- 161 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
“Sesleniş” Şiirlerinde Hüzün
“Sesleniş” Şiirlerinde Hüzün
“Sesleniş” şiir kitabı Şair İsmail Bingöl’ün, Bilge Kültür Sanat etiketiyle Şubat 2024’te okurlarıyla buluşturduğu toplamda yedinci, şiirde dördüncü kitabıdır. Şair, kitabını bilge hoca dedesi Hacı Sabit, tarih ve edebiyat aşığı babası Hafız İbrahim ve annesi Gülsüm Hanım nezdinde bütün sevdiklerine atfetmiştir. Yüz yetmiş altı sayfa hacminde ki eserde, yüz yirmiye yakın şiir yer almaktadır. Şiirler; “Son Zamanların Şiirleri” ve “İlk Zamanların Şiirleri” şeklinde iki bölüm olarak tasniflenmiştir. “Son Zamanların Şiirleri” 2019 yılından bu tarafa daha çok virüs döneminden, kitabın yayınlandığı tarih olan Şubat 2024’e kadar ki zamanda yazıldığını anlıyoruz. “İlk Zamanların Şiirleri”nin yazılış tarihleri kitaba not edilmemiş. İkinci bölümü, şairin ilk şiirlerinden ve bazı eski zaman şiirlerinden oluştuğunu söyleyebiliriz.
Prof. Dr. H. Ömer Özden’in kitap arka kapak yazısında da belirttiği gibi kitabın iki bölüm olarak tasniflenmesi şairin ulaştığı merhaleyi görmemiz açısından biz okurlara ipuçları vermektedir. Şairin ilerlemesi ve tekâmülü noktasında ipuçlarını taşımaktadır. Her ne kadar ilk bölüm şiirleriyle ikinci bölüm şiirleri arasında ses, tema, motif ve işleyiş olarak farklılıklar olsa da iki bölüm arasında bir ünsiyet hali kendisini hissettiriyor. Son dönem şiirleri, şairin daha çok olgunluk dönemlerini yansıttığı muhakkak. Şairin, ilk şiirlerinin içine teknik bilginin ve süslemenin daha az sızmış olduğunu söylesek yanlış olmaz. İkinci dönem şiirlerini daha dingin ve şiir derinliğinin daha çok kendisini hissettirdiğini söyleyebiliriz. İkinci dönem şiirlerinde, şairin iç sesi ve içsel yolculuğu daha çok kendisini gösteriyor. İlk dönem şiirleri daha çok sevgiliye, yâre bir sesleniş, yer yer bir sitem şeklinde yol almaktadır. Aşk teması başat unsur olarak kendisini hissettirmektedir. Bu bölüm şiirlerinin sesi daha gür çıkmaktadır. Yer yer de olsa hece şiirlerinin ahenk unsurlarına başvurulduğunu görmekteyiz. Şiirlerin yazılış tarihi, şiir sonlarına not düşülmeyerek bir gizem oluşturulmuş. Ayrıca ikinci bölümde yer alan altı adet isimsiz şiir de aynı şekilde bir gizem katmış kitaba.
Şiirleri genel manada duygusal ve hüzün ağırlıklı olarak adlandırabiliriz. Bunun yanında aşk, özlem, yer yer acılar şeklinde yol alınmaktadır. Adına şair derler. Kırılganlıklar onun yüreğinde. Aşk onun kalbinde. Özlem ve gurbet onun içinde... Okuduğumuz şiirlerde, şairin yumru gibi biriktirdiği hüzünlere, kırılganlıklara şahit oluyoruz. Bu yaşadığımız dünyada ve bu çağda boyları aşan hüzünlere bulanıyor insanlık maalesef. Her ne kadar bu zamanda çok alanda çok hızlı yol alınıyor olsa da hep ruhların gerisinde kalınıyor. Şiirin daha öznel bir edebi tür olduğu ön kabulünden hareketle şair; duyargalarını daha çok kendisine ve muhatabına çevirmiş gözüküyor. Başka bir anlamda şairin “Ey Kelime ve Ey Ses” deneme kitabında ki gibi rotanın kalbe çevrilmiş olduğu vurgusu bu kitapta da görülüyor.
