- 200 Okunma
- 1 Yorum
- 4 Beğeni
-STAR PELERİNLİ ÇOCUK DERKEN-
Futbol spikerlerini bilirsiniz. Bir coşku, bir heyecan. Hele çocukluğumun radyo spikerleri. Ortada pozisyon yokken öyle bir anlatırlardı, sanırsın golle burun burunayız. Akşam spor programında o maçların özetini izlediğimde gündüz tozu dumana katarak anlatılan pozisyonları arada bul. Birde futbol edebiyatı önem arz eder. Kalıp cümleler kadar, spontane söyleyişler gırla gider.
Kalıp cümlelere baktığımızda "Hava şartları ve zemin futbol oynamaya müsait" ya da "Orta yuvarlağın rakip yarı alana bakan dilimi" yahut "Ağlara giden top gol olarak değer kazanmıyor" gibi. Arka direkte kendini unutturan oyuncular vardır mesela. Bunlar diğer futbolculara benzemezler. Rahmetli Zati Sungur misali illüzyonist olanları vardır bunların. Ekseriyetin aksine kalesinde devleşen kaleciler görülür. Nasıl yapabildiklerini bilen yok. Kaleciye file bekçisi demek usuldendir mesela. Özellikle ecnebi takımlarla yapılan müsabakalarda ağlamak istediğini iddia edenleri görülür bunların da, yalanını dedirtirler insana. Şık golleri ayakta alkışladıklarını iddia ederler, oturdukları halde. Yağmursuz havada şapkaları uçar bazısının. Şapka çıkartırlar ya da spektaküler bir hareket karşısında. Söze ne hacet, kuru havada yine.
Son yıllarda da bir sevgili Özkan Öztürk’tür gidiyor. Aldı yürüdü kerata. Geçen baktım klipte, oturduğu yerde sıkılı yumruklarını sallayarak hafızasını zorluyor inceden. Yanına varıp napıyon olm, olm napıyon deseniz yeri. Birden “star pelerinli çocuk” diye haykırmaz mı? Transa geçmenin nelere kadir olduğunu o an fark ettim. Tahmin edeceğiniz gibi pırıltılı genç yıldızımız Arda Güler’den söz etmektedir.
Arda evet, futbolumuzun özel yeteneği. Üzerine titrediğimiz evladımız deyim yerindeyse. Şöyle iki senedir parıldıyor. Fenerbahçe’de iken Jesus engeline takılır bir müddet. Pişmeye ihtiyacı olduğunu öne sürecektir Portekizli Masterchef açıkça. Haklılığı inkâr edilemezdi hiç kuşkusuz. Ancak az süre almasına sebep olacaktır bu hal. Real Madrit’te ise üst üste sakatlıklar yakasını bırakmaz genç yeteneğin. Fizik kondisyon bazında istenen seviyede gözükmüyor henüz hani. Ne çare ki, oynadı mı oynuyor, anlık dokunuşlara mani yok.
Akşam Avusturya karşısında, orta alandan yaptığı vuruş gol olmayınca Carlo Ancelotti ah bre çocuk ah! Demiş midir bilinmez de, vaktiyle Alman liginde Augenthaler’in ve süper ligde de Galatasaray forması altında Hagi’nin böylesi bir golünü anımsadım bir an. Sevgili Arda bu tarz gollere yatkın bir yetenek şüphesiz. Rakip oyuncuların arasında sendeledi ve düşüncesini gerçekleştiremedi. Gol olsaydı, bir çocuk dünyaya bedel sözü Avrupa semalarında dalgalanmaz mıydı an itibarıyla? Gönül istiyor kuşkusuz.
Ne ki, sözüme mim koyun lütfen, böylesi hayırlıdır belki de. Hani gol olmaması. Üstün yetenekli yıldız futbolcu henüz çok genç açıkçası. Bir gol atıyor yere göğe koymuyoruz. Duygusala bağlanıyoruz. Gürcistan’a şık bir gol atıyor yerli Ronaldo yapıyoruz mesela. Ardından Çekya maçında verimli olamıyor, yelkenleri suya indiriyoruz.
Adaşı Arda Turan geliyor aklıma. O da yıllar önce yetenekleriyle sahne almadı mı? 2008 Avrupa şampiyonasının yıldızlarından değil miydi? Sonrasında Cimbom’da da başarılı maçlar çıkartır. Derken Atletico Madrid dönemi verimli geçer. Ne ki, Barcelona’da kariyerini barçalar atar adeta.
Neden acaba? Erkenden yerli Messi ilan edilen genç yetenek Katalan ekibinde Arjantinli yıldızın aslını gördüğünde kendisinin onun aynadaki aksi olmadığını mı fark edecekti yoksa? Öyle ya, Latin yıldız yirmi yıla yakındır bir disiplin ve istikrar abidesi olarak doruk yapmakta devamlı, başı dumanlı dağlarda gezinmekte. Arda bir de baktı, la Messi nere ben nere.
