- 193 Okunma
- 3 Yorum
- 2 Beğeni
-AZİZ ATATÜRK AZİZ NESİN AZİZİM AZ İZM DERKEN-(1)
“Su gibi aziz ol” sözü insan ilişkilerinin meşhurlarındandır. Hiç kuşkusuz ab-ı hayattır su. Öte yandan farklı dinlerde, kültürlerde değişik anlamlara karşılık gelen bir kavram, Aziz.
Vikipedi üzerinden göz gezdirdiğimizde; “Günlük kullanımda sevilen ve sayılan kimseleri tanımlamakta kullanılır.” Denilmekte mesela. Ya da “Azizlik kavramı genel olarak Hristiyanlığın literatüründe yer alsa da kökleri tam olarak Yahudilik geleneğinde bulunmaktadır. Aynı biçimde kavram İslam, Hinduizm ve Budizm’de de yer alır.” Denilmektedir söz gelimi. İslam özelinde ise “Genellikle Aziz olarak çevrilen, Arapça bir terim olan (Veli) Kuran’da hem Tanrı’ya hem de dindar kişiliği ile tanınan saygın kimselere, Tanrı dostlarına atıfta bulunmak için kullanılır.” Denildiği görülmekte. Genel olarak “sayılan, kutsal, değerli.” Yahut “sevgide çok üstün tutulan, çok sevilen.” Şeklinde tanımlandığı görülmekte. Sevilen bir insana günlük hayatta azizim diye hitap ettiğimiz olur.
Ülkemizde bayramlarda, etkinliklerde, protokollerde büyük Atatürk’ün manevi şahsiyetine atıfta bulunulan konuşmalarda da sıkça kullanıldığı görülmekte. Bir bakarsınız “Milletimiz, Aziz Atatürk’ün işaret ettiği “Muasır Medeniyet” hedefine kararlılıkla yürümüştür” denilmektedir. Yahut MHP genel başkanı Devlet Bahçeli’nin “Aziz Atatürk Türk milletine ve Türk tarihine mal olmuş yüksek bir şahsiyettir. Onun adı ve anıları üzerinden kamplaşma üretmeye gayret edenler 2024 yılında da hayal kırıklığına uğrayacaktır.” Dediği görülmektedir.
Bir dikkat çekici kullanımda rahmetli siyaset ve devlet adamımız Necmettin Erbakan’a ait olmalı ki, oldukça sıra dışı bir ifade olarak görünmektedir şahsen bana. Bir tarihte Anıtkabir özel defterine “Aziz Atatürk; bu millet yaptıklarınızı asla unutmayacaktır.” Şeklinde not düştüğü görülmektedir.
Bu tanımlama sosyal medya çevrelerinde de yankılanmaktadır. Hocanın ironi yaptığı düşüncesi uyanmaktadır açıkçası. Kuşkusuz dünya görüşü farklılıkları, ülkemizdeki tenakuz iklimi düşünülürse yabana atılmaz da. Kemalist geleneğin tatbikatlarına İslami gelenekçi bir siyaset adamının gönderme yapması şaşılası mı? Demem şu ki, kibar beyefendi nüktedan kişiliği yanı sıra bilimsel ve siyasal alanlarda ülkemize verdiği hizmetleri düşündüğümde vay efendim nasıl böyle bir not düşer diyemeyeceğim gibi zekice bir yaklaşım olması hasebiyle şapka çıkartır bir de üstüne ayakta alkışlarım.
Oysa gerçek bunun tam tersi biçimde de cereyan edebilir. Hani derim ki, Erbakan hoca bu sözüyle Atatürk hakkında kinayeli bir söz söylüyor olmayabilir de. Evet, hoca zaman zaman lastikli konuşmanın üstadı olarak tanımlanmıştır. Hatta salt karşıtları tarafından değil, kimi zaman dinsel çevrelerce dahi. Açıktır ki, İslami çevrelerin topyekûn Erbakancı olduğunu zannetmemek gerekir. Mesela son yıllarda Saadet partisiyle CHP’nin altılı masada bir araya gelmesi üzerinden ismi lazım değil 28 Şubatın ünlü bir tarikat şeyhinin; şaşırmadım, bunların öncüsü Erbakan’da Ecevit ile yetmiş dörtte koalisyon kurmadı mı dediği bir gerçek.
