- 149 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
ÖYKÜ OLAN UMUTLAR / Eylül gelmeden
O gece gökyüzü kara bulutlarla kaplıydı bir türlü yıldızlarımızı göremedik, birbirlerine yakın mı uzak mı bilemedik,
Hiç yıldızda kaymadı,
Dilekte tutamadık,
bir zaman hiç konuşmadan evlerinin arkasındaki o servi söğüdüne yaslanıp suskunca oturduk Eylül ile.
Asıl adı Eylül değildi tabii ki ama ben ona kendimce Eylül adını vermiştim;
Çünkü o benim için ömrümün erken gelen Eylülüydü, ve o eylülden sonra diğer onbir ay’ım da Eylül gibiydi.
O gün Ay’ın şavkı yüzüne vursada farketmezdi, birbirimizin yüzüne bakamıyorduk, konuşamıyorduk,
küs değildik ama biliyorduk, sabah güneş doğduğunda yine birbirimizi göremeyecektik.
Zaman zaman akşam olup gökyüzünde yıldızlar yerini aldığında biz de servi söğüdün dibinde yerimizi alırdık,
Güncel olaylardan, arkadaşlardan, çamdan-kavaktan misali konuşurduk ama çoğu zaman susardık,
Çünkü sustuğumuz zaman kendimizden konuşurduk,
Daha çok sustuğumuz zaman bedenimizi servi söğüdün gövdesine yaslı bırakıp, Ağustos böceklerinin ışığı ve müziği eşliğinde hayal alemine geçiş yaparak, yıldızlarımıza kadar kanat açardık, oradan geleceğimizi şekillendirirdik.
Yıldızlarımıza gidip dönmek bazen saatler sürerdi.
Tahta bir bavulumuz vardı babam askerden gelirken getirmiş,
Anam bavula benim için iki üç tane gömlek, ninemin ördüğü çoraplardan
Patiskadan diktiği birkaç tane kısa paçalı don, Ortaokuldayken kış günlerinde giydiğim eski kabanımı derken dolmuştu bavul,
Sabah erkenden köyden geçen jip mi olur, kamyon mu, traktör mü ne rast gelirse binip Zileye gideceğim, oradan da doğru Tokata
Tokat’tan da Sivas minübüsleriyle Yıldızeli Pamukpınar yatılı öğretmen okuluna gideceğim.
İkimizde biliyorduk bu ayrılığın uzun bir ayrılık olacağını belkide kesin bir ayrılık olacağını.
O yıllarda kız çocuklarını pek okutmazlardı,
Eylül’ün babası fazla rızalık göstermesede kendi zoruyla ve annesinin desteğiyle Ortaokulu bitirmişti, Zile’de iki tane ortaokul vardı, ayrı ayrı okullarda okusakta, sair zamanlarımızda genelde beraberdik, kirada durduğumuz evlerimiz yakındı
Eylül babaannesi ile birlikte kalıyordu,
bende bir ailenin korumasında bir göz evde yalnız kalıyordum,
Annem ve babam; rençberlik işleri ve mal melal işleri için devamlı köyde kalmaları gerekiyor, bana refakat edecek boşta kimsemiz yok, anam işlerden fırsat buldukça gelir bir gün iki gün kalır yanımda, babam da Zileye işi düştükçe uğrardı.
Ben öğretmen okulunu kazandım dört yıl yatılı okuyacağım için yaz tatilleri haricinde Eylül ile görüşme imkanımız yoktu mektuplaşmakta neredeyse imkansız bana gelen mektup direk beni bulur ama benim göndereceğim mektubun onu bulma ihtimali yok denecek kadar az,
Zaten hâlihazırda mektuplaşacak hâl durumumuzda yoktu,
Birbirimize açılamamıştık hayal alemimizin ve yazdığım şiirlerin haricinde
Dört yıl boyunca yaz tatillerınde kendi harçlığımı kazanmak için köye de Zileye de pek fazla gidemedim ama sürekli Eylülden haber almaya çalışıyordum
Sözlü olarak birbirimize ahdimiz olmasada
Gönüllerimiz; o servi söğüde yaslanıp sustuğumuz yıldızlı gecelerde ahidleşmişlerdi bir kere, hemde karabulutlara rağmen.
Babasını ikna ederek ortokuludan sonra Kız sanat okuluna gittiğini öğrendim.
Ben son sınıfa geçince Eylül Kız sanat okulundan mezun olmuş,
Aramızdaki irtibat tamamen kopunca, ailesinin ısrarlarına daha fazla karşı koymamış
1974 yılında ailesinin münasip gördüğü birisiyle evlendiğini duydum ve 100 kilometrelik mesafede olan Zile benim için "deniz aşırı" uzaklığa dönmüştü.