Halbuki kendisi olarak değer versek o da öyle hissetse daha üst seviyelere hazmederek çıkacak belki de. Arda’yı gerek erken bozulması gerekse hırçın tavırlarıyla kızdık, eleştirdik zaman zaman, ama medya ve toplum çizgisinde öz eleştiri yaptık mı o denli?
Şimdi ki Arda ise yetenekleri yanı sıra kibar, efendi, temiz yüzlü bir genç. Şımaracak gibi durmuyor hani. Ne var ki, zaman ne gösterir bilinmez.
Dün, Avusturya karşısında etkili olduğunu gördüm, mutlu oldum elbette. İki golde de köşe vuruşunu etkin kullanarak katkısını sunmaktadır. Genç Arda’yı izlerken yıllar önceki bir maçı da anımsıyorum. Hem de ne yıllar önce. Bin dokuz yüz seksen dört Avrupa şampiyonası. Belçika Yugoslavya müsabakası. O yılların Belçika takımı da bir jenerasyon oluşturmakta. Bin dokuz yüz seksende Avrupa ikincisi olmuşlardı söz gelimi. Seksenler boyunca sıkı takımdırlar.
İşte bu Belçika takımında Yugoslavya karşısında çok genç bir yıldız onca ağabeyinin, ustanın arasında öne çıkacaktır, çıkmaktadır. Bizde de sevgili Şifo Mehmet’e ilham kaynağı olan Enzo Scifo, evet Scifo. Henüz on sekiz yaşının baharında bir virtüöz edasıyla takımını yönetmektedir. Erken döneminde küçük Pele’de denilen İtalyan asıllı yıldız oyun zekâsı ve teknik kalitesine karşın met cezir manzaraları sergilemekten kurtulamaz futbol yaşamı boyunca. Ne var ki, top ayağına yakışırdı. Ve dört dünya kupasında da babasının hayrına forma vermezler adama. Öyle ki, Meksika seksen altıda zamanın mekanik şaheseri Sovyetler Birliğini, İtalya doksanda ise Güney Amerika’nın İtalyanları Uruguay’ı darmaduman ettiklerinde en etkin figürdür neme lazım. Zikzaklı olmuş ne gam. Serde Belçikalılık mı var?
Hani derim ki, dünya futbolunda da böyle sorunlar yaşanmıyor değil. Öyleyse sporcularımızı kendileriyle baş başa bırakacağız, onlar işlerine bakacak, biz kendi işimize.
L.T.
YORUMLAR
Hani bir reklam vardı ''Futbol sadece futbol değildir.'' gibi bir şeydi aklımda kaldığıyla. Artık dünya çapında bir sektör var karşımızda İngilizlerin Dünyaya armağanı... Biz eski Türklerde de çaputlardan yapılan toplarla tarihçilerin incelemesiyle adı Tepük ya da Tepik olan futbola benzer bir oyun var olduğu söylenir... Eski meşhur spikerlerden birinin mikrofonu çalışıyor zannedip bir buçuk saat boşu boşuna maç anlattığı kulağımıza geldi... Biz Türkler bazı şeyleri hakkı da olmasa abartmaya bayılıyoruz ki aslında yanlış bir davranış kalıbı benim gözümde... Daha yeni yeni başarılara o da kısmi bir şekilde imzalar atıyoruz. Sekiz yediğimiz beş yediğimiz bir sıfıra şerefli mağlubiyetler dediğimiz dönemler çok da gerilerde değil... Dünya Futbol Literatürüne armağan ettiğimiz Çanakkale Geçilmez 1-9-1 Savunması vardı bir zamanlar güçlü takımlara karşı en belirgin taktiğimizdi... Çok da kafaya takmamak lazım yenilgileri. 2000 Yılında ki UEFA ve Süper Kupa Şampiyonlukları, ve o yıllarda bir yarı final Dünya kupasında tabi ki unutulmaz hakkı yenmez başaranların ama devamı gelmedi, istikrar yok anlayacağınız... Basketbol ve voleybolu daha çok seviyorum ve onların seyircisi daha bir medeni ve daha bir insancıl, hem de kültürlü... Ölmeye geldik ölmeye geldik diye de bir tezahüratı asla kabul etmiyorum. Bir zamanlar hakeme cep telefonunu fırlatan salaklar bile vardı ülkemde... Hani Gary Lineeker diyor ya ''Futbol bütün dünyanın oynadığı ama sonunda hep Almanların kazandığı bir oyundur.'' bu iş belli olmaz biz de o zaman ''Top yuvarlak kazanan dört köşe.'' deriz. Hadi hayırlısı, ama abartmayalım yine de bazı başarıları... Kutlarım yürekten...
levent taner
Fanatizm ve duygusallıktan uzak bir spor sevgisi dilerim
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Selam ve saygılarımla.