- 176 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
CEMRE DÜŞTÜ ( 14 )
Fatma ve Sahra işe geldiklerinde Cemre’yi mutfakta kahvaltı yaparken buldular. Fatma, yanına giderek:
"Hayırdır, bugün erkencisin. Bir şey mi var?" diye sorunca Cemre ağzında ekmekle cevap verdi:
"Endişe edecek bir şey yok." Dedi.
Sahra, odaya gidip üstünü değiştirirken, Fatma da ocağa çay koydu. Gelip Cemre’nin karşısına oturarak:
"Bari çay demleyip onunla yeseydin, ekmek boğazında kalacak!" Diye Cemre’ye kızdı.
Cemre yediği ekmeğin üstüne su içerken Fatma’ya bakıp:
"Ekmeği suya banarak çok yedim, alışkınım bir şey olmaz," diyerek ağzını silerken sağa sola bakınıp Fatma’ya doğru eğilerek fısıltıyla:
"Gece çok sıkıntılı geçti. Zeki, doktor getirdi, az kalsın ölüyordu, anlayacağın sabahladım."
Fatma da eğilip fısıltı ile:
"Şimdi nasıl?" diye sorunca Cemre tahtaya vurup:
"Şükür iyi, doktor iğne yaptı," dediğinde içeriye İbrahim girdi ve gülümseyerek:
"Ooooo, Cemre Sultan bu gün erkenci! Nasılsınız efendim?" Diyerek öne doğru eğildi.
Cemre ayağa kalkıp İbrahim’in kafasına hafifçe vurarak:
"Siktir git İbo! Zaten canım sıkkın" dedi.
İbrahim kafasını tutarak:
"Şimdi ne dedim de celallendin?"
Cemre cevap vermeden mutfaktan çıktı. İbrahim, Fatma’ya bakıp eli ile ne oldu diye işaret etti.
Fatma sus işareti yapınca İbrahim, hiçbir şey konuşmadan mutfaktan çıkıp gitti.
***
Sahra, masasına oturmuş müşteri beklerken genç güzel bir kızın kafeye girip etrafına birini arar gibi bakındığını gördü. Kız, Sahra’yı görünce yanına gelip gülümseyerek:
"Siz Sahra mısınız?" diye sorunca Sahra evet anlamında başını salladı.
Kız çekinerek:
"Fal baktıracaktım da, ne yapmam gerekiyor?" Diye sordu.
Sahra gülümseyerek:
"Garsondan kahve isteyip içeceksin, bitince tabağa ters çevirip soğuyunca, eğer bana baktıracaksanız yanıma geleceksiniz, bu kadar!"
Kız gülümseyerek teşekkür etti. Gidip garsondan kahve isteyerek bir masaya oturdu. Sahra kızı incelemeye başladı. Adını sorduğuna göre “bana gelecek,” dedi kendi kendine. İnce zarif güzel bir kız diye düşünmeye devam etti. Yanına yaklaştığında yüzündeki makyajını, tırnaklarının ojeli ve uzun olduğunu görmüştü. Makyaja rağmen yaşı yirmiden daha küçük görünüyordu. Herhangi bir okulda okumadığını düşünürken yanına yaklaşan İbrahim’i görmedi. İbrahim eğilip:
"Abla!" Deyince sıçrayıp İbrahim’e baktı.
"Ay İbrahim, aklımı aldın! Ne öyle sessizce geliyorsun?"
İbrahim gülerek:
"Yok, abla, bilakis kendimi göstere göstere geldim ama sen fark etmedin, dalmışsın. Hayırdır?" Diye Sahra’nın yüzüne soran gözlerle bakınca Sahra:
"Bir şey yok, sadece dalmışım," dedi.
İbrahim Sahra’nın karşısına oturup, dershaneye yazılıp yazılmama kararsızlığından, ders çalışmanın zor olduğundan, sınavdan iyi bir puan alsa bile işe giremeyeceği endişesinden bahsederken Sahra’nın gözü kızdaydı, onu incelemeye devam ediyordu. İbrahim konuşmasını bitirip kalktığında genç kız elinde ters çevrilmiş fincanla çekinerek Sahra’nın yanına geldi. Sahra, kıza oturmasını işaret ederek:
"Fala niçin baktırmak istiyorsun? Yani bakılacak özel bir durum varsa ona yoğunlaşacağım, onun için soruyorum," derken kız çekingen bir tavırla:
"Aşk için baktıracaktım," dedi.