Evet öğretmen okulu son sınıfa kadar yazdığım şiirler genelde Eylül İlhamlı olsa da, Eylülden sonraki şiirlerimin ilhamı artık hazan kaynaklı olmaya başladı,
Yazdığımız şiirrlerimizi mektup yolu ile Ziledreki arkadaşlarımızla birbirimize ulaştırırıdık, akabinde şiirlerimiz hakkında görüş ve eleştirilerimizi yine mektupla birbirimize bildirirdik.
Ortaokul yıllarımızda şiir yazan, yazmaya çalışanlar olarak hayli kalabalık bir arkadaş grubumuz vardı,
Son sınıfta Eylül’ün de evlendiğini duyunca Ziledeki arkadaşlarımla mektuplaşmayı kestim.
Arkadaşlarıma mektupla en son gönderdiğim, Eylül ve Hazan ortak ilhamlı
" EYLÜL GELMEDEN" isimli şiirim olmuştu.
Biliyordum ki o arkadaşlarımın içinde, benim şiirlerimi ve hâlihazır durumumu Eylül ile paylaşanlar da vardı. Hangileri olduğundan pek emin olmadığım için hepsiyle irtibatımı bir anda kestim,
İçinde bulunduğumuz bu durumdan Eylülü suçlamıyordum, suçlu olduğunu bilsem bile suçlamaya gönlüm razı olmazdı.
1975 yılında mezun olunca Çankırı ili Eldivan İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü emrine tayinim çıktı.
Kardeşlerimin eğitimi için Ailem köy hayatını terkleyip Turhal’a taşınmışlardı, Köy ve Zile ile irtibatları enaza inmişti, buna rağmen on yıl memlekete uğramadım, yaz tatillerinde kendime değişik uğraşlar buldum.
Fırsat buldukça annem, babam bazen sadece annem kardeşlerimle birlikte gelirlerdi, Eldivan’a ulaşımda kolay değildi Turhaldan Ankara otogar’a, otogardan Etlikteki eski garajlara, oradan Çankırıya Çankırı dan Eldivan’a 400-500 kilometrelik yolculuk gece saat Bir’de Turhaldan başlar, akşam ezanında Eldivan’da son bulurdu.
Seksen ihtilalinin üzerinden beş yıl geçmişti
Gece meydana gelen depremin hasarı, güneş doğunca anlaşıldığı gibi
İhtilalin güzel ülkemize verdiği zararın boyutları da
ihtilalin baskısından kurtuldukça anlaşılacaktı.
daha sonraki yıllarda daha net ortaya çıkacaktı.
Açtığı yaralar sarılacak gibi değildi.
1985 yılından sonra devlet ve memuriyet işleri yavaş yavaş normalleşmeye başladı tayinler açıldı, bende hemen memleketime tayinimi istedim,
Yurdumun her Vilayeti benim için Tokat, her ilçesi Zile, her karış toprağı Vatanım gelgörki ailem Turhalda olduğu için bende tayinimi Turhal’a istedim,
İl Milli Eğitim Müdürlüğü beni ihtiyaca binaen beş yıl Tokat’ta görevlendirdi.
Nihayet 1990 yılında Turhal’a bir ortaokula Edebiyat öğretmeni olarak tayin edildim.
Yaşım otuz beş’e geldiği halde ailemin ısrarlarına rağmen hâlâ bekârım, benden küçük iki kardeşim evli en küçük kız kardeşim nişanlı ama bende evlilik düşüncesi yok, hayata küskünlüğümde yok,
Yine zaman zaman şiirler yazıyorum, çeşitli Dergilere Gazetelere gönderiyorum hayatım bir şekilde devam edip gidiyor ama zaman zaman eskiyi düşünmeden de yapamıyorum.
Eğitim yılı başlayalı iki ay kadar olmuştu,
Okuldaki bayan edebiyat öğretmeni arkadaşımız doğum iznine ayrılınca onun sınıflarını okul idaresi biz iki öğretmene paylaştırdı.
Bana düşen birinci sınıfaydı ilk dersim, sınıfa girdim kısa bir tanışma faslından sonra derse başladım ancak ön sırada oturan Yurdagül adında bir kız öğrenci dikkatimi çekti, sıralar arasında dolaşarak ders anlatıyorum, masaya veya birşeyler yazmak için tahtaya geçtiğim zaman
gözüm o öğrenciye takılıyor, gözlerimi ondan alamıyorum.
Konumuz şiir, şiirde vezinler, duraklar, hece kalıpları gibi konuları işliyoruz.
Ders saati sonu yaklaşınca haftaya ödev olarak onbir heceli 6+5 veya 4+4+3 duraklı,kafiye ve redif içeren birer şiir getirmelerini, kendiniz yazarsanız daha güzel olacağını ve birkaç arkadaşa da şiir okutup beraberce irdeleyeceğiz diye ödev verdim ve teneffüs zili çaldı.
