- 355 Okunma
- 4 Yorum
- 6 Beğeni
Üçün İkisi
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
“Herkes aynı biradan bir tane daha alacak mı?”
Satır arasında içmeyeceksek kalkmamız gerektiği tehdidini barındıran bu soruya ister istemez olumlu yanıt verdik. Garson kız da “Sıkıysa hayır deyin” anlamına yorduğum bir bakış atıp arkasını döndü ve uzaklaştı.
Yeremya ve Michel’e medyumluk yaparken bilgi teknolojilerinden nasıl faydalandığımı anlatmış ama pek ilgi görmemiştim. Yeramya kullandığım metotta eksiklikler bulmuş, çözümün tesadüfi yollarla geldiğini iddia etmişti. Şimdi kendisi nasıl daha ayaklarını yere basan bir uygulama yapmış, onu anlatacaktı. Garson kız tepsisyle biraları getirene kadar Yeremya konuşmadı. Biz de ona uyup, ses çıkarmadan bekledik. Tazelenen bardağından aldığı ilk yudumdan sonra uzatmayıp söze girdi.
“Hepimiz, hele de çocukken, okuduğumuz romanların kahramanlarının canlanıp yanımıza geldiğinin dahası bizim onların yanlarına gittiğimizin hayalini kurmuşuzdur. Benim kahramanım D’Artagnan’dı. Vefik’inki kesin bir anstronottur. Michel... Seninkini kolay kolay kestiremiyorum ama mutlaka öyle biri vardır.”
İkimiz de Michel’e baktık.
“Doğru, öyle bir vardı...” dedi ama gerisini getirmedi.
Mıchel’in cevabını beklemekten sıkılıp sordum:
“Ee yani, insanları hayal kahramanları ile mi buluşturuyorsunuz? Bir Tolstoy ya da Balzac karakterini kendime seçebilir miyim?”
“Niye Shakespeare ya da Dostoyevski değil?”
“Konu bu mu şimdi? Ama madem sordun, söyleyeyim. Shakespeare karakterleri en basit konuyu bile ağdalı bir ifade ile anlatıp beni şişirler: ‘Bir pisuar! Bir pisuar! Bir pisuar için iki günlüğüne ekranımdan vazgeçerdim’ gibi vecizeler yumurtlarlar. Dostoyevski’nin kahramanları ise tam tersi. Boş boş, saatlerce konuşurlar; bir şey de yapamazlar. Herhalde adam tefrikadan para alıyordu ki, diyalogları uzatmış da uzatmış.’
Michel edebiyatın iki devini tek kalemde silmeme hayranlıkla bakıyordu.
“Onu herkes bir şekilde yapıyor. Yapay zekaya bile çok ihtiyaç yok. Bir sürü bilgisayar oyunu var bunu şöyle ya da böyle kotarabilen. Biz insanlara yardım etmeye çalışıyoruz.”
“Onları Miki Fare ile buluştururak mı?”
“Önce sizin gibi olmayanları, yani dinlemesini bilenleri seçiyoruz. Sonra onlar kutsal kitaptan hangi kişinin kendilerine rehber olacağını belirliyorlar.”
“Rehberlik mi?”
“Daha çok ‘yol arkadaşlığı’ diyelim. Diyelim ki elinize İncil’i aldınız. İlk sayfalarda ne görürsünüz?”
Michel ile birbirimize baktık. Bence Michel cevabı biliyordu ama gıcıklığına söylemedi. İş başa düşünce ister ister sazı elime aldım.
“Öncelikle ihtiyacımıza göre hangi bölümleri okumamızı söyleyen referans sayfalarına denk geliriz.”
“Çok güzel Vefik! İncil’i bu kadar yakından incelediğini bilmiyordum.”
“İncelemedim ama sorunu sadece ben değil kulaklığım sayesinde Siri de duydu ve yanıtını da bana gönderdi.”
Kulaklığımdaki yapay zeka az önce kendisini beğenmeyen Yeremya’dan intikamını güzel almıştı. Koltuğa daha bir keyifle yayıldım.