Sahra, fincanı önüne çekerken içinden bu yaşta ne olacak, tabii ki aşk için baktıracak diye düşündü ve gözlerini kapatıp gizemli bir hava yaratır gibi dudaklarını kıpır kıpır hareket ettirip fincanı açmaya çalıştı, ama fincan tabağa yapışmıştı. Tuttuğunda tabakla birlikte kalktı. Açılmayan fincanı masaya koyup kıza bakarak yine gizemli bir şekilde:
"Sen de bir şey var, fincan açılmıyor! Yaşadığın aşktan sanırım kötü bir şey var, baktırmak istemiyor," dediğinde kız ağlamaklı, çocuksu bir ifadeyle:
"Yaşadığım aşk, yasak aşk, ondandır," dedi.
Sahra bu yaşta ne yasak aşkı diye düşündü. Düşüncelerini belli etmemeye çalışarak:
"Anlamıştım zaten," diyerek zorlayıp fincanı açınca basınçtan masanın üstüne kahve telveleri saçıldı.
"Bak, görüyor musun, yaşadığın aşk ne kadar çetrefilli! Bir sürü dedikodu, bir sürü göz var üstünde!"
Kız dudak büktü ve öfkeyle:
"Annemin gözüdür," dedi.
Sahra fincana bakarken kızın söylediği bu sözden bir anlam çıkaramadı ama şansını zorlayarak kıza bakıp:
"Evet, annen biliyor, onun gözü üstünde!" diyerek kıza yaşadığı yasak aşkın yanlış olduğunu anlatacakken kız yine çocuksu bir öfkeyle:
"Gözü ikimizin üstünde! Neymiş yaşı büyükmüş ona ne ki! Onun yanında kendimi iyi hissediyorum huzurlu mutlu hissediyorum. Annem, resmen kıskanıyor!"
Sahra şaşırmıştı. Bir anne kızını neden kıskansın ki? Öyle bir şey olmaz. Bu kız annesini yanlış anlamış olmalıydı. Annesi onu aslında korumak istiyordur. Anne ile kız çocuklarının göbek bağı, kaç yaşına gelirse gelsin kopmaz, bunu kendi kızlarından biliyordu. Kız gençliğin verdiği cahillikle annesinin onu kıskandığını zannederek öfkeleniyor diye düşünüp, kıza annesi ile arasındaki kan bağını göbek bağını anlatmak lazım diye düşünüp:
"Bak kızım, kan bağı var," diye direkt konuya girince kız yerinde duramayan bir çocuk gibi heyecanla ellerini çırparak:
"Bildiniz, bildiniz!" Diye sevindi:
Sahra şaşırmıştı, neyi bilmiş olabilirdi ki daha konuya bile girememişti.
Kız:
"Âşık olduğum kişi bizim yakın akrabamız, vallahi bildiniz!"
Sahra şok olmuştu yanlış mı duydum acaba? İnşallah yanlış anlamışımdır diye içinden geçirdi. Belli etmemeye çalışarak konuyu anlamak için düşünmeye başladı. Yasak aşk dediğine göre muhtemelen bu adam evli belki de çocuğu da vardır. Esrarengiz bir tavır takınıp fincana bakarak konuşmasına devam etti:
"Evet, biliyorum zaten burada gördüm, ayrıca bu adam evli, çoluk çocuk sahibi!" Dediğinde kız susup başını öne eğdi. Kızın sessizliği söylediklerini doğruluyordu. Sahra bu bilgiye dayanarak sözlerini yeniden tekrarlayıp:
"Kızım biliyorsun adam evli, çoluk çocuk sahibi, en önemlisi de o senden çok büyük!" Dediğinde kız utangaç bir tavırla:
"Ne yapayım, biz birbirimizi çok seviyoruz!" Dedikten sonra Sahra’ya bakarak sesini yükseltti:
‘’Ama oda çok mutsuz! Karısını sevmiyor! Bende ailemin baskılarından dolayı mutsuzdum birbirimize ilaç olduk.’’