Ama halâ aklım o Yurdagül isimli öğrencide, sınıftan çıkmadan masada bir zaman oturdum;
Beyaz benizli,
Kestane renkli önlerde iki kalın örgülü saçları,
Kısa kaşlarına kadar inen kâkülleri,
Göz rengi
velhasılı beni yetmişli yıllara götüren her türlü emare mevcut bu öğrencide.
Sonra çıktım sınıftan sonraki derslerime devam ettim.
Aradan bir hafta geçti yine aynı sınıfa girdim, yine gözüm onda.
Çareyi sıraların arasında dolaşarak ders işlemekte buldum.
-Evet çocuklar konumuz şiir, istenilen ölçülerde kendisi yazanlar varsa ilk onlardan bir şiir dinleyeceğiz ve beraber inceleyeceğiz, varmı içinizde kendisi yazan,
İki öğrenci parmak kaldırınca,
-tamam ikinizide dinleyeceğiz dedim ve sırayla okudular sınıfca değerlendirdik,
-Şimdi diğer şiirlere geçelim dedim sınıfın çoğu el kaldırdı.
Birine söz verdim şiirini oku önce özelliklerini sen anlat dedim, öğrencim şiirini okudu şiirdeki özelliklerden birkaçını anlattı, birazda ben ilave ettim, şiir üzerinde başka söz almak isteyen çıkmayınca,
başka şiir okumak isteyen var mı diye sorduğumda,
Öndeki o kız öğrenci Yurdagül ısrarla parmak kaldırınca kendisine söz verdim.
Ödev kağıdını aldı eline
EYLÜL GELMEDEN diye başlayınca biraz bekle dedim arkalarda bir öğrencinin yanına oturdum,
- şimdi devam et dedim.
Ve okudu
EYLÜL GELMEDEN
Yüreğim dolusu şiirler yazdım
Seninle başlayan seninle biten
Her satıra bir harf bir seni dizdim
Noktayım ben mısra sonunda yatan
Hiçbirini sana okuyamadan
Belki son şiirde bitmiş olurum
Eylül gelmeden ben gitmiş olurum
* * *
Mevsimler tez geçer Tokat ilinde
Çimenlere çise düşmeden kurur
Baharlar savuşup hazan gelende
Hasretlik türküsü söylenip durur
Şairin dilinde sazın telinde
Uzun ince yolu tutmuş olurum
Eylül gelmeden ben gitmiş olurum
* * *
Bekletme kalmadı takatim ey yar
Beklediğim rüzgâr esti esecek
Verilmek üzere beklenen karar
Senden sürgünüme hüküm kesecek
Kızarmadan daha akşam güneşi
Ufuklarda çoktan batmış olurum
Eylül gelmeden ben gitmiş olurum
* * *
Bütün başlangıçlar hitama erdi
Bir batsam bir daha doğamıyorum
Takvimim saatim tam sende durdu
Dünya kafesine sığamıyorum
Efsunlu sebilden dolsun kadehim
Şerbeti elinden tatmış olurum
Eylül gelmeden ben gitmiş olurum
* * *
Bendeki adını Eylül bilsinler
Seni soranlara öyle söyledim
Bütün şarkıları hüzzam çalsınlar
Kendimi kendime gurbet eyledim
Sarı yaprak gibi düşünce daldan
Davete icabet etmiş olurum
Eylül gelmeden ben gitmiş olurum.
...
Bu şiir Öğretmen okulunda arkadaşlarla mektuplaşmayı kesmeden kısa bir süre önce yazdığım ve mektupla arkadaşlarıma gönderdiğim şiirimdi.
Şiiri incelemeye geçmeden teneffüs zili çaldı,
-Herkes ödevini masaya bıraksın öyle çıksın dedim, şiirimi okuyan öğrencime,
-Yurdagül sen kal dedim,
öğrenci tamam öğretmenim dedi sınıf boşalınca;
-Bu şiiri kim yazdı dedim
Bilmiyorum öğretmenim,
Annemin öğrencilik yıllarından kalma içinde elli altmış tane şiir olan bir defteri var,
Anneme ödevimi söyleyince defteri verdi ve bu şiiri yazmamı söyledi,
Hiçbirinin altında şiiri yazanın adı yoktu dedi.
-Peki bu şiirlerden size okuduğu olurmu dedim,
Bir iki sefer "BUGÜN" isimli bir şiiri okurken rast geldim dedi.
-Tamam teşekkür ederim çıkabilirsin dedim.
Şimdi bir daha anladım ki;
"Takvimim saatim Eylül’de durmuş"
Eylül’ün gelmeyeceği kesinleştiğine göre,
benim için gitme vakti gelmiş demektir.
0307/2024 - İ.ANİK
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.