“Tamam, peki, bu sefer hakkını vermeliyim. Neyse, dağılmayalım. Dediğin, daha doğrusu Siri’den kopya çektiğin gibi, İncil’in popüler baskıları bu tip yardımcı bölümlerle başlar. Kendini yalnız mı hissediyorsun, Mezmurlar 46’ya git. Ya da acılar içinde misin, Yeşaya 41 sana yardım eder tarzında referanslar vardır. Biz bunun ötesine geçiyoruz. İnsanlara sorduğumuz soru şu: Hangi azizin sana yoldaş olmasını istersin? Diyelim ki sen Aziz Yusuf’u tercih ediyorsun. Biz de sana yapay zekanın yarattığı Aziz Yusuf’u veriyoruz. Artık kulağı sende, sorunlarını dinleyen, dahası dertlerine tanık olup kulağına öğütler fısıldayan bir Aziz var elinde.”
Michel itiraz edecekti ama bu sefer de ben ondan davrandım, sırf gıcıklığına.
“Ama Aziz Yusuf’la ilgili çok daha fazla kaynak yok. Nasıl kişilik profili çıkarıyorsunuz? Bu kadar az veriden sonra yapay zeka kendini tekrar etmiyor mu?”
“Nasıl lafı oturttum!” anlamında Michel’e baktım; hiç etkilenmemişti. Sorun değil, onun kendini beğenmiş havası bir süredir bana dokunmuyor.
İşin can sıkıcı tarafı Yeremya da zor duruma düşmüş gözükmüyordu.
“Birincisi bizim kullandığımız yapay zeka senin Siri’ne göre daha karmaşık. Siri teknik deyimle bir Üretken Yapay Zeka. Bu tipler verileri toplar, analiz eder, sana sindirilmiş bir sonuç verirler. Ama bizim kullandığımız OpenAI bir Geniş Dil Modelidir. Bu tip bir analizin sonucunda sana o ana kadar Yusuf’un söylemediği ama yaşasa söyleyeceği cümleyi verir”
Öyle kolay pes edecek değildim:
“Tamam, versin. Ama Aziz Yusuf ilgili o cümleyi kuracak kadar bilgi yok elimizde. Adamın müzik kulağı var mı, yok mu bilmiyoruz. Bu noktada senin yapay zeka Debussy’i nasıl Yusuf’a yorumlatacak?”
Yeremya hiç mi hiç panik olmadı. Gözümdeki Google gözlük ona bakıp “sakin, kendine güvenli” yorumu yapıyordu. Hafiften bozulup gözlüğü devre dışı bıraktım.
“Birincisi kendisi babanın oğlu Yusuf değil, Aziz Yusuf. İkincisi Jurassic Park’ı seyretmiş miydin?”
Kim seyretmemişti ki? Her Amerikalı çocuğun rüyasının gerçekleştiği filmdi o: Dönemi için neredeyse dinozor belgeseli.
“Hatırlarsan onda dinozor kan örneklerinden klonlamalar yapıyorlardı. Ama bir yerden DNA zinciri kopuksa onu da kurbağagillerin DNA’sı ile tamamlıyorladı. Biz de bunun yapay zeka verisyonunu yapıyoruz.”
“Nasıl yani? Muhterem Yusuf müzikten anlamıyorsa, ona bir miktar Mozart mı zerkediyorsunuz?”
“Öyle gibi denebilir. En temelde bize gelenler bir cevap ya da kendilerine rehber arayan kişiler. Onların da daha ruhani sorunları olanları tabii. Bitcoin yatırımı yapsam mı diye kutsal kişilikleri rahatsız eden yok. O zaman da elinizde kabaca bir profil var. Seçtiği aziz ya da ona benzer kişilik aslında son kertede fark yaratıyor. Bir dondurmacı dükkanı gibi düşün. Baklava seven uğramıyor. Gelen zaten dondurma meraklısı. Ama çikolatalı, ama vanilyalı ya da sizde olduğu gibi fıstıklı istiyor; yapay zeka da bu tercihlere göre belirli düzenlemeler yapıyor.”
“Peki, Hazreti İsa’yı da vücuda getiriyor mu?”
“Yok, ne Hazreti İsa, ne de Hazreti Meryem kullananlar için bir seçenek değil.”
“Hımm...”
İnsan ister istemez durumu gözünde canlandırmaya çalışıyor. Kulağımda bir Aziz... Bana “Yapma diyor, insanları medyum ayağına aldatıryorsun” Ben bilmiyor muyum ne yaptığımı; ne bir de kulağımda vicdan taşıyayım. Belli ki bu kafayla benim medyumluk seanslarımda da yardım etmeyecek. O zaman ben ne anladım aziz yoldaştan?