Sahra kızın bu savunmacı tavrına çok üzülmüştü sakin olmaya çalışarak:
‘’Bak kızım bir gün sende anne olacaksın! Anne babalar evlatlarını korurken bazen aşırıya kaçmış olabilirler seni anlıyorum. Bunun çözümü başka bir erkekle birlikte olmak değil ki! Üstelikte akraba olan yaşlı birisi ile! Aslında bunda sen değil o herif suçlu onu şikâyet edip hapse attırmak gerekiyor! Genç kız birden gerilerek gözlerinden ateş çıkarır gibi Sahra’ya baktı
‘’Annem gibi konuştunuz! Annemde beni böyle tehdit ediyor! Hatta babama söylemekle bile tehdit ediyor! Babam duyarsa ne olacağını biliyor! Bunu bildiği halde yine de söyleyeceğim diyor. Bende kaçarım diye onu tehdit ediyorum!
Sahra bir çıkmazın içine girmişti ne söyleyeceğini nasıl davranacağını bilemiyordu zoraki gülümseyerek:
‘’ Yavrum sen bu kadar değersiz misin? Kaçmak nedir ya! Tamam, tut ki kaçtın sana anlatayım neler olacağını. Her kızın yaşamaktan mutlu olduğu kız isteme, damat adayına tuzlu kahve olayını, sözdü, nişandı güzel bir gelinlik içinde, dünya güzeli bir gelinken damat halayı çekmeleriniz ve bunun gibi hatırladıkça gülümseyeceğin birçok tatlı anın olmayacak! Sonrasında bu adamdan çocukların olacak adam yaşlı olduğu için seni deli gibi kıskanıp hareketlerini kısıtlayacak. On sene sonra daha yaşlı olacağı için dahada huysuz ve kıskanç olacak. Etrafındaki çiftler elele gezerken senin herif tansiyon şeker gibi hastalıklarla uğraşacak. Senin için kıpır kıpır gezmek dolaşmak isterken adamın donunu çorabını yıkayıp, gezmek istediğin için birde suçlanıp erkenden yatıp uyuman istenecek. Artık adama sevgin kaldıysa birde yatakta onu mutlu etmen beklenecek sevgin bitip içinden gelmiyorsa bu seferde sana zorla sahip olacak. Çocuk yapmış bir kadın olarak çocuğun hatırına ses çıkaramayacak ailene de söyleyemeyeceksin. Buda adamın işine gelecek. Stres ve baskılarla çabucak yıpranıp psikolojik olarak yaşlılık moduna girerek ve eski neşeni ve hevesini kaybedeceksin. Kısa bir zaman sonra sende onun gözünde eskimiş olduğun için hevesi geçip yeni bir heyecan yeni aşk arayışı içine girecek. Bunları yaşarken şu an hissettiğin yani aşk zannettiğin duygu çabuk bitecek yerini pişmanlık alacak. Ailenden utandığın yâda dışlandığın için geri dönmeye cesaretinde olmayacak! En önemlisi’de İlahi adalet tecelli edip karısına bu ihaneti yapan aynısını sana’da yapacak yaptığınla sınanacaksın! Veya sen ona ihanet edeceksin o yaptığı ile sınanacak, oda ayrı bir acıklı hikâye. Ayyyy benim bile için daraldı üffff!
Genç kız başı önünde dinlerken Sahra’ya bakıp:
‘’Yani diyorsunuz ki ailenin baskısını çek otur evinde mutlu olmaya çalış! Çözüm bu mu şimdi?
Sahra gülümseyip:
‘’Vallahi çocuğum anne dayağı bile koca azarından daha tatlıdır! Bu gün karısını çocuklarını hiçe sayıp bir çocuğa göz diken bu pedofili sapkın yarın senin üstüne de başkalarını getirmeyeceği ne malum?
Sahra derin bir nefes alıp konuşacağı sözcükleri dikkatli seçmeye çalışarak:
‘’Bak kuzum erkekler belli bir yaştan sonra andropoza girerler yani cinsel aktiviteleri düştüğü için kendilerini yaşlı gibi hissederler. İçsel olarak bunu kabul edemeyen bazı erkekler genç kadınlarla birlikte olmak ister. Çünkü genç kadın o erkeği heyecanlandırıp kendini genç hissettirir. Ona gençlik aşısı gibi gelir. Bu andropoz durumunu yönetemeyen, seninki gibi erkekler evdeki kendi yaşındaki eşlerini beğenmeyerek yaşıtlarıyla da muhabbetten zevk almazlar. Hatta gençler gibi giyinip, hareket ederek kendilerini komik duruma düşürürler. Bu tür beş harfli yaratıklar yani erkekler! Senin gibi saf, güzel genç kızlarla olmaya bayılırlar.