Oysa bugünün Saadet partisiyle CHP’nin kanaatimce de Erdoğan ve hükûmeti devirmek adına bir araya gelmesiyle yarım asır önce Kıbrıs meselesi etrafında iki partinin bir araya gelip belirli bir çözüm sağlaması sürecinin aynı kefede tartılması bana şahsen keferelikten öte mana taşımıyor. O hükumetin ilk iki görüşmede kurulamayıp üçüncü de ancak kurulması bile manidar değil mi? Kim bilir, derin devlet nezdinde dahi birikmiş ve acil çözüme kavuşturulması gereken Kıbrıs meselesi gözetilerek kurulması beklenmiş olabilir de.
Demem o ki, bir tahterevalli hükumetidir o. İki ortak arasında yaşanan görüş farklılıkları bile diplomatik ve askeri çözüm üretilmesi noktasında yabana atılmamalı derim. Ve dahi siz bakmayın o tarihte Kemalist ve İslamcı basın ve münevver çevrelerde topa tutulmuş bir ortaklık olmasına. O gün sosyokültürel taban her iki kesimde de manasına varamayabilir meselelerin. Her iki medya çevresinde de hapisteki sosyalist ve İslamcı mahkumların serbest bırakılması ya da İmam Hatiplerin, Kur’an kurslarının açılıp açılmaması üzerinden o koalisyonun okunmuş olması hazindir.
İşte tam da bu yüzden “insan insanın kurdudur” sözü misali siyasi ideolojik yapıların dahi işine gelmeyen hallerde hemcinslerinin kurdu kesilmesi şaşılası görünmüyor bana.
Yine siyasi yaşamımızın önemli renklerinden biri olan ve geçtiğimiz yıl hayata veda eden Deniz Baykal’ın, döneminde Erbakan’ın vefatı vesilesiyle söyledikleri dikkat çekicidir:
Habere göre “Erbakan’ın siyasal yaşamın “çok önemli ve çok renkli” şahsiyetlerinden biri olduğunu söyleyerek, “Siyaseti bir kişisel tatmin yöntemi olarak kesinlikle anlamayı reddetmişti. Bir dava, bir inanç mücadelesi anlayışı içinde siyaset yapmıştır” dedi. Türkiye’deki önemli dönüşümlerin altında Erbakan’ın çok önemli etkisi olduğunu belirten Baykal şöyle devam etti:
“Açtığı siyasi mücadele yöntemi içinde hem başarıları hem de derin hayal kırıklıklarını yaşamıştır. Acı, tatlı bütün yönleriyle siyasi hayatın tüm yönlerini kendi yaşamı içine katma durumunda olmuştur. Siyasi mücadelesinin ötesinde kişiliği, insan ilişkileri, nezaketi, zarafeti siyasi hayatımıza örnek olması gerekir.
Kendisiyle 1974 Hükümetinde bir arada çalışma imkanı bulmuştum. O hükümette esas itibariyle bir uyum, işbirliği içinde güzel çalışmalar yapılmıştı. Kıbrıs’a yönelik izlenen politika da o hükümetin bir politikası olarak gerçekleştirilmiştir. Siyasi hayatımızın daima ilgiyle hatırlanacak, saygıyla anılacak önde gelen bir şahsiyetidir. Kendisine vefatı dolayısıyla bu duygularımı, bu düşüncelerimi kamuoyuna ileterek bir anlamda bir manevi görevi yerine getirdiğimi düşünüyorum. Allah’tan rahmet diliyorum. Mekanı Cennet olsun. Sevenlerine, ailesine, tüm milletimize başsağlığı diliyorum.” Demektedir.
Şimdi efendim, böylesi bir kişilik olarak anılan Necmettin Erbakan’ın Anıtkabir’den kaçamak duygularla, tabiri caizse kasıklarını tuta tuta gülerek ayrıldığına inanmak amiyane tabirle abesle iştigal değil midir?
Şöyle ki, rahmetlinin Atatürk ve sonraki CHP yapılanması hakkında müteakip defalar yaptığı muhakeme ve mukayeselerden edindiğim intiba; Çanakkale ve Milli Mücadelenin Mustafa Kemal’i noktasında ve yine özellikle Montrö ve Hatay üzerinden Cumhuriyet dönemi dış siyaset anlayışı bağlamında Atatürk hakkında müspet izlenimler bildirdiği yönündedir. “Yurtta sulh cihanda sulh” sözünün dahi kendisi tarafından, çok kez sanılanın aksine felsefi bir barışseverlik düsturu olmayıp uluslararası ilişkiler alanında sorun çözmek isteyen bir diplomatik söylem olduğu cihetinden okunduğunu söylemeliyiz.
