulursa onu kirlenmemiş temiz bir kalpte saklasın.
Çünkü ben, geleceği konuşmaya başlayıp, büyüklerin masallarına inandığımdan beri çocukluğumu terk ettim.’’(Alıntı)
Türbülans geçiren bir iklimdeyim, anne: tüketilmiş seyyah imgelerin rüzgârında saklıyım bir de senin yüreğinde en derinde kasıtlı kasıtsız öldürenlerin verdiği hükümde veremediğim bir mola gibi belki de hayatı ağırdan alıp molla dedikleri kibirli bir düş’ ün eteğine dolanan aşk gibi yalnızlığımla kıyama durduğum bir düş perisi misali tam da yüreğimden vurulduğum bir hikâyenin merkezinde alaşağı edilmişliğin öfkesi ile yaşıyorum ve sadece sensin sen dualarında hayat bulduğum mavi deniz misali gözlerinde kaybolduğum dünyanın altını üstüne getiriyorum.
Öncemsin sen ve de geleceğim.
Andaki mevcudiyetimde yanan bir meşale gibi içimi delen hüzün gibi ve sözcüklerin meşrebinde seken bir hece gibi ya da kör bir kurşun ve işte kordan yüreğim kordon boyu yürüdüğüm şehrin sevdalısı nazenin bir gül’ üm mademki nasıl ki insan ismiyle yaşarmış yeter ki yeşeren gözlerimden eksik etme şehla bakışlarını.
Yüreğimin külünden firar edeceğim az sonra.
Yalnızlığımın da söndü sönecekken feri.
Endamlı bir sevgiden de almışken ağzımın payını…
Ve işte bir türlü r/eşit kılamadığım imgelerin nasıl ki dokunulmazlığı da vardır aşkın mahrem rüyaların değil taşkınlara mahal veren acıların ve sırların küpeştesinde nöbet tutuyorum elbet tüm güzelliğin ve o muhteşem vasıflarında hali hazırda bir çocuk gibi gülümsüyorum tüm masumiyetimle ve yalnızlığımın gölgesinde yeşeriyor sözcüklerim nasıl ki hem öncemsin hem tüm zamanlarımın sadık neferi yeter ki terk eyleme başucumdaki mahrem hüviyetini.
Yer gök ne zaman kavuşur ki birbirine?
Ne zaman diner süregelen bu zulüm ve ne zaman gülecektir tüm çocukların ve mazlumların yüzü?
Yüz görümü iken sözcükler…
Yüz yüze baktığımız tüm insanlar çoktan terk etmişken bizi.
Yüzümden düşen bin parça değil hele ki sayende de yüzümde güller açtı mı…
Kasvetli bir havanın dağıttığı iki yakamın nasıl ki bir araya gelmek gibi bir vasfı da yok iken sevdalandığım şehrin iki yakası ve işte yakamdan düşmeyen sorular ve gizem dolu yüreğimin kayıp miğferi.
Aydınlandığımsa yolunda aşkın nihayetinde erdiğim İlahi Makamın beni ezelden bu yana aralıksız çağıran sesi.
O minval ki anne, tepetaklak olduğum senin yokluğunda…
O sergüzeşt iklim ki: rüzgârın dinmediği zemherinin aralıksız zulmettiği ve kaknem gölgelerden uzak sensizlikle yoğrulan iç sesime tuzak mahiyetinde dilimin damağımın kuruduğu kadar tadı damağımda kalmış çocukluk yıllarımın da bir benzerini yaşıyorum senin elini her tuttuğumda ve gözlerinde dalıp gittiğim rüyaların gerçeğe dönüştüğü seninle yürüdüğümüz bu ortak yolda biliyorum ki: annem sen benim cennetimsin yüzünde yüreğinde otağı kurduğum ve yerleşkesi duyguların sair sözcükle aramda bir b/ağ kurduğum…
Yetilerim bazen solgun…
Yetim kalmışlığımı dahi kabullendim senin her gidişinde asla da ümidimi kesmedim geri döneceğine yürekten inandığım kadar da eksik etmezken dualarımı.
Ve işte İlahi Ateşin sıcaklığında Rabbime verdiğim sözün de arkasındayım nasıl ki merhametlilerin merhametlisidir yüce Huda ve işte o düş meclisinde verilen hüküm ve verilen karar ertesi hem sen yeniden doğdun hem de tüm ihtişamınla beni defalarca doğurdun.
Çocukluğumun külliyesi.
Çocuk kalmanın bir rivayet değil bir asalet olduğuna dair inandığım kıvançla kendimi ve masumiyetimi bir kenarda saklayıp ait olmadığım bu yalan dünyanın verdiği her fetvada ben sadece inandım ben sadece yalvardım Rabbime ve tüm gidişlerinin ertesi şükürler olsun ki Rabbim yarı yolda bırakmadı beni.
Rengim solgun değil artık.
Sözcüklerimse asılı göğün tepesine.
Ve işte O İlahi Rakım, asla kopamadığım…
Aşkın hicretinde doğan güneşin güleç yüzünde ve çocuk kalbimle sırdaşım bildiğim kalemin yaz dediğinden de öte yazılası binlerce hikâyem ve şiirim var onlar bile yetmezken duyduğum şükre asla da dinmeyen bir nazım var ve nice niyazım: Rabbimin verdiği her ‘’ol’’ emrinde nasıl ki düşmez kalkmaz bir Allah ve işte ruhumun cıngılı iken İlahi Adalet ve işte aşkın merkezi bir huşu içerisinde serili kaldığım o rahlenin her zerresinde de senin g/izin var, anne…
Telaşla yaşıyorum.
Telaşla yazıyorum.
Telaşla da soluyorum ama yeniden açacağıma hükmeden Rabbim sayesinde güç kuvvet bulup kalktığım yerden yeniden başlayıp hayatı defalarca içime çekip nice hayat yaşıyorum tek bir bedende ruhumla ve yüreğimle hasbıhal ettiğim kadar da kalemle kayıp minvallerden sökün edip cenneti yaşıyorum.
‘’Çocuk hep güler, anne hep dua ederdi.’’
Şairin de vurguladığı üzere beni yaşatandır duaların…
Ve de senin de söylediğin gibi:
Sahi, seni yaşatan benim ettiğim dualarım mı?
Sevginin duayeni ve fısıltıların haykırışa döndüğü.
Kırık mızrabımın sazımın tellerine vurup da sönmez ve dinmez iken kâinatın bestesi nasıl ki sırlardır ve nasıl ki sevgidir dinmeyen huzurun da ayak sesinde kendimi sende bulduğum nihayetinde Rabbin Makamına koştuğum.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.