Genç kız içten içe Sahraya hak vermiş görünüyordu ama tam ikna olamamıştı. Sahra bunu hissedince:
‘’Sen çok güzel bir kızsın yavrum sana musallat olan o beş harfli yaratığın gözlerindeki ışığı söndürmesine izin verme! Annenle konuş ailenden hangi konuda rahatsız oluyorsan açıkça söyle. Belki onlarda bilmiyordur nasıl anne baba olacaklarını! Bir aile terapistine randevu alıp, aileni bir şekilde ikna edip hep birlikte gidin. İlerde pişman olacağın şeyleri yapma. Bak bu yaşımdayım senden çok tecrübem var yemin ederim insanlar en çok geçmişteki kendilerine yapılanlar ve pişmanlıkları nedeniyle hastalık sahibi oluyorlar. Bütün hastalıklar geçmişte yaşanan acıların izlerini taşır emin ol!
Genç kız başını öne eğip üzgün bir ses tonu ile:
‘’Ama ben onu çok seviyorum oda beni seviyor. Şimdi nasıl söylerim ondan ayrılmak istediğimi?’’
Sahra uzanıp kızın elini tutunca, kız Sahra’ya gözleri dolu dolu baktı Sahra şefkatle:
‘’Sen onda anne baba sevgini gördün çünkü ruhunun o yönü açtı ve onu aşk zannettin. Ama bu aşk değil tatlım. Diyelim ki onunla evlendin inan ki birkaç gün içinde anlayacaksın o senin baban değilmiş! Kendisini mutlu etmeni bekleyen bir adammış. Yazık değil mi sana? Sen küçük bir çiçeksin fidan olacaksın ağaç olacaksın meyve vereceksin o eşek arısına inanıp, bunlardan mahrum etme kendini. Önemli bir şey daha var o herifin karısı bu ilişkiyi duyunca boşanmayabilir, üstelik maddi manevi dava açma hakkı bile var! Aile meftununu bozup yuva yıkmaktan hem o herif hem’de senin ailen maddi manevi ceza alırsınız birde yaşın küçük olduğu için savcı affetmez başka davalarda açılır vesaire vesaire uzar gider böylelikle iki tarafta güzelce tüm sülalenize rezil olursunuz! Kuzum kendine acı, ailene acı bu ilişkiyi bitir!
Genç kız Sahra’nın elini sıkıp gülümseyerek
‘’Teşekkür ederim bunları annemde söylüyordu ama yabancı birinden’de bunları duymak iyi geldi. Tamam, eve gidince annemle konuşup randevu alacağım zaten şu sıra ne dersem yapacak halde. Teşekkür ediyorum daha sonra yine geleceğim size durumları anlatırım.
Diyerek ayağa kalkıp Sahra’nın yazdığı fişi alarak parasını ödeyip düşünceli bir şekilde kafeden çıkıp gitti. Sahra kızın arkasından bakarken insanların gitgide ne kadar kötü olmaya başladıklarını düşündü. Yalanlar, cinayetler, boşanmalar, hırsızlık, taciz, tecavüz, sapkınlık olaylarının artış göstermesi birden içini korku sarıp dehşete düştü. Arkasından umutsuzluk ve üzüntü geldi. Kendini toparlayarak oturduğu yerden kalkıp mutfağa gitti. Bir bardak su alıp içerken Fatma yanına gelip yüzüne bakar:
‘’Ne oldu betin benzin atmış!’’ Dedi. Sahra suyunu içtikten sonra az önce fal baktığı kızın anlattıklarını Fatma’ya anlattı Fatma sakince dinledikten sonra acı bir gülüşle:
" Artık hiç şaşırmıyorum! İnsanların çoğu dile getirmese de bunlar gibi olaylar var! Oğlunu, kızını veya yiyenini taciz tecavüz edeni! Hatta bebeklere bile yapılanları! Artık bunları sık sık duyuyoruz hayatımızın normali oldu. Bazen acaba diyorum bu olaylar eskiden ’de vardı bizler mi duymuyorduk, yoktu da sonradan mı oldu"
Fatma, Sahra’ya bakarak konuşmasına devam etti:
"İblis, Âdem yaratıldığında Allah’a ettiği yemini, verdiği sözü tuttu. Artık şeytana da gerek kalmadı. Her suçu şeytana yüklüyoruz da, asıl şeytan biziz ya biz! Nefisimiz kâfir! Şu sokağa bak, elbiseler içinde gezen bir sürü mahlûkat ortada geziyor. Kim iyi, kim kötü bilebiliyor muyuz? Bilmiyoruz! Allah sonumuzu hayır etsin!"
