- 403 Okunma
- 7 Yorum
- 9 Beğeni
Cumhuriyeti Böyle Kurduk 9
Çanakkale Savaşları.
Gelibolu yarımadasında çarpışmalar bütün şiddetiyle devam ediyor.
Türk askeri onca yoksunluğa rağmen canını dişine takmış savaşıyor. Yurdumuzu savunuyor.
Tarihimize yeni şeref sayfaları yazdırıyor.
Çoğu zaman bir kuru tayını zor buluyor.
Tek amaçları var, vatan toprağını düşmana çiğnetmemek.
İkinci Anafartalar taarruzundan sonra Türk birlikleri Anafarta Ovası’na ve tepelere yerleşmişti. 35. Piyade Alayı 2. Bölük erlerinden Hayrabolulu Hüseyin, alayın su ihtiyacını karşılamakla görevli.
Alayın sakası yani.
Sabahın alacasında katırıyla yola çıkar, düşman mevzilerine görünmeden Bigalı köyüne gider, katırında yüklü fıçılara suyu doldurur, akşamın karanlığı çökünce gene aynı yolu takip ederek düşman mevzilerinin önünden, onlara görünmeden birliğine suyu ulaştırırdı.
Yola çıkmadan katırının kulağına eğilir “Haydi bakalım Karaoğlan, Büyük Anafarta köyünün üstünden istikamet 35. Bölük. Ses çıkarmak yok haa!”
Katır ses çıkarmazdı ama katır önde Hüseyin arkada giderken Hüseyin’in çenesi durur mu?
Başlardı türküye,
Pınar başından bulanır canım oy
İner ovayı dolanır canım oy
Sende çok haller bulunur canım oy
Dağlar duman olur
Çayır çimen olur
Ben yari görmezsem
Halım yaman olur
Vay vay
……..
Gene fıçılarını doldurdu.
Katırın kulağına eğilip tembihini yaptı.
Akşamın karanlığında “deh” dedi.
Tam türkünün gözüne asılmıştı ki yanında iki karaltı belirdi. Gavurca “Dur kımıldama!” haykırışıyla zınk diye durdu.
Katıra “Ulan Karaoğlan yaptın yapacağını… Bizi düşman siperine uğrattın namıssız!” diye sokrandı.
Hiç bozuntuya vermedi Hüseyin.
Gülümseyerek el kol işaretleriyle “Kumandan kumandan!” diyerek derdini anlatmaya çalıştı.
Nöbetçiler bu garip düşman askerini kumandanlarının yanına götürdüler.
Hüseyin hemen esas duruşa geçti. Çaktı selamı, bastı tekmili,
“35. PİYADE ALAYI, 2. BÖLÜK ERLERİNDEN HAYRABOLULU SALİH OĞLU HÜSEYİN. EMRET KOMUTANIM!”
Yeri göğü inletti tekmil.
Anzak komutan aynı ciddiyette aldı selamı.
Hemen tercümanı çağırdı.
Hüseyin, “Komutanım, bizim komutanımızın selamı var. ‘Onlar bizim misafirimiz. Askerleri de evlatlarımız sayılır. Varsın kana kana içsinler’ dedi. Size taze su gönderdi komutanım. Zehirli mehirli değil ha! Bir bardak getirin önce ben içeyim.”
Bir bardak getirdiler.
Hüseyin lıkır lıkır içti suyu. “Ohh, çok şükür Yarabbi” deyip elinin tersiyle ağzını sildi.
Komutan suları boşalttırdı, katıra boş fıçılarla birlikte sigara, tütün, çikolata, peksimet yükletti. "Benden de komutanına selam götür. Teşekkür ettiğimi söyle" dedi. Hüseyin’i törenle uğurladılar.
Bölük komutanı ve diğerleri gülmekten yerlere yatıyor “Hüseyin, hele bi daha anlat hele şunu” diyorlardı.
----
Yüzbaşı Dimitroyati İstanbul’da yaşamıştı.
Bu toprakları da, bu topraklarda yaşayan insanları da çok sevmişti.
İnsanımızın insana verdiği değere hayrandı.
Öyle çok sevmişti ki bizi; bize benzemeye çalışmış, bizim gibi yaşar olmuştu.
Çanakkale’de ölüme bile bizimle koşmuştu.
Gazi Ali Çavuşun kucağında son nefesini vermeden yalvarıyordu,
“Sakın ha Ali Çavuş! Sakın haa!
Gavur-mavur dersiniz
Başka yere gömersiniz.
Sakın ha,
Beni sizlerden ayırmayın!”
-
Suat Zobu
.
YORUMLAR
Okuyunca düşündüm.
Acaba dedim Hüseyin'in katırının ipini gardaşım mı çekiyordu?
Öyle ya bir olay ancak yaşanırsa bu kadar güzel anlatılır.
Olaya baktım zamana baktım. Yüreğine baktım.
Eğer yürek VATAN VATAN diye çarpıyorsa
Kaleme DUR diyemezsin.
Bu olay yüreğinin sesiydi.
Sen sadece aracılık yapmış bize aktarmışsın.
GARDAŞIM BENİM...
Nereden nereye...ı