Sözün özü azizim, meseleleri masaya yatırmak ve hakkı teslim etmekse, yüzey sularında gezinmeden konuların derinliğine inmek şiarımız olmalı daima.
-DEVAM EDECEK-
L.T.
YORUMLAR
Üç Nokta….
Aziz, suyun öyküsünü anlatan, hayatın özünü simgeleyen bir kelime. Su gibi duru ve berrak, Aziz de insan ruhuna dokunan, ona derin bir anlam katan bir kavram değil mi? “Su gibi aziz ol” derken, suyun arındırıcı ve canlandırıcı gücünü insanın yüceliğiyle eşleştiririz. Su, hayatın kaynağıdır, ab-ı hayattır, insanın en saf ve temiz haliyle özdeşleşir.
Vikipedi’de Aziz’in tanımına göz attığımızda, sevilen ve saygı gören kimseleri tanımlamakta kullanıldığını görürüz. Ancak, bu kelimenin kökleri derinlere uzanır. Yahudilikten Hristiyanlığa, İslam’dan Hinduizm ve Budizm’e kadar farklı inanç sistemlerinde yer bulur. İslam’da, Arapça “Veli” terimi hem Tanrı’ya hem de saygın dindar kişilere atıfta bulunur. Aziz, burada “sayılan, kutsal, değerli” yahut “sevgide üstün tutulan, çok sevilen” anlamlarını taşır. Bu anlam zenginliği, Aziz’in farklı kültürlerde nasıl bir yankı bulduğunu bizlere de anlatır.
Türkiye’nin resmi törenlerinde ve etkinliklerinde Büyük Atatürk’ün manevi şahsiyetine sıkça atıfta bulunulur. “Milletimiz, Aziz Atatürk’ün işaret ettiği ‘Muasır Medeniyet’ hedefine kararlılıkla yürümüştür” veya “Aziz Atatürk Türk milletine ve Türk tarihine mal olmuş yüksek bir şahsiyettir” gibi ifadeler, Atatürk’ün ulusal bellekteki yerini vurgular. Ancak bu ifadelerin ardında yatan gerçek anlamları sorgulamak gerek. Mesela, Necmettin Erbakan’ın Anıtkabir özel defterine “Aziz Atatürk; bu millet yaptıklarınızı asla unutmayacaktır” yazdığı bilinir. Bu ifade, ironik mi yoksa içten mi? Bu tartışmaya açık, zira Erbakan’ın siyasi ve bilimsel kimliği onu her zaman dikkat çekici bir figür yapmıştır.
Erbakan’ın, İslami gelenekten gelen bir siyasetçinin Kemalist uygulamalara göndermeler yapması, yüzeyde çelişkili gibi görünse de, derinlerde zekice bir strateji barındırabilir. Erbakan, zaman zaman ironik, zaman zaman ise samimi olan bu yaklaşımıyla çok yönlü ve kompleks bir karakter sergiler. Bunu hep birlikte yaşadık.
Deniz Baykal’ın, Erbakan’ın vefatı vesilesiyle söylediği sözler de oldukça manidardır: “Erbakan, siyasal yaşamın çok önemli ve çok renkli şahsiyetlerinden biridir. Siyaseti bir dava, bir inanç mücadelesi olarak anlamıştır.” Bu sözler, Erbakan’ın siyasi hayatının yalnızca bir kısmını yansıtmakla kalmaz, aynı zamanda onun kişisel ve ideolojik çelişkilerini de gözler önüne serer.
Azizim, meseleleri derinlemesine ele almazsak, suyun yüzeyinde gezinen yapraklar gibi sadece görüneni değerlendiririz. Oysa, suyun derinliklerinde saklı olanları görmek, meselelerin özüne inmek gerekir. Tıpkı Atatürk’ün ve Erbakan’ın yaşamlarında olduğu gibi, tarihsel figürlerin çok yönlü kişiliklerini ve karmaşık ilişkilerini anlamak, yüzeysel bakışların ötesine geçmeyi gerektirir.