İkisi de “Âmin,” dedikten sonra Fatma kalkıp ocakta pişen yemeğin altını söndürerek Sahra’ya:
"Kalk, toparlan, insanların hallerine alışamadın hala etkileniyorsun! Evinden çıkıp dışarıyı görüp bilmemişsin. Samanlıktaki kediye kurşun mu değer! Yaşadıkça daha çok şey görüp şahit olacaksın.
Sahra ayağa kalkıp aşağıya inmek için kapıya doğru yürürken, Fatma yaklaşıp sırtını sıvazlayarak gülümsedi.
"Üzüldüklerine dua et! Hem onlara hem sana faydası olur, emin ol."
***
Öğlen olmuş, Sahra çok acıkmıştı. Yukarı çıktığında Ali ve Nehir hem yemek yiyor hem de konuşuyorlardı. Sahra kendine yemek alarak masaya oturup yemeğini yerken, Nehir ve Ali’nin sohbetini dinlemeye başladı. Ali, Nehir’e:
"Eğer karşına yapmadığın bir şeyler çıkıp duruyorsa, o çıkan şeyleri sözlü olarak çeşitli kişilerden de birkaç defa duymuşsan, senin için değişimin vakti gelmiştir. Yani o yapılması gereken işe ya da göreve artık neyse başlaman gerekiyordur. Bu sırada Fatma söze girerek:
"İşaretler!" dedi ve devam etti "İşaretleri takip etmek lazım!"
Nehir gülerek:
"Ne yani, bana kim işaret göndersin ki? Kız, cinler mi yoksa? Yâda kendime fal bakıp gaybdan haber alayım bari!" Diyerek kahkaha atıp güldü. Fatma gelip masaya oturarak konuştu:
"Canım gayb Tanrısal bilinmezliktir. Allah sadece gaybı Peygamberlerine bildirir, falcılar, kâhinler bilemez. Falcılar geleceği yorumlar mesela bu hafta yağmur yağacak bu yıl ekinler bol mahsul verir gibi.
Fatma Mehtap’a bakarak sözlerine devam eder:
‘’Hazreti Musa, Allah’la konuştuğunda ona der ki: ’Ya Rabbil Âlemin, son Peygamber de gelip dünyadan ayrıldığında bu insanlar sahipsiz kalacak. Onların hâli ne olacak diye sorunca, Allah der ki: ’Ben onları yalnız bırakmam, hasta olana ziyarete giderim, ihtiyacı olanın ihtiyacını veririm.’ Hazreti Musa şaşırıp, ’Sen koskoca Allah’sın, kuluna hasta ziyaretine mi gideceksin?’ dediğinde Allah der ki: ’Kulum hasta ise, dertli ise, ona başka bir kulumun kulağına fısıldayarak onu yardım için gönderirim. Benim gitmem bu şekildedir. Der Allah kullarının sorularına ve sorunlarına bunun gibi işaretlerle cevap verir.’"
Nehir ağzındaki lokmayı yutarak:
"Vay beee!" Dedikten sonra aklına bir şey gelmiş gibi heyecanla:
"Aaaaa işaret deyince aklıma bir şey geldi. Bir arkadaşım işe girecekti, iki tane seçeneği vardı; birinin parası çok iyiydi, öbürü kariyer için iyiydi. Düşünüp kariyer olan yerden vazgeçip, parası iyi olan yere işi kabul ettiğini söylemek için giderken içinden de Allah’ım inşallah bu vazgeçtiğim iş için pişman diye düşünüyormuş. Dolmuşta giderken bir duvar yazısı görmüş, artık kim yazdıysa ’VAZGEÇME!’ diye yazıyormuş. Neyse önce bu yazıya anlam verememiş, sonra dolmuştan inip çalışmak istediği yere doğru giderken, yolda sokak şarkıcıları ’Vazgeçme!’ şarkısını çalıyorlarmış. Bu ikinci vazgeçme uyarısını da görünce dikkate alarak durup düşünür. Arkadaşım da işaretlere önem verir, her zaman bunu o da söylerdi. Neyse, durup şarkıyı bir süre dinler. Sonra ne yaptı biliyor musunuz?"
