Bebeğim
BEBEĞİM
80 li yılların başıydı.
Baktığım her gözde, bambaşka dünyalar gördüğümde, anlamıştım burada kalıcı olacağımı. Her hafta, "sıkıldım, arkadaş edinemedim, bana göre bir yer değil " gibi türlü bahanelerle iş değiştirirdim. Hatta bir gün, annem "yeter artık Nesrin, ya bir yerde dikiş tuttur, ya da kır dizini otur evde" diyerek tavrını koymuştu Haklıydı ancak çalıştığım hiç bir yere kendimi ait hissetmiyordum.. Bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine, Ankara gar’ında bilet gişesinde çalışmaya başlamıştım..
" Bugün tren garında bekleyişimin 58’inci günü. Her vagona pespembe bakıp o camları simsiyah görüşümün 58’inci günü. Bundan 26 yıl öncede böyle beklemiştik can yoldaşımla. 3. ay 5.ay derken o 9. ay bize asırlar gibi gelmişti.
Bebeğim, ilk sesin, bakışın, yumuk yumuk ellerin dün gibi aklımda. İlk adımın, "anne" deyişin "baba" deyişin. İlkokula başladığın gün. En güzel ilkleri yaşadık seninle, hep heyecanla, gururla. Okulu bitirip de elinde diplomayla gelişin "baba bak, senin istediğin gibi öğretmen oldum" diye haykırışın hala kulaklarımda yankılanır. Gel artık, biliyorum "bebeğim" dememe kızıyorsun ama sen hala doğduğun gün ki bebeğimsin. Gel artık ... "
Şaşkın ve meraklı gözlerle - isminin sonradan Haşim olduğunu öğrendiğim - Haşim beye kulak misafiri olmuştum. İstasyonda bekçilik yapan görevliye yönelip; "kim bu adam, neden bir resimle konuşuyor böyle ? " diye sordum. Bekçi, Haşim beyi hüzünlü gözlerle süzdükten sonra
- Haşim beyin oğlu öğretmendi. Mecburi hizmet için bir süredir Adıyaman da idi. Nihayet bu yıl tayini çıkmış, doğduğu bu topraklara. Tayin haberini alan annesi de oğluna taşınmasında yardımcı olmak için Adıyaman’a gitmiş. iki ay önce toparladıkları bir kaç parça eşyayla binmişler trene. Haşim bey de onları burada karşılayacakmış. Adıyaman’dan hareket eden tren bir kaç saat sonra raydan çıkarak devrilmiş. Ne yazık ki Haşim beyin eşi ve - tek çocuğu - oğlu o kazada hayatlarını kaybetmiş. Haşim bey, o felaket haberi tam da bu istasyonda almıştı. Ben de buradaydım o gün. Zavallı adam donup kalmıştı. Hiç bir tepki vermemişti. Ertesi sabah tekrar geldi, bi sonraki sabah ve daha sonraki sabahlarda...
Haşim beyin acısını iliklerime kadar hissetmiştim adeta. İçim titreyerek bekçiye tekrar sordum
- Acaba eşini ve oğlunu kaybettiğini bilmiyor yada anlamamış olabilir mi?
- Elbette biliyor. Ancak en güzel ilkleri yaşadığı karısı ve oğluna bu en acı ilki bir türlü konduramıyor...!
O gün ve sonraki günler de Haşim bey hep aynı yerde hep aynı hüzünle duruyordu karşımda. İrkilerek bakıyordum adamcağıza. Sonra inenlere, binenlere bekleme koltuklarında oturanlara ... Hayata ve insanlara bambaşka bakmaya başlamıştım. Her hayat bir hikaye, her hikaye bir hayattı. Belki de dünya denen su koskoca alem kocaman bir kitaptı ve bizler de yazılanları yaşıyorduk. Kimbilir belki birileri de bizleri okuyordur biyerlerde . Kimimizi gülerek kimimizi ağlayarak, bazen imrenerek okuyorlardir
Canan ÖZANAÇ ÖRENLİOĞLU
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.