Şiir sesinin yüksek olduğunu söylemiştik. Bu ses daha çok seslenme ifadeleri ve ikinci tekil şahıs üzerinden işlendiğini söyleyebiliriz. “Sen Yaz Şair”, “Ey Dost”, “Ey Can”, “Ey Sevgisi”, “Ey Yâr”, “Ey Yürek Yangınım” gibi seslenmeler üzerinden yapılmaktadır. Ayrıca şiirlerin, geçmişten bu günümüze daha çokta atıflarla yol aldığını söyleyebiliriz. Şairin gönül ve ruh dünyasında yeri olan güzel sözlerinden, şiirlerinden alıntılar yapılan isimlere bir bakacak olursak; “Hz. Mevlana, Yunus, Lokman Hekim, Erzurumlu Emrah, Muzaffer Sarısözen, Cahit Zarifoğlu, Bahaettin Karakoç, Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur, Müslüm Baba, Ahmet Sarı, Hilmi Ziya Ülken, Reşat Coşkun, Bekir Sıddık Soysal, Ali Kurt, Nail Orhon, H. Ömer Özden, İbrahim Tenekeci, Hüseyin Akın, M. Hanefi İspirli, Franz Kafka, Seneca” gibi ilk hatırıma gelen isimler olarak sıralayabilirim.
Şiirlerde bir yolculuğa çıkacak olursak; “…Hayalin bile çekip gittikçe gözlerimden/ Yıllardır içimde döndükçe bu ince sızı/ Biter mi sınandığım acıya mahkûmiyetim…” (s. 18), “…Geceler yorgun, küheylan yürümek bilmez/ Rüyalar ağırdır bağrımda erimek bilmez/ Sönmekte aşk çerağım dirilmek bilmez” (s. 20), “…Ya ben çürümüşlüğü her gün artan bir çağa/ Nasıl seslenmeli ne demeliyim” (s. 34), “…Hangi şiir yaraladı böyle bizi/ Yüreğimiz neden hep yangın yeri…” (s. 45), “…Yaşamak aldanmaktır ey dost/ Sen de yaşa ve aldan…” (s. 52) Bu mısra, Neşet Ertaş’ın “Dünyanın rengine kandım” değişine ne kadar çok benziyor değil mi? “Kahırdan Yontulmuş Feryatlara” şiirinin bir bölümünde daha çok sustuklarıyla da dert sahibidir şair; “…Dertliyim hep dertliyim/ Söyleyemediklerimden yana…” (s. 69), “…İnsan ki/ Hüzünlü bir yürek taşımalıdır/ Hüznün terk ettiği yürekler/ Yürek değildir” (s. 87) Bu mısralardan anlaşıldığı gibi çağımızın sıkıntılarını hep bir dert edinmiş şair ve hüzün halini görüyoruz.
Şairin şiirlerinde kullandığı alıntıladığı bazı güzel sözleri, şiir bölümlerinin bazılarını buraya taşıyacak olursam; “Sevdiğin her şey muhtemelen kaybolacak ama sonunda sevgi başka bir şekilde geri dönecek” (Franz Kafka), “Türkülerin çalınmadığı yerler vatan değildir” (Muzaffer Sarısözen), “Kimse kimsenin derdini dinlemiyor. ‘Hayırlısı olsun’ klişesiyle kesip kendi meselesine geri dönüyor” (Hüseyin Akın) Son olarak Cahit Zarifoğlu’nun güzel bir sözüyle konuyu nihayetlendirelim. “İnsana imtihan olarak özlemek yeter. Bir şehri, bir sesi, bir nefesi…”
Şairin yer yerde olsa bazı az kullanımda arkaik olan kimi kelimelere ve seslere yer verdiğini de görmekteyiz. “Semender, mehabet, fersudeleşen dünya, müstefid, maruf, endaze, mısmar çakmak, izan, muntazır, rahne, yaşmak, gövermek, dehre, sofa, vera, müştak, hemdem, melâl, seyyie, sağrı, zevâl, delâl, bizâr, muhal, ökse, hanumân, niza, gönenmek, varidât” gibi bir kısmına da aşina olduğumuz kelimeler olarak sıralayabilirim.
Şiirlerde anne, türkü, Erzurum, kedi gibi temalar da kendisine yer bulmaktadır. Erzurum’un değerleri, mekânları, müdavimleri, Erzurum’un buza kesmiş soğukları, kapitalizme yenilmemiş olan meşhur kıtlama çayı, Erzurum türküleri, tatyan, Erzurum havası şeklinde bu listeyi uzatabiliriz. Her şehrin bir unutulmazlığı ve her şehrin böyle şairler gibi müdavimleri, şehirlisi olması gerek değil mi? Şairin diğer kitaplarında yer alan şehir yazılarının izdüşümünde, şehir imgesinin de geçtiği, işlendiği şiirlerle de karşılaşmak sürpriz olmadı açıkçası. Şiirlerde yer yer de olsa türkü sözleri şiirlere misafir edilmiştir. “Çağırırım Gani deyi/ Gel ağlatma beni deyi/ Kimi görsem seni deyi/ Yüzüne bakar ağlarım” Gibi.
Son tahlilde sözün darasını, kabasını alıp da söyleyecek olursak; şiirlerde anlam (içerik) daha belirgin ve sarih bir şekilde kendisini hissettiriyor. Zannedersem şair, daha çok yalnızlıklarını baş ucuna koyarak şiirlerine kalem olmuş gözüküyor. Şair; şehrine, anneye, çocuklara, yâre duyduğu sevgiyi aşkı duygulu bir şekilde, ustalıkla işlediğini görüyoruz. Bu şiirlerde; yaşanılan dönemin ve vakitlenilen yer olan Erzurum’un ruh ve mana mefhumu da işlenmektedir. Başka bir ifade ile şairin yaşadıklarının kalemle buluşmasını, bir dönemin şehir okuması şeklinde de görmemiz gerekiyor. Şiirlerden anlaşıldığı kadarıyla ince ve narin bir yürektedir şair. Başka bir ifade ile şairin yüreği aşka, sevgiliye yeğin akıyor. Uzunca bir dönem içerisinde, kendi yalnızlığıyla yüreğine ve ruhuna sokularak şiirlerini yazmaktadır şair. Şairin, manalı güzel bir şiir bölümü ile yazımızı nihayetlendirelim. “…Çabamız yaşamak/ Yaşadıklarımıza aldanmaktı/ Zamanı böyle tüketmenin acısı/ Kaybetmenin acısıydı/ Daha azdı…” (s. 143) Okunmasını önemle tavsiye ederim. İyi okumalar dilerim.
İlkay Coşkun
Kültür Ajanda Dergisi
Sayı 128 Temmuz 2024
kulturajanda.com.tr/?magazine=DW0QLjoeEDKtDyzLg6K1
--------------------------------
İSMAİL BİNGÖL / Kimdir
1962 yılında Erzurum’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Erzurum’da tamamladı. Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden mezun oldu. Aynı okulda yüksek lisans yaptı. 1986-88 yılları arasında Ankara Defterdarlığında çalıştı. 1988 yılının Nisan ayından bu tarafa TRT Erzurum Radyosunda program yapımcısı olarak çalışıyor.
1994-2000 yılları arasında Atatürk Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu Radyo-Televizyon Yayıncılığı bölümünde, 2001 yılında ise İletişim Fakültesinde "Radyo Programcılığı" dersini verdi. Kırağı, Akademi, Kalem ve Onur, Düşünce ve Sanatta Adım, Çizgi, Ay Vakti, Türk Edebiyatı, Dergâh, Lika, Sühan, Mortaka, Beyazdoğu, Tarih Yolunda Erzurum, Erzurum Sevdası, Berceste, Az Edebiyat, Bizim Külliye, Edebiyat Ortamı, Bir Nokta, Dil ve Edebiyat, Herfene, Beyaz Şehir Palandöken gibi değişik dergilerde; birçok sanat ve kültür sitesinde yazı, şiir ve röportajları yayımlandı.
Yaşadığı şehirle ilgili portre ve denemelerini bir araya getirdiği “Türkülerde Yaşayan Şehir Erzurum” adlı kitabı; Dergâh Yayınları Erzurum Kitaplığı’ndan, yine “Ey Kelime ve Ey Ses”, “Atalar Mirası Gönül Yarası Türküler” adlı deneme kitapları Dergâh Yayınları Ülke Kitapları serisinden, “Ay Düşleri” adlı ilk şiir kitabı; ARES yayınlarından çıktı. İsmail Bingöl’ün, Bilge Kültür Sanat etiketiyle Şubat 2024’te “Sesleniş” isimli şiir kitabı okurlarıyla buluşturuldu. Yayına hazır şiir, deneme ve röportajları bulunmaktadır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.