Herkes Nehir’in yüzüne merakla bakıyordu. Nehir gülümseyerek:
"Görüşmek için gittiği işe gitmedi diğer yerle görüştü ve o işe girdi. İyi ki girmiş çünkü parası çok dediği iş yeri fazla sürmemiş, batmış. Eğer girmiş olsaydı, hem maaş alamayacaktı hem de şimdiki işini kaybetmiş olacaktı."
Ali, tam bu noktada işaret parmağı ile Nehir’i işaret ederek:
"İşte anlatmak istediğim şey buydu!" Diye konuştuktan sonra Ali, Fatma’ya bakarak:
"Senin felsefi konulardaki fikirlerine hayranım Fatma Hanım!" Dedi.
Fatma teşekkür ederek güldü:
Nehir, Ali’ye bakıp:
"Tamam, değişimin geleceğini işaretlere bakarak anladım. Ama ne zaman gelir, bu işaretleri çok bekler miyim?" dediğinde Ali gülümseyerek:
"An doğru olduğunda, sen farklı bir hâldeyken, olması gereken olaylar gelecektir."
Nehir anlayamamıştı. Yüzünü buruşturup kaşlarını kaldırarak dudak büktü.
Fatma, Nehir’e dönüp:
"Yani Ali Bey diyor ki! Bulunduğun hayatı kabul edip kendini artık bırakmışsın yani teslim olmuşsun. Anda yaşıyorsun ve yaşadığın hayat seni olgunlaştırmış. Artık eski sen değilsin. Daha güçlü, daha aklı başında, bilgesin. Tabiri caizse level atlamaya artık hazırsın! İşte o zaman işaretler gelmeye başlar. Yapman gereken işaretleri takip etmen olacak. Zaten işaretler açık ve net gelir sen yeter’ki gör ve takip et zaten içine de doğar onun İlahi bir işaret olduğu. Tıpkı arkadaşının olayında olduğu gibi anlarsın."
Nehir gülerek Fatma’ya öpücük atıp:
"Şimdi daha iyi anladım," dedi.
Ali de gülümseyerek Fatma’ya teşekkür edip konuşmasını sürdürdü:
"Önce kendine teslim olmuş bir şekilde, yaşaman için izin ver. Yani nötr ol, ileriyi, yarını düşünme! Kendine bakma ve kendini serbest bırak!” Dediğinde Nehir, yine Fatma’ya bakarak güldü ve ellerini açarak:
"Yani?" diye sordu:
Fatma, Ali Bey’e baktı. Ali, konuşması için işaret edince Fatma:
"Yani’si şu, Allahtan gelene razı ol isyan etme diyor. İstediğin şeyi Allah’tan iste, Allaha sor! Ve arkana yaslanıp hayatına devam et. Emin ol, sana yemin ederim ki, Allah cevap verecektir. Az önce dedim ya işaretler işte o işaretlerle Allah sana cevap verecek. Kendine bakma derken de onu ben çok yaşadım bilirim. Kötü bir şey yaşamışsam, yaşadığım şeyi düşünüp kendime acırım ve isyan ederim, böylece daha çok üzülmüş olurum. Güzel bir şey yaşamışsam kendime bakarım, bu sefer de egom yükselip şımarırım ve nazarım değer bozarım. Yani başına ne gelirse gelsin iyi ya da kötü ya olgunlaşman, öğrenmen içindir veya bir hata yapıyorsan, uyarı içindir. Özetle hiçbir şey sebepsiz gelmez. Nötr ol derken tarafsız ol diyor, ne kendine acıyıp isyan et nede şımarıp nazar et. Yaşadığın duruma ve kendine Allah’ın gözleriyle baktığında nedenini daha iyi anlayacaksın"
Nehir, anladım anlamında başını salladı. O sırada içeriye Sevoş girdi ve kırıtarak masaya doğru yürürken aniden geri dönüp ocağın yanına giderek, tencerenin kapağını açıp yemek aldı. Bir taraftan da masadakilere yan yan bakıp fısıltılı bir sesle bir şeyler konuşup burun kıvırdı. O sırada Nehir de tabağını alıp masadan kalkarak Fatma’ya:
"Teşekkürler Fatma abla, Ali Bey," diyerek tabağını evyeye bırakıp mutfaktan çıktı. Sevoş, Nehir’in arkasından dudağını bükerek soğuk bir bakışla baktı, sonra merak edip Ali’ye:
"Ne için teşekkür etti bu yoluk?" Deyince.