Şunu unutmayalım ki, aziz olmak, su gibi berrak ve temiz olmaktır. Ancak hiçbir kişilik, Atatürk gibi bir dehayı ve onun millet için yaptıklarını aynı kefeye koymaya yetmez. Atatürk, insanlık tarihinin nadir gördüğü bir liderdir; onunla kıyaslanabilecek bir başka şahsiyet yoktur. Azizim, her bir büyük insanın kendi konumunda değerli olduğunu bilsek de, Atatürk’ün yeri ve yaptığı hizmetler bir zirve olarak kalacaktır. "Büyük şahsiyetler, zamanın ötesinde iz bırakır; Atatürk, o izlerin en parlak olanıdır.
Ve Nokta.
levent taner
Çok önemli hususların altını çizdiğinizi gördüm sayın hocam
Erbakan Atatürk ve Kemalizm'i aynı kefeye koymayan bir anlayışa sahipti bence
Ne var ki, sözün Anıtkabir özel defterine yazılması ve direkt Atatürk'e hitap etmesi bir Kemalizm eleştirisi olarak okunmasını mümkün kılmaz
Eğer eleştiriyse direkt Atatürk'e yönelttiği muhakkak
Ben naçizane yazımda her iki ihtimali de yokladım
Hocanın üslupta elastikiyete yatkınlığı kadar, koşulları ve olguları yoklayacak olgunlukta olduğuna değindim
Yanı sıra ülkemizin toplumsal yapısı ve sosyal psikoloji etmenlerini de yabana atmıyorum
Siyaset psikolojisi sosyal psikolojiyle nasıl ve ne şekilde bağ kurar? Hassas bir konu
İslamcıların Atatürk'ün anlamına varmakta zayıf kaldığı da söz götürmez bir gerçek
Döneminin yurt ve dünya koşullarını, öncesiyle sonrasıyla anlamakta yetersizler
Ancak modern Türkiye'nin özellikle erken dönemde devletçi seçkinci bir anlayışla gelenekçi liberalleri, muhafazakarları ötekileştirdiği de realite
Fransız devrimi modeli bir Jakoben laisizm siyaseti her zaman sorgulanmaya müsait ve meydana getirdiği met cezir manzaraları boşuna değil
Etki tepki süreçlerinin doğallığı devrim karşı devrim perspektifinden bana daha anlamlı görünüyor açıkça
Şu kadar ki, Atatürk'ün tarihsel kişiliğinin benzersizliği noktasında sizinleyim
Nihayet hocam
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duyduğumu söylemem dahi anlamsız
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Selam ve saygılarımla.
iyi yazı kendini okutuyor azizim;)
''iyi olmak demek her konuda barışseverlik değildir azizim'' yurtta sulh dünyada sulhu kimse sağlayamaz Tanrıdan başka lakin o da dünya işlerine karışmıyor galiba, ben yarattım ne haliniz varsa görün demekte;))
işin özü şu ki azizim, okyanus varken dere aranmaz.
ATATÜRK BİR OKYANUSTUR DERİNLİĞİ GÖKYÜZÜNE UZANAN.
nice saygılarım tebriklerimle
levent taner
Hoş geldiniz safa geldiniz
Gönlünüzün güzellikleriyle çiçekler açmış sayfamda
Ne çiçekler solar yıllar önce bugün halbuki
Şu kadar ki, yaşam acıları ve tatlılıklarıyla devam etmekte
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Selam ve saygılarımla.
Bir kırk elli yıllık siyasi hayatımızın adeta kısa bir özetini çıkartmışsınız üstadım kutlarım yürekten... Geçmiş geçmiştir demeyip de her zaman ders çıkarmak lazımdır... Rahmetli Erbakan'ın aşırı bir kaç dini söylemini saymazsak özünde iyi bir siyasetçiydi, onu da artık heyecanına vermek mi lazım bilemedim. Belki de o günlerden bu günlere bir iki nesil bile değişti bunu da unutmamak lazım. Eski Türkiye de bir çok sıkıntılar vardı her konuda, şimdi yok mu, var tabi ki.. Farklılaştı sıkıntılar ve sorunlar, ülke de kalabalıklaştık haliyle. Ne diyelim bizi yönetenlerin işi de zor Allah aklıselim insanlar ile bizleri muhatap etsin... Kutlarım tekrar...
levent taner
Hoş geldiniz safa geldiniz
Gönlünüzün güzellikleriyle çiçekler açmış sayfamda
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Selam ve saygılarımla.