Ben sözünü kestiğimden beri sessizce oturup tartışmamızı dinleyen Michel sonunda konuya dahil oldu:
“Sadece bir sorum var: Kullanıcı Aziz Yusuf’unun sizin tarafınızdan manipüle edilip edilmediğin nasıl emin olabiliyor.
Hani senin, benim gibi kişilerin pek bir önemi yok. Ama muhafazakar bir politikacının kulağını fısıldayan Aziz Yusuf değil de sizseniz, nüfuzunuz orantısızca artmıyor mu? Ya Papa da sizin Yusuf’a kulak vermeye başlasa dünyanın kaderini etkilemeye başlamayacak mısınız?”
Yeremya cevap vermedi. Ama yüzünden bu konuyu ilk defa duymadığı belliydi. Sırf bundan emin olmak için Google gözlüğü tekrar devreye soktum. Bana Yeremya’nın yüz ifadesi ile ilgili verdiği yorum değişmişti: “Hınzırlık yapan, şeytani”
YORUMLAR
Benim için ah Ah, Dijitalizm’in muazzam kudreti! Eski tanrılarınızın pabucunu dama atarken, hepimizle konuşan o yeni ve son tanrıyı yaratma hevesindesiniz. Peygamber mi? Aramayın, o artık herkes, hepimiz, siz, biz...
Ah, bir D’Artagnan olabilseydik, her şey ne kadar da kolay olurdu! Ama büyüdükçe, hayali kahramanlar gerçek dünyanın dikenli tellerine takılır. Artık somut ve elle tutulur rehberlere ihtiyaç duyarız. Peki, modern dünyanın kaosunda bize kim yol gösterecek? Kutsal kitapların azizleri mi, yoksa yapay zekanın muazzam yaratıcı gücü mü? ( YPZK) !!!
Bilgi çağı insanları yalnızca romanların hayali dünyalarına değil, aynı zamanda dijital alemlerin sonsuz derinliklerine de sürükledi. Bu yeni dünyada, rehber arayışımız bir ekrana, bir algoritmaya, bir yapay zekaya dönüşebilir mi? Elbette, çoktan dönüşmüş bile! 😂
Kutsal kitaplardan seçilen azizlerle birebir ilişki kurabileceğimiz bir sistem hayal edin. Kulaklarınızda fısıldayan, sorunlarınıza tanık olup öğütler veren bir dijital aziz… İşte burası benim Tanrım: Dijitalizm. Ne muazzam bir devrim, ne şahane bir parodi!
Bu rehberlik ne kadar gerçek, ne kadar manipülatiftir? Dijital bir azizin aziz olduğunu nereden bileceğiz? Ya da daha da önemlisi, onun öğütleri gerçekten bizim iyiliğimiz için mi, yoksa arkasındaki yaratıcıların amaçları doğrultusunda mı şekillenir? Ah, işte işin tuhafı!
Jurassic Park’ta dinozorların kan örneklerinden klonlandığı gibi, yapay zeka da azizlerin eksik kalan yanlarını doldurmak için dijital DNA kullanır. Eksik parçaları tamamlamak, ona daha insani bir dokunuş katmak, müzik kulağı olmayan azize Mozart’tan bir parça eklemek… Bu, hayali bir karakteri yeniden inşa etmek değil midir? Ancak burada önemli olan, bu karakterin insanlara ne derece gerçek ve güvenilir bir rehberlik sunabileceğidir. Ah, modern zamanların görkemli ironisi!
Özellikle muhafazakar politikacıların ya da dini liderlerin bu tür bir dijital rehbere kulak vermesi, potansiyel olarak büyük etkiler doğurabilir. Bu dijital azizlerin, politikacıların kararlarını nasıl etkileyebileceği, toplumun genel yapısını nasıl şekillendirebileceği büyük bir sorunsal olarak karşımıza çıkar. Eğer yapay zeka tarafından yaratılan bu rehberler, gerçek azizler gibi algılanırsa, bu durum yeni bir dinin ayak sesleri olabilir mi? Ah, gelecek ne sürprizler saklıyor!
Evet, yeni bir din gelecekse işte bu gelen, yapay zekanın ayak sesleri olacaktır. Tıpkı diğerleri gibi tanrımızı biz yaratıp biz kutsayacağız
Haydi, yeni tanrılarımıza bir hoş geldin diyelim. Ama gerçek mucizeleri unutmadan, insanın sıcaklığını ve samimiyetini göz ardı etmeden. Çünkü, dijital tanrılar her ne kadar parlak ve çekici görünse de, onların yarattığı mucizeler, insan ruhunun derinliklerine ulaşamayacak kadar yüzeysel kalacaktır. Hayırlı olsun!
İlhan Kemal
Çok güzel bir saptama. Klasik din formatını sorgulayan bazılarının yüzyıllardır eleştirdiği "Niye aracıya gerek var? Her şeye kadir neden doğrudan kişilere ulaşmıyor?" sorusu dijital tanrılarla beraber tarihe karışıyor. Üçlemenin üçüncü öyküsünde de zaten bu konunun eşelenmesi var. Bir olasılık bu yaklaşımınızı orada kullanabilirim.
"Peki, modern dünyanın kaosunda bize kim yol gösterecek? Kutsal kitapların azizleri mi, yoksa yapay zekanın muazzam yaratıcı gücü mü? ( YPZK) !!!"
Gayet güzel bir sonraki öyküyü özetlemişsiniz.
"Özellikle muhafazakar politikacıların ya da dini liderlerin bu tür bir dijital rehbere kulak vermesi, potansiyel olarak büyük etkiler doğurabilir. "
Halk bu rehberlere kulak verdiği sürece liderler de ister istemez kulak verecekler; tabii sermaye de. Bir de sahip olmaya çalışacaklar. Belki de değişik akademik tezler göreceğiz: "Weyland-Yutanni'nin Sanal Azizleri satın alması ve Aziz Paul'ün mesajlarının Budizme Kayması"
"Ama gerçek mucizeleri unutmadan, insanın sıcaklığını ve samimiyetini göz ardı etmeden"
Sanal ya da değil, verilen her mesaj aslında insanların ne olmadığının itirafıdır. Şefkatli olun, hakça davranın, birbirinizi sevin türündeki öğütler/emirler insan doğasının aslında bunların karşısında olduğunun söylenmesidir.
Neyse bu kadar küçük bir öyküye hakettiğinden daha fazla ağırlık yüklemeyelim. Çok teşekkür ederim ve saygılarımla.
İlhan Kemal
Dünya sinema tarihinde The Wizard of Oz gibi filmlerin sayısı çok yoktur. Hem çekildiği yıl itibariyle hem de sinema teknikleri düşünüldüğü vakit insanın hafızasını yoran detaylar, zamanın şartlarına göre mümkün olmayan pek çok yenilik görebiliyoruz.
Aslında burada asıl yorucu olan, Tom Cruise gibi bir zırdelinin yapmış olduğu, film tarihinde en büyük stunt'ı yani akrobasi hareketine imza attığı hareket değildir. Aksine örnek vermek gerekirse King Kong, Frankenstein gibi 1930'lı yılların başlarında çekilmiş filmler daha heyecan verici gelmektedir. Bunun sebebi olmayan bir şeyleri "deneme yanılma" yöntemiyle yapabilmekten geçiyor. Tom Cruise Görevimiz Tehlike'nin yedinci filminde motorsikletle atladığı sahne ikonik sayılabilir mi? Elbette dublör dahi kullanmadan büyük bir cesaret örneği göstererek, tüm teknolojik imkanları kullanarak da o atlayışı yapmıştır. Fakat bu benim zihnimi zorlamıyor. Oz Büyücüsü filminde aslan adamın kürkünün gerçek aslan derisi olması, çok uzun süren setlerde çevrenin ve aslan adam rolünde ki oyuncu Bert Lahr'ın ağır deriyi/kürkü giymesi, o kokuya alışmak zorunda kalması daha ilkel bir teknik olsa da, benim için çok değerli bir noktayı işaret etmektedir.
Aslında bu örneklerin sebebi, öykünün akrobasi hareketlerinden uzakta, ilkel bir detayı teknolojik bir gelişim sürecinde deneme-yanılma yolu üzerinden verebileceği zihin açıklığına dair duyduğum heyecandandır.
Süreç çok iyi ilerliyor, serinin sonu bize vaat edileni değil, vaat edilmek istenileni gösterse kafidir :)
İlhan Kemal
Yapay zeka ister istemez hiç yoksa yüz yıldır insanların aklını meşgul ediyor. Ama son dönemlerdeki yapay zekayı taklit edebilen algoritmalara kadar bu konu benim için bilim kurgu olarak kalmıştı. Şimdi ise bizim söylediğimizi bize kendisine aitmiş gibi satabilecek yazılımlar mevcut. Onlara bulaşmamak ayıp olurdu. Çok teşekkür ederim boyut katan yorumunuza. Saygılarımla.