Ali gülerek:
"Hiç! Kaderden ve olacaklardan bahsettik!" Deyip odasına gitmek için ayağa kalktığında Sevoş, Ali’ye bakıp göz kırptı:
"Tatlım, nasıl işersen işe! Dona düşer son damla! Özetle kaderin tarifi" Dedikten sonra güldü.
Ali de gülümseyerek:
"Bu sözüne katılmıyorum ama benzetme komikti," deyip mutfaktan çıktı.
Sahra, yemeğini bitirip masadan kalkarken Sevoş:
"Nereye kız?" Diye sordu.
Sahra aşağıya ineceğini söyleyince Sevoş eliyle oturmasını işaret ederek:
"Aşağıya inecekmiş hıh! Sanki müşterisi birbirini kovalıyor da otur iki dakika laflayalım!" Dediğinde Sahra yeniden oturup Sevoş’a bakarak:
"Senin kadar uzman falcı değiliz! Eh geliyor üç beş bize de," deyince Sevoş:
"Hah ha haaaay!" diye gülerek devam etti.
"Falcı olmuş da bana cevap veriyor haspam!" diyerek yemeğini yemeye devam etti. Fatma gelip Sevoş’un omzunu tutup sıvazlayarak, Sahra’ya:
"Bu böyle huysuz ihtiyar gibi konuşur. Üstüne alınma, aslında yumuşacık bir kalbi vardır," dediğinde Sevoş duygulanıp Fatma’ya bakarak:
"Evet ya, doğru, pamuk gibi kalbim var değil mi? Çok duygulandım, ağlayacağım şimdi. Beni en iyi sen bilirsin bacıııım!" Diyerek sesi ağlamaklı oldu.
Peçete alıp gözlerini silerken, sokaktan geçen iki kişinin kavga sesini duyunca merakla hemen ayağa kalkan Sevoş pencereden baktı. İki erkek, arabalarından inip el kol hareketi yapıp bağırarak, birbirinin üstüne doğru yürüyünce, araya giren başka biri, ikisini de sakinleştirip arabalarına bindirdi ve sesler kesildi. Bunları seyreden Sevoş dudak bükerek:
"Allah kahretmesin sizi! Ne güzel burada duygu yoğunluğu yaşıyordum. Hatta ağlamak üzereydim içine ettiniz! Bari adam akıllı bir kavga seyretseydik! Onuda yapmadınız! Salaklar!" Dedikten sonra gidip yerine oturdu. Sonra peçete elinde Fatma’ya bakıp duygusal bir ses tonuyla:
"Nerede kalmıştın hayatım? Hadi kaldığın yerden devam et!" deyince Fatma ve Sahra kahkaha atarak güldüler. Sevoş, ikisine de sert bakınca Fatma hemen gelip Sevoş’un omuzunu tekrar sıvazlayarak:
"Pamuk gibi bir kalbi var Sevoş’umun! Şımarık bir çocuk gibidir. Kalbi güzel, kendisi güzel biridir!" Deyip susunca büyük bir keyifle dinleyen Sevoş, yan gözle Fatma’ya bakıp:
"Duygu geçmedi, veremedin. Duygusallaşarak öv, hatta ağlayabilirsin de hayatım!" dedi.
Fatma elini çekip sesini yükselterek:
"Bitti da!" deyip yanından ayrılarak bulaşık yıkamaya başladı:
Sevoş kendi kendine söylenerek:
"Canın çıksın Fato! Benim gibi birini ancak bu kadar mı övebildin!"
Fatma bulaşık yıkarken elinin köpüğünü Sevoş’un yüzüne doğru uzatarak:
"Bak, kaldırma benim laz damarımı, köpüklerim seni!" Deyince Sevoş:
"Kokmuş karı! Vizyonu yok!" diye cevap vererek yemeğini yemeye